ZAMAN ŞERİDİ SALİSE VE AŞİRELERDE ÇEKİLEN RESİMLER: ZAMANIN DURDURULMASI
Zaman çok esrarlı bir kavramdır; henüz ne olduğu tam açıklanamamakla birlikte bazı özellikleri keşfedilmiştir. Risale-i Nur’da birçok meselenin izahı zaman kavramı ve onun değişik özelliklerine dayandırılarak yapılmaktadır. Daha önce Miraç mevzusunda zamanın izafi hususiyetleri göz önüne alınarak Miraç risalesinde geçen mülhidin sualinin cevabı irdelenmişti. Miraç risalendeki ifadesiyle izafiyetin anlamı: “Demek oluyor ki, bir zaman-ı vâhid, iki şahsa nispeten, birisine bir gün, birisine de bir sene hükmüne geçer.”
Risalelerde Geçen Zamanın Hususiyetleri
Bu yazımız da zamanın risalelerde geçen başka hususiyetlerine atfen hazırlanmıştır. Mesela zamanın film şeridindeki resimleri sayan hususiyeti: “Senin hayalin ve zaman, ikisi de sinema şeritleri gibi, sana o temâşâ lezzetini idame ettirmekle beraber… (32. Söz)” Aynı özellik onuncu sözde: “Zaman bir ip, bir şerittir ki, o Sani-i Zülcelâl her sene bir başka âlemi ona takıp gösteriyor. O taktığı âlemin içinde üç yüz altmış tarzda muntazam suretlerini tecdit ediyor… Bir ip, bir şerittir ki, o Sani-i Zülcelal her sene bir başka alemi ona takıp gösteriyor.” Fakat bu şerit olma özelliği sınırlı bir çerçevede belki insanın müşahede dairesinde geçerlidir. Zira kader risalesinde olan ikaza dikkat edersek: “Belki ezel; mâzi ve hal ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir âyine-misâldir. Öyle ise, daire-i mümkinat içinde uzanıp giden zamanın mâzi tarafında bir uç tahayyül edip, ona ezel deyip, o ezel ilmine, eşyanın tertip ile girmesini…”
Zaman kavramına ağırlık vererek aşağıdaki Risaleden alıntıları okumaya devam edelim. Zamanın inkıraza, bozulmaya neden olması yani mazi ve müstakbelin durumları, zamanın tek yöne akması teknik tabirle termodinamiğin ikinci kanunu olan entropi meselesiyle alakadar: “Evet, dünyaya zaman girdiği için, gece ve gündüz, o saat-i kübrânın saniyelerini sayan iki başlı bir mil hükmündedir. Sene, o saatin dakikalarını sayan bir ibre vaziyetindedir. Asır ise, o saatin saatlerini tadat eden bir iğnedir. İşte, zaman, dünyayı emvâc-ı zevâl üstüne atar. Bütün mazi ve istikbali ademe verip yalnız zaman-ı hazırı vücuda bırakır (25. Söz 3. Şule).” Kader risalesinde ise zamanın bu özelliği şöyledir: “Hayat zannettiğin hâlât, yalnız bulunduğun dakikadır. O dakikadan evvel bütün zamanın ve o zaman içindeki eşya-i dünyeviye, o dakikada meyyittir, ölmüştür. O dakikadan sonra bütün zamanın ve onun mazrûfu, o dakikada ademdir, hiçtir. Demek güvendiğin hayat-ı maddiye, yalnız bir dakikadır. Hattâ bir kısım ehl-i tedkik, ‘Bir âşiredir belki bir ân-ı seyyaledir’ demişler.” Üstadın bahsinde bulunduğu aşireler artık faraziye değil gerçekliktir. Yani, insanın idrakinin çok ötesinde olan an-ı seyyalede belki aşirede teknolojinin ulaştığı kadarıyla neler olup bittiğini bu yazıyla vermeye çalışacağız. Zamanın tek yöne akış özelliği ise 33. mektubun 24. Penceresinde gayet veciz beyan edilmektedir: “Şu mahlûkat, izn-i İlâhî ile, zaman nehrinde mütemadiyen akıyor, âlem-i gaybdan gönderiliyor, âlem-i şehadette vücud-u zahirî giydiriliyor, sonra âlem-i gayba muntazaman yağıyor, iniyor. Ve emr-i Rabbani ile mütemadiyen istikbalden gelip hale uğrayarak teneffüs eder, maziye dökülür.”
Daha önceki eğitim meselesi yazımızda tanıdığımız Prof. Eric Mazur’un ‘Zamanı Durdurmak!’ başlıklı konuşması tam da yukardaki mevzuları açıklayan, çok göz açıcı hakikatleri ihtiva eden bir derstir. Bu konuşmasının bir kısmını okuyucularımızın dikkatine sunarak miraç risalesinde geçen zamanın dilimlerine ait mevzuların nasıl araştırma konusu olduğunu da uzmanından öğrenme fırsatı bulacak ve bu mevzuda fizik ilminin ihatasını göreceksiniz. Mevzu şu: “İnsanın hareketinden, güllenin hareketinden, savttan, ziyâdan, elektrikten, ruhtan, hayalden tezâhür eden sürat-i harekâtta bir mikyas olmak için… Birisi altmış defa daha geniş bir daire içinde saniyeleri, diğeri yine altmış defa daha geniş bir dairede saliseleri ve hakeza rabiaları, hâmiseleri, sâdise, sâbia, sâmine, tâsia, tâ âşireleri sayacak gayet muntazam, azîm bir dairede birer ibre farz ediyoruz. (31.Söz)”
Prof. Mazur, liste sonunda Üstadın Aşire dediği yukarıda zikredilen zaman dilimleri hakkında fiziğin geldiği safhaları izah etmektedir. Ayrıca çok hızlı olup biten şeylerin resminin nasıl çekildiğini detaylı olarak vermektedir. Bizler aslında bu resim çekme işinin çok esaslı/ihatalı olduğunu Risale-i Nurdan biliyoruz: “Belki, vücutta kısa bir zaman toplanıp, matlup bir vaziyet alıp; ta suretleri alınsın, timsalleri tutulsun, manaları bilinsin, neticeleri zapt edilsin. (10. Söz 5. Esas).” Kısa kelimesine ayrıca dikkat edersek bunun ne kadar izafi/nisbi bir şey olduğunu göreceğiz. Üstadın zaman için hülasasını da not edelim: “İşte, zaman, çünkü harekâtın bir rengi, bir levni, yahut bir şeridi hükmünde olduğundan, harekâtta cari olan bir hüküm, zamanda dahi caridir. (31.Söz)”
Prof. Mazur’un aşağıda aktarılan görüşleri konuşmasından deşifre olduğu için birebir tercüme olmamıştır ve sadece okuyucunun ilgisini çekecek kısımlar alınmıştır. Mesela künhünü bilmedikleri zaman için t harfini temsilci yapıp yoluna devam eden ilim adamları için, dürüst bir itirafını duyacaksınız. Buradan isterseniz “Elektrik namını verip, tenvirdeki harika mucize-i kudreti adileştirmekle ve malûm bir şeymiş gibi “elektrik kuvveti” diye bir isim takmakla…” bahsinde geçen adileştirmekte ve isim takmaktalar diye düşünebilir veya adamlar bahçeye girmiş ancak bazı dallara kolları ancak yetişebilmiş de diyebilirsiniz. Veya ‘nasıl ki bismillah lafzındaki b harfi ne acayip manalara zarf olmuş’ mealinde geçen bahse de benziyor diye düşünebilirsiniz.
Aşira/Salise Dilimlerinin Onluk Sistemde Rakam Ve Mertebe Değerleri
Fenni çalışmalarda rakamlar üstel olarak gösterilirler. Onluk basamakların üstel temsiliyle çok değişik ölçekleri görmek mümkündür; gramla binlerce kiloyu aynı terazi ile tartmak gibi. Mesela 3 tane on sayısını yan yana çarpmak demek yani binler basamağından bahis ediyoruz. 10 milyonluk basamak gibi. Öte yandan ise bir bölü 100 yani 0,01 veya ise 0,0001 olur, yani virgülden sonra 2 veya 4 hane kaymak demektir, ilkokul beşinci (?) sınıf matematik kitabına bakılabilir. Yandaki tabloda Üstadın 60’lık dilimlere dayanan birimlerin hangi mertebede olduğu ve bu günkü teknik tabirleri verilmektedir. Ayrıca her zaman sayıları küsuratıyla karşılaştırmak yanıltıcı olabilir onun yerine mertebe olarak kıyaslama daha sağlıklı olur; mertebe için misal 6 veya 11 sayılarının mertebesi 10 iken 70 sayısınınki 100 mertebesindedir. Bu tabloyu baştan incelemekte fayda var ve yazıyı okudukça tekrar başvurulabilir.
İsteyenler verilen adresten konuşmanın tamamını dinleyebilir hatta bazı açıklamalar için animasyonları da görebilir. Bu konuşma Risale-i Nur’u daha iyi anlamamıza vesile olacak çok güzel hakikatleri aktarmaktadır; sabırla okumanızı tavsiye ederim.
Prof. Mazur ’Un Zamanı Durdurmak Başlıklı Konuşması
“Ailem bana doğduğumu söylediler; onlara inanmamam için hiçbir sebebim yoktu. Çok küçüktüm. İtalya’ya yaptığımız geziyi güçlükle hatırlıyorum. İçimdeki saatin zaman akışı yeknesak değildir; hariçteki yeknesak akan takvimle aykırılık arz eder. Hafızam bu güne yaklaştıkça daha iyi çalışmaktadır: Amerika’ya gümrükten geçerek gelişimi hatırlıyorum. Buraya seminer için geldiğimi ve neticede konuşmaya başladığımı gayet iyi biliyorum. Gelecek önümüzdedir ve onu hayal edebiliriz. Birazdan, 3 saat sonra (şaka!) bu konuşmam bitecek. Fakat gelecek hakkında uzakları göremiyorum, hayalimle çok net bir resim çizemiyorum, çok belirsizlikler var. Size dedemin dedesinin resmini gösterebilirken, torunumun torununun ve onunda torunun resmini gösteremem. İşte zaman tek yönlü akmaktadır, yani geçmişten şimdiki zaman üzerinden geleceğe akmaktadır, geriye dönüş veya arada mola verecek duraklar yoktur. Acaba şuurumuz ve hayalimiz bize hayatın durdurulamayan hadiseler silsilesi olduğunu mu düşündürüyor? H.G. Well’in zaman makinesi kitabındaki yaşlı adam kendinin genç haliyle konuşan resmini hatırlayınız. Bu mümkün mü, yani geçmişe yolculuk yapıp bazı hatalarımızı düzeltmek olabilir mi? Bu yapılırsa, en değerli inancımız olan mantık ve nedensellik ilkesini altüst etmiş oluruz. Dolaysıyla geçmişi değiştirmek imkânsızdır. Peki ya gelecek? Hadiseler geleceğin içinde var da, zuhur etmeyi mi bekliyor? Nefesinizi boşuna tutmayın, size gerçekten cevap vermeyi isterdim. Fizikçiler bu suallerden kaçarlar; nihayetinde felsefe bölümünde çalışan meslektaşlarımızı işsiz bırakmak da istemiyoruz.
Zaman Kavramı/Özellikleri
Zaman kâinatta olan en büyük muamma olmasına rağmen, fizikçiler onu basitçe t harfinin içine gömmüşlerdir. İşte benim anlatacağım konu bu t harfidir! Bu t ile temsil edilen zaman ne demek? Fizikçiler maalesef her yerde t’yi kullanmasına rağmen ona karşı çok gevşek/serbest tutum almaktalar. Fizik temel ders kitapları zamanı tanımlamazlar bile. ‘Zaman, işte zamandır.’ derler. Aristo zamanın gerçek bir varlığı yoktur demiştir. Ona göre zaman sadece hareketin bir ölçüsüdür, yani peş peşe anlık çekilen resimlerin çerçeve sayıcısı gibidir, yani herhangi bir film şeridindeki ardışık resimlerin sırayla gösterilmesi gibi. Çoğumuzun umumiyetle zamandan anladığı da budur. Lakin filmi geriye oynatabilir üzerinde değişiklikler yapılabilirken, vakıadaki zaman film şeridinde bunlar yapılamaz. Evet, zaman geçmişten geleceğe geriye dönüşü olmayan tek yönlü bir yoldur. Eğer zaman geriye alınabilseydi durgun dere kenarında suya bir taş atarak oluşturduğumuz dalgalar; geriye dönerek taşın düştüğü noktada toplanarak harika bir şekilde düşen taş geriye fırlayarak elimize gelecekti. Tecrübelerimiz böyle bir hadisenin vukua gelmediğini göstermektedir, dolayısıyla zamanın akışı tek yönlüdür. Fakat fizik kanunlarının kendi içyapıları t’nin geriye sarılabileceğini ima etmektedir. Zamanın bu tek yönlü oluşunu sadece termodinamiğin ikinci kanunu sınırlamaktadır; bu kanun olmasaydı zamanda geriye dönüş olabilecekti.
Fizikte mutlak zamandan ziyade zaman aralığı, yani iki hadise arasındaki süre kullanılır. Ayrıca zaman insan tecrübesiyle de çok sıkı alakası vardır. Canlıların, dünyanın dönmesiyle çok sıkı irtibatı olan çeşitli iç saatlerinin var olduğu bilinmektedir; denizkestaneleri ve denizyıldızları örneğinde olduğu gibi. Mesela bir belgeseldeki denizkestaneleri filmini normal hızla izlerseniz denizkestanelerinin nebat olduğunu sanırsınız. Eğer filmi hızlandırarak, yani 1 saatlik dilimi 1 saniyede izlerseniz denizkestanelerinin toplanarak bir av yakaladıkları ve aynı ordunun askerleri gibi avı yedikten sonra ayrıldıklarını görürsünüz. Yine aynı hızlı gösterimle denizyıldızlarına baktığınızda, bu hayvanların çok sosyal olduklarını birbirlerini kucakladıklarını göreceksiniz. Buradan biri diğerinin neticesi olan iki nükte çıkarabiliriz: Kendi hissettiğimiz saatin tik tak hızından çok farklı ölçekte olan hadiselerin gerçekte farkında değiliz! İşte bu müşahede ettiğimiz saatin tik tak hızını değiştirebilirsek, kendimize yenidünyaların kapısını açmış olacağız. Yavaş olan şeyleri görmek için saatimizin tik tak hızını yavaşlatırken, çok süratle meydana gelen hadiseleri tefrik etmek için saatimizin bu hızını artırmamız lazımdır.
Zamanın Küçü(cü)k Dilimlerine İnilmesi
- Yüzyılda fotoğrafçılığın bulunması bu alanda ulaşılan önemli bir adımdır. İnsanın görme tepkisinin sınırları üstünde olan, çok çabucak gerçekleşen ve ses üstü hızla giden mermi resminin çekilmesi çok önemliydi. Yandaki siyah beyaz resim, böyle acayip hızla giden bir merminin (ortadaki beyaz silindir) kısa bir müddet içindeki halini gösteren ve o müddet içinde hareketli merminin zamanını donduran bir kesittir. Resme bakıldığında, aynı denizi yararak giden geminin önünde oluşan dalgalar ve arkasında oluşan türbülans gibi, mermide de ucundaki havada oluşan şok dalgaları ve arkasındaki havanın çalkantısı resimde açıkça gözükmektedir. Normal insan gözünün bu dalgaları ve çalkantıyı görmesi mümkün değildir. Zira mermi hareketi çok kısa bir süre içinde olup bitmektedir. Bu resim çok kısa süren bir flaş patlatılarak çekilebildi. Bugünkülere nispetle, o tarihteki flaşları gayet zayıf ışık veren fotoğraf makineleri elbette çok geriydi dolayısıyla daha da düşük sürelere inilemedi.
Dünyaca ünlü teknik üniversite MIT elektrik mühendisliğinde profesör olan Harold Edgerton, daha da küçük sürelere inerek birbirinden acayip resimler çekti. Edgerton, stroboscope adı verilen, bir kimsenin veya bir şeyin hareketlerini incelemek için kullanılan kısa süreli aralıklarla ışık veren aleti geliştirdi. Siyah beyaz resimde, Edgerton mermiyle patlatılan balonun resmini, balonun buruşmasına vakit kalmadan çekebilmiştir. Edgerton kulağını mermiden çıkan ses nedeniyle kapatmaktadır. Yanda ise mermi kartı yararak geçiyor ama kartın üst kısmı henüz düşecek zamanı bulamadan resim çekilmiştir. Bu resimler fotoğraf makinalarının flaş zaman ayarı, mermi ateşlenir ateşlenmez çıkan sese duyarlı mikrofona bağlanarak karanlık odada çok kısa süren bir flaş patlatılarak elde edilmişti. Edgerton böylece daha da küçük zaman ölçeğine inerek bu fotoğrafları çekebildi. Yani saniyenin 1 milyonda birine inilebildi (1 mikro-saniye, Üstadın tarifiyle bu yukardaki tabloya göre 2 hamisedir. İ.P.). Bu küçük dilimi insanın idrak edeceği zaman dilimine genişletirsek (saniyenin milyonda biri 1 saniye olsa), eski 1 saniyemiz iki hafta kadar sürecektir/uzayacaktır. Bu gelişmeler zamanın çok küçük dilimine nüfuz ederek dondurmaktır.
Tabiatta Zuhur Eden Zaman Ölçekleri
Tabiatta zuhur eden farklı zaman ölçekleri nelerdir? Bunun için sayıların onluk basamaklarında yukarı ve aşağıya doğru seyahat ederek fikir edinebiliriz. Zamanı temsil eden t’yi saniye birimiyle ölçüyoruz; mesela insanın ortalama tepki süresi 0,1 saniye veya kalp atış aralıkları nerdeyse 1 saniye mertebesindedir. Fikir vermesi açısından, bazı tipik süreleri mertebe olarak listeleyebiliriz (yuvarlak rakamla 7 ye 10 mertebesinde diyebiliriz veya 1 dakika 100 saniye mertebesi gibi. İ.P.). Mesela 1 saniyede ışık yerden aya gidebilmektedir; 10 saniyede 100 metrelik koşu yarışı sürmektedir; 100 yani 102saniye 1 dakika mertebesinde; yani 1000 saniye nerdeyse 17 dakika olup ışık güneşten yere gidip gelmektedir. saniye 24 saat/1-gün eder, saniye 3 yıl olup ışık en yakın yıldıza ulaşmaktadır. saniyede ışık yerden samanyolu galaksimizin merkezine gider. saniye sonra en yakın galaksiye ışık gider. saniye güneş sisteminin yaşı olup saniye ise evrenin yaşı mertebesindedir. Saniyenin altına inildiğinde ise, 0,1 saniye insanın tepki zamanı, 0,001 yani saniyede (salise mertebesi) sinek kanadının çırpma süresi, saniye şimşeğin çakma süresi (rabia mertebesi), merminin camdan geçme süresi (rabia), saniye (hamise mertebesinde) Edgerton’un fotoğraf makinesi flaşının patlama süresi, saniye bir bitlik (byte, sadise mertebesi) bilginin bilgisayar hafızasına yazılması, saniye (nano-saniye olup, samime mertebesi) bilgisayar çipinin tik takı, saniye (tasia mertebesi) su ve oksijen gibi moleküllerin kendi eksenleri etrafında döndüğünde bir devrinin süresi ve saniye (tasia) ise molekülün titreşme süreleridir (molekül içindeki atomlar dönerken aynı zamanda atomlar bir birine yaklaşıp uzaklaşarak ihtizaz ederler. 32. Söz haşiyeye bakınız. İ.P.). Fiziğin inebildiği en kısa süre ise saniye femto-saniye (aşire) olup (nano-saniyenin milyonda biridir) ışığın nerdeyse durduğu bir andır, yani ışık ancak yan yana 100 atom genişliği kadar gidebilmektedir. Bu gözümüzün hassas olduğu ışıklarla inilen derinliktir, görünmeyen ışıkla otto-saniye () mertebesine kadar derinlere inilmiştir.
Aşira/Femto Saniye Ölçeği Ve Işığın Maddeye ‘Hakim’ Olması
Yukarda çekilen fotoğraflar önce saniyenin binde birinin tefriki/çözünürlüğüne ulaşıldı sonra da milyonda bir çözünürlüğe ulaşıldı. Bundan birkaç on yıl önce inilebilen en küçük zaman dilimi bu sınırdaydı. Lakin lazerlerin bulunması ve kabiliyetlerinin geliştirilmesiyle daha küçük zaman dilimlere inme imkânı doğdu. İlk yapılan Ruby lazer 10-8 saniye (10 nano-saniye) pulse/atma (nabzımız kalbin atışları pulse için güzel bir örnektir) müddeti vardı yani 10-8 saniyelik süren bir lazer ışığı (pulse olarak) gelmekteydi veya pulse peş peşe gönderilerek pulse treni oluşturulabilir. Bu daha önceki saniyenin milyonda bir sınırın 100 kat altındadır. Son 40 yıl içinde bu pulse/atma süreleri bin kattan da milyar daha küçük ölçeklere kadar ulaşıldı. Görünen ışık için bu femto-saniye tabir edilen, yani saniyenin milyonda birinin milyarda birinin altına düşen ölçek saniye (aşira). Evet, maviden kızıla kadar yedi renk (elvan-ı seba) için inilen ölçek: Edgerton’un milyonda birinin tam milyar kez daha küçüğüydü. Femto-saniye (aşira) veya biraz altında ışık kendi ihtizazını 1 veya 2 kere ancak tamamlar (normalde şehir şebekesi saniyede 50 kere titreşirken, cep telefonu saniyede milyar kez titreşen elektromanyetik dalgalarla çalışır, ışık ise 1 saniyede milyon kere milyar defa kere titreşir. Fakat femto-saniye/aşira süresinde ışık ancak bir iki kez ancak titreşir. İ.P.). Bu kısa süre içinde yayılan ışığın frekansı (rengi diyelim) çok net değildir, yani bu pulse/atma başka frekansları da barındırmaktadır. Eğer cebimden sunum için verilen lazer işaret ediciyi çıkartırsam, bu lazerin çok iyi tanımlı oldukça net bir frekansı/rengi vardır. Yani bu lazerden çıkan ışığın frekans aralığı/bandı çok dardır (teknik tabiriyle). Eğer bu ışıktan saniye aralıklarla aç/kapa ile pulse yapılırsa, o zaman frekansı dar bant olmaktan çıkar geniş frekans bandına haiz bir ışık olur. Kuantumda Heisenberg belirsizlik prensibini hatırlarsanız, pulse/atma zamanının daraldığı nispette frekans aralığı/bandı genişler frekansı belirsiz hale gelir. Eğer laboratuvarda femto-saniye lazer pulse/atmasına bakarsanız bu sanki boşlukta ışık hızıyla giden bir foton ‘böreği’ (pancake) veyahut fotonlardan müteşekkil ‘askeri’ resmigeçidi bir şey görürsünüz. Bu böreğin genişliği ise saç telinin 16’da biri kadardır. Böylece birçok renkler küçücük bir yere hapis edilmiştir. Deneyci olduğumdan size laboratuvarımı göstermeye bayılırım, yandaki resme bakınız.
Böyle küçücük yere ve zamana ışık sıkıştırılınca, fevkalade büyük ışık şiddetine çıkma imkânımız oldu (ışık şiddeti metrekareye düşen güç watt miktarı. 50 wattlık ampulden 2 metre uzakta 1 watt/m2 ışık şiddeti olur. İ.P.). Mesela benim laboratuvarımda, tepe değeri 100 milyar watt/m2 olan bir değere ulaşılabilmektedir. Bu New York gibi bir şehri aydınlatmaya yetecek güçtür fakat 1 femto-saniye/aşira süresinde aydınlatabilir. Bu nevi pulse/atmayı alıp mercek vasıtasıyla küçük bir yere odakladığınızda, başka vasıtalarla ulaşılamayacak değerlere mesela yıldızlarda olan enerji yoğunluklarına ulaşılabilmektedir. Veya öyle elektrik alan üretirler ki, atom çekirdeğinin elektronları sıkıca tutan elektrikalanın çok fevkindedir. Böyle bir ışığı 1 metre taşıyamazsınız! Normalde madde ışık etkileşmesinde, madde ışığın ne olacağını (zahirde İ.P.) ‘dikte’ eder. Beni size gösteren ışık, derimden ve ceketimden etkileşerek gelen ışıktır yani derim ceketim ışığı etkileyerek değiştirmiş teknik tabirle modüle (kip) etmiştir (24. Söz Zühre çiçeği bahsini hatırlayınız. İ.P). Madde bu durumda ışığa hâkimdir. Eğer femto-saniye lazer pulse oluşturulursa, roller değişir ışık maddeye hâkim olur, yani maddinin başına ne geleceğini ışık belirler (zahirde İ.P.). Işık madde etkileşmesi normaldekinin çok çok fevkindedir. Eğer güneşten veya bu salondaki lambadan gelen beyaz ışığı prizmadan geçirerek tayfına yani yedi rengine ayırırsanız, daha sonra da bu renklerden birini mesela kırmızıyı alıp tekrar prizmadan geçirdiğinizde artık ayrışma olmaz, yine kırmızı görürsünüz. Eğer kırmızı civarında dar bant lazer femto pulse/atma peş peşe küçük hacimdeki suya gönderilirse, sudan beyaz ışık çıkmaktadır çünkü femto-lazer ışığın şiddeti o kadar fazla ki kendi frekanslarını ‘dikte’ etmektedir. Hâlbuki normalde kırmızıdan kırmızı çıkması gerekirken beyaz çıkarak diğer renkler gözükmektedir. Bu normalde görülen bir şey değildir. Resme bakınız soldan kırmızı lazer cam silindirde suya gelmekte, sudan çıkan ışığın karşısına tutulan levhada ise merkezde beyaz ışık görülmektedir. Diğer resim ise daha detaylı olup kırmızı ışığın ortasında beyaz renge dönüşme safhalarını göstermektedir. Evet, tek renk ışık her renge havi olan beyaz ışığı üretmektedir. Bu kısa süreli pulse/atma maddenin optik özelliklerini bozarak ona kendi modülasyon/kip frekanslarını (zahirde İ.P.) ‘dikte’ ettirmektedir. Böyle kısa süreli lazer pulse ile neler yapılamaz ki? Zaman femto saniye/aşire içinde durdurulabilir.
Aşira/Femto Saniye Mertebesinde Uygulamalar
Bu femto-saniye süresinde iki atomun birleşerek yeni bir molekülün doğmasını müşahede edebiliriz. California Institute of Technology’de Mısırlı ilim adamı Ahmed Zewail bu doğumu müşahede etti ve 10 sene önce Nobel mükafatı aldı. Bu femto-saniye haline ulaşacak bir elektronik sistem yoktur. Çünkü en gelişmiş elektronik sistem femto-saniyenin milyon kat daha yavaş nano-saniye mertebesindedir; o halde nasıl yakalanmaktadır? Resmi alınacak cisme iki ışık göndermek suretiyle, yani bir ışığı diğerine göre geciktirmeli göndererek bu yapılabildi. Bunun için geciktirmeyi sağlayan aynalar saç telinin 60’ta biri kadar hassasiyetle ileri geri götürülerek ayarlar yapılarak femto-saniye görüntü alınabildi. Femto-lazerler keşif edilince yeni özellikleri olan malzemelerden tutun da mikro-cerrahiye kadar birçok uygulama alanı buldu. Bazı uygulamalar kısaca; bu teknolojiyle diğer dokulara zarar vermeden mikro cerrahi ile mesela damar içinde tıkalı bölge kesilip alınmaktadır. Ayrıca hücre çekirdeğinin içinde çekirdeğin bütününe zarar vermeden bazı elemanları femto-lazerle tahrip edilebilmektedir. Sinir hücrelerinin nasıl ağ oluşturduğu ve ağın çalışma tarzını sinir hücrelerinde ufacık femto-lazerle yapılacak kesmeyle araştırılmaktadır.
Evet, zamanın derinlerine keşif yaptıkça çok acayiple karşılaşmaktayız.” Prof. Eric Mazur, “Stopping Time”; https://www.youtube.com/watch?v=1S318c0rPw4
Alıntıdır
Bir yanıt yazın