Risale-i Nur, 33. Söz’de; mahlûkattan, masnuattan Cenab-ı Hakkın Esma-i hünsasına, sıfatlarına pencereler açmış. O’nun kâinattaki azim tasarrufatını ve şuunatını seyrettiriyor.
O pencerelerden (ikinci pencere) de insan yüzünde ehadiyete[1] bir pencere açıyor:
“Her bir insanın yüzünde, bütün ebna-yı cinsinden her birisine karşı birer alamet-i farika, o küçük yüzde bulunduğu ve zahir ve batın duygularıyla, kemal-i hikmetle techiz edildiği cihetle, o yüz, gayet parlak bir sikke-i ehadiyet olduğunu ispat eder.” Her bir yüz, yüzer cihetle bir Sani-i Hakimin vücuduna şahadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, bütün yüzlerin heyet-i mecmuasıyla izhar ettikleri (açığa vurdukları) o sikke, bütün eşyanın Halikına mahsus bir hatem, mühür olduğunu akıl gözüne gösterir.”
Yani insanların yüzleri model ve şekil olarak bir olduğu halde farklı özellikleri gösterir. Bütün yüzler tıpatıp aynı olsa idi içtimai hayatta nasıl bir hercümerç olacağı kolayca tahmin edilebilir. Burada Cenab-ı Hakkın vahidiyyet ve ehadiyyet tecellisini bir misal ile açalım:
Mesela: Güneşin ışığıyla, ısısıyla dünyamızı, dağları denizleri çepeçevre kuşatması, O’nun vahidiyyet tecellisidir denilebilir.
Yine güneşin varlıklara hayvanlara, bitkilere, cisimlere ayrı ayrı irtibatı ve etkisi; insanın gözbebeğinden beyne kadar gitmesi, domatesi kızartması, tohumu yeşertmesi, su damlalarında, cam parçalarında parlaması bir nevi ehadiyyet tecellisidir.
Aynen bunun gibi Cenab-ı Hakkın ilmiyle, kudretiyle, esmasıyla, sıfatlarıyla, kâinatı, mahlûkatı kuşatması vahidiyyet tecellisi; her bir mahlûkla fertle ta zerrelere varıncaya kadar her şeye ayrı ayrı ilgisi, tasarrufu, şekil vermesi, ehadiyyet tecellisidir.
Şimdi insan yüzündeki ehadiyyet tecellisi kapsamında zahir ve batın hususiyetleri tespite çalışalım:
O yüz: Önce sahibinin kıtalar düzeyinde Asyalı mı Afrikalı mı, Avrupalı mı olduğunu, sonra milletler kategorisinde Çinli mi, Koreli mi, Rus mu, Arap mı, Türk mü, İngiliz mi, İtalyan mı vs. mensubiyetini, kimliğini gösterir.
Hatta Türkiye’mizde hangi şehirden olduğunu ifade eder. Bunu fehmeden uzmanlaşmış insanlar var. Sönmez Neşriyat’ın sahibi (Allah rahmet eylesin) Ali İhsan Sönmez’in, insanların yüzüne bakarak nereli olduğunu tahmin ettiği söylenir. Hatta “hayır o şehirli değilim, filan şehirliyim” diyene “Sen bir araştır, dedelerin ihtimal ki oradan buraya nakl-i mekan etmişlerdir” diye kendinden emin iddiasının arkasında durur.
O Yüz: Kadın, erkek, çocuk farklılıklarını; hangi yaşta olduklarını gösterir.
O yüz: İnsanların huylarını, karakterlerini, mizaçlarını hatta ahlaki özelliklerini gösterir. Erzurumlu İsmail Hakkı Hazretleri “Marifetname” adlı eserinde bunları izah etmiştir.
O yüz: İnsanların duyguların, düşüncelerini, halet-i ruhiyelerini yansıtır. Sevinçli, üzüntülü, korkmuş, ürkmüş, tedirgin, mey’us, neşeli vs. bütün duygulara ayna olur. Bu durumlar darb-ı mesellere ve deyimlere de konu olmuştur:
– Yüzünden düşen bin parça
– Ağzı kulaklarına varıyor
– Karadeniz’de gemilerin mi battı?
– Yüzünde güller açıyor
– Ne mal olduğu yüzünden belli vs.
Yüz hareketlerinin ve ifadelerinin on bin çeşidi tespit edilmiş ve Amerikan istihbaratı bunları kodlamış ..
Bütün duyguların böyle nice dereceleri vardır.
O yüz: vücuttaki maddi- manevi hastalıkların teşhisinde önemli rol oynar. Doktorlar özellikle hastanın ağzına, burnuna, gözüne, kulağına bakarak hastanın derdini anlar. Tedaviye vesile olur.
O yüz: sahibin inancını bile ifade eder. Bazıları için yüzünden nur akıyor, eli yüzü nurlu, bu adamdan zarar gelmez, deriz. Bazıları içinde yüzünde nur yok, kalbinin karası yüzüne aksetmiş, yüzünden riyakârlık akıyor, deriz.
O yüz: bazen bir insanın yaşadığı tarihçe-i hayatın hülasasını anlatır. Bu insan sanki hiç dert sıkıntı çekmemiş, servet saman içinde yaşamış. Veya bu insan çok belalara giriftar olmuş, dünyanın kahrını çekmiş, dedirtir.
Peygamber Aleyhisselatü vesselam risaletini tebliğ ettiği sırada: Abdullah ibn-i Selam’ın “Resûlullahın yüzünü görünce anladım ki onun yüzü yalancı yüzü değildir.” “Bu simada yalan yok, bu yüzde hile olamaz” demesi…
O yüzde Yusuf Aleyhisselam misali nice güzellikler derc edilmesi…
Vahidiyyet içinde ehadiyetin lemean etmesidir.
[1] Ehadiyet, Cenab-ı Hakk’ın zatının birliği demek olup tecezzi ve inkısâmı (bölünme ve parçalanmayı) reddeder. Allah’ın varlığının her bir varlık üzerinde görünmesidir. Çoklukta değil, tek tek ferdlerdeki birlik tecellisidir. Her bir ferde yönelik hususi bir tecelli olduğu için cemal tecellisidir. Çünkü her bir varlık Cenab-ı Allah’ın nihayetsiz güzelliğinin ve en güzel isimlerinin bir aynasıdır. 20. Mektubda, dördüncü kelimenin izahında: “Ehadiyet ise, her bir şeyde Halık-ı külli şey’in ekser esması (çoğu ismi) tecelli ediyor demektir.” diyerek buna işaret etmiştir.
Vahidiyet her şeyin yaratıcısının bir olduğunun, her şey ya da çok şeyler üzerinde görünmesidir. Burada birden fazla hâlık ve Rab olmadığının görünmesi vardır. Bu da Allah’ın her şeye her şeyden yakın olması demek olan akrebiyetin bir neticesidir.
Ehadiyette ise, her bir tek şeyde, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli etmesiyle, onun yanında hazır ve nazır olduğunun ve onun eseri olduğunun görünmesidir.
ALINTIDIR
Bir yanıt yazın