Allah Tövbeleri Kabul Edendir:
Sözlükte “Allah’a dönüş ve yöneliş” anlamına gelen tövbe, dini terim olarak “Günahtan Allah’a dönme” anlamındadır. Yani tövbe; insanların işlediği günahlardan sonra pişmanlık duyup bir daha yapmamak üzere Allah’tan af dilemesidir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Gerçekten (biz) insanı, en güzel bir biçimde yarattık” buyurarak insanı en güzel bir surette yarattığını belirtmektedir. İnsanoğlu bu dünyada temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde yaratılmış mükemmel bir varlıktır. İnsanoğlunun bu kadar mükemmel işleyen yapısına rağmen fıtrî olarak hata yapabilmektedir. İnsanın kendi iradesi vardır ve nefis taşımaktadır. “Muhakkak ki nefis kötülükleri emreder” ayetinin sırrınca biz insanoğlunu sürekli kötülüğe sevk etmeye çalışan bir “nefis” taşımaktayız. Bundan dolayıdır ki, Yüce Allah birçok ayette biz insanların tövbe etmesini ve tövbeleri bağışlayacağını buyurmuşlardır: “Şübhesiz ki ben, tövbe eden ve iman edip salih amel işleyen, sonra da hidayette (sebat edip, sabırlı) olan kimseye karşı elbette çok mağfiret ediciyim.” Ayetten de anlaşıldığı üzere, Yüce Allah, tövbe eden kimselerin günahlarını bağışlayacağını vaat etmiştir.
Peygamberlerin Tövbesi:
İnsanlara rehber olarak gönderilen peygamberlerin dahi Yüce Allah’a bol bol tövbe ettikleri kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’de yer almaktadır. Mesela; ilk peygamber olan Hz. Âdem cennetten çıkarılıp yeryüzüne gönderildikten sonra Allah’a sürekli tövbe etmiş ve yüce Allah da Hz. Âdem’in tövbesini kabul etmiştir: “Nihayet Âdem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı (ve onlarla yalvardı, tövbe etti), bunun üzerin (Rabbi) tövbesini kabul etti. Çünkü Tevvab (tövbeleri çok kabul eden), Rahim (merhameti bol olan) ancak O’dur.”
Sahabelerden Hz. Vahşinin Tövbesi:
Vahşi’yi diken iken gül eden, tövbesi idi. Vaktiyle bir köle olan Vahşi, Uhud savaşında Hz. Peygamberin amcası ve sütkardeşi olan Hz. Hamza’yı uzaktan attığı mızrakla şehit etmişti. Aradan uzun yıllar geçer ve Hz. Peygamber Vahşi’yi İslam’a davet için mektuplar gönderir. Vahşi, Hz. Peygamber’in gönderdiği mektuba cevaben birçok günah işlediğini, zina yaptığını, adam öldürdüğünü ve İslam’da bunun ağır cezalarla karşılık bulduğunu söyler: “Ya Muhammed beni nasıl İslam’a çağırıyorsun? Adam öldürenin, şirk koşanın, zina yapanın cezaya çarptırılacağını, kıyamet günü de azabının katmerleşeceğini, o azab içinde hor ve hakir olarak kalacağını söyleyen sen değil misin? Ben bunların hepsini yaptım, benim için çıkış yolu bulabilir misin?” Bu cevabın üzerine Yüce Allah şu ayeti indirir: “Ancak tövbe edip iman eden ve salih bir amel ile amel eden müstesna. İşte onlar var ya, Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Çünkü Allah, Gafur (çok bağışlayan)dır, Rahim (çok merhamet eden)dir.” Bu mektuplaşma ve en son olarak da Vahşi’nin Medine’ye Hz. Peygamberi ziyarete gelmesiyle Vahşi Müslüman olur. Diken hükmünde olan Vahşi, tövbesi ile güle döner. Hazret-i Vahşi olur. Hz. Peygamber’in vefatından sonra ortaya çıkan yalancı peygamber olan Müseyleme ile yapılan savaşta Halid b. Velid’in ordusunda Müseyleme’yi bizzat öldürür.
Risale-i Nurlarda Tövbe:
Üstad Bediüzzaman Risale-i Nurların birçok yerinde tövbenin öneminden ve faziletinden söz etmiştir. İkinci Lem’ada konu Eyüp (as) peygamberin sabrıdır. Üstad bu bahiste her bir günahın içinde küfre gidecek bir yol olduğunu, eğer bu günah tövbe ile yok edilmeye çalışılmazsa manevi bir yılan olarak ısıracağını ve inkâra kadar gidebileceği şeklinde uyarıda bulunur. Ve şöyle bir misalle izah eder: “Hem mesela farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyyetini yerine getirmeyen ve küçük bir amirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden (azarlanma) müteessir olan bir âdem, Sultan-ı ezel ve ebedin mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı verir. Ve o sıkıntıdan arzu eder ve manen der: ‘Keşke o vazife-i ubudiyyet bulunmasa idi.’ Bu arzudan bir manevi adavet-i İlahi’den işmam eden bir inkâr arzusu uyanır.”
Bazen insanların aklına gelen cehennem korkusu hayatında aldığı lezzetlerin derecesini düşürebilir. Öyle ki maddi lezzetlerin yanında manevi lezzetler de azalmaya başlar. Farz ibadetlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan bir insan, cehenneme gireceğini tahayyül ettiğinde, yaptığı o ibadetlerden aldığı manevi feyzin düştüğünü fark eder. Bazen de gün olur ki günah işleyen bir insan yine cehennem korkusuyla bunun manevi sıkıntısını üzerinde hisseder. Üstad Bediüzzaman On Birinci Şua’da bu durumun bizleri korkutmamasını, cehennem korkusunun manevi lezzetleri kaçırmadığını söyler. Çünkü tövbe kapısıyla girildiğinde Allah’ın rahmetinin zuhur bulacağını şöyle ifade eder:“Cehennem fikri geçmiş iman meyvelerinin lezzetlerini korkusuyla kaçırmıyor. Çünkü hadsiz rahmet-i Rabbaniye, o korkan âdeme der: “Bana gel tövbe kapısıyla gir.” Ta cehennemin vücudu, değil korkutmak, belki sana cennetin lezzetlerini tam bildirsin. Ve senin ve hukuklarına tecavüz edilen hadsiz mahlûkatın intikamlarını alsın. Sizi keyiflendirsin.”
Netice:
İnsan maddi-manevi çok güzel cihazlarla süslenmiş, mükemmel bir biçimde yaratılmıştır. Bu haliyle bir gül gibidir. Ancak güldeki diken misali nefis taşıyan insan hata yapmaya, günah işlemeye meyillidir. Takva yani günahlardan sakınmak evladır. Fakat bir şekilde günah işlemiş ise, o günahlardan sonra Allah’ın rahmetine sığınıp ondan tövbe ve istiğfar ile mağfiret dilememizdir. Günahlarımız diken ise, tövbelerimiz de o günahlarımızı sevaba çevirecek bir gül gibidir.
Bilinmelidir ki Allah’ın tövbe kapısı her zaman açık ve rahmet denizi sonsuzdur. Onun bizi bağışlaması, rahmet denizinden bir damla gibidir. Denizden bir damlanın eksilmesi rahmet hazinesini eksiltmez.
Yüce Allah yaptığımız ve yapacağımız tövbelerimizi dergah-ı izzetinde kabul buyursun. Bizleri yaptığımız hatalardan ve işlediğimiz günahlardan sonra pişman olan samimi ve ihlaslı kullarından eylesin. Amin…
ALINTIDIR
Bir yanıt yazın