Hazret-i Süleyman (as)
O ki, Hz. Süleyman (as)’dı. O, Hz. Davud’a verilen hayırlı bir armağandı yani peygamber bir babaya ihsan edilen peygamber evlattı.[1]
O, “Yâ Rab! Bana hiçbir kimsede bulunmayan bir kudret ve devlet ihsan eyle.” diye dua edip kendisine hiç bir peygambere verilmeyen mülk ve hâkimiyetin verildiği peygamberdi.[2]
O, yeryüzünde istediği yere seyahat edebilmesi için rüzgârların kendi emrine verilendi.
O, cinler ve insanlar tarafından kusursuz itaat edilendi.
O, karıncalar dâhil bütün hayvanatın dillerini anlayandı.
O İslam’ın da ilk Kıblesi olan Mescid-i Aksa’yı bina edendi.
O, bu kadar üstün vasıflara sahip olduğu halde RABBİ tarafından “O NE GÜZEL KULDU” [3] vasfıyla anıldı.
Selam olsun KUL Süleyman (as)’a.
Hazret-i Eyyüb (as)
O ki Eyyüb (as)’dı.
O, mazhar olduğu bereket sebebiyle, koyunlarının yünleri ibrişim olup, zamanının en zengin olanıydı.
O, kavminin hâkimini imana dâvet ettiği vakit, hâkim kendisinden mucize olarak evinin direksiz havada durmasını istediğinde, dua etmiş ve evi havada asılı kalan peygamberdi. (Ama kavminin hâkimi iman etmedi.)
O, duası ve nefesinin bereketiyle çöldeki serap ve dumanların suya tahvil olduğu salih kişiydi.
O, bu kadar üstün vasıflara sahip olduğu halde RABBİ tarafından “O NE GÜZEL KULDU”[4] vasfıyla anıldı.
Selam olsun KUL Eyyüb (as)’a.
Hazret-i Muhammed (asm)
O ki, yerde Ahmed göklerde Muhammed (asm)’dı.
O, on sekiz bin âlem yani âlem-i ekber olan kâinatın ve âlem-i asgar olan insanın kendi yüzü suyu hürmetine yaratılandı.
O, Hak Teâlâ Hazretlerinin kendisi için, “Biz seni ancak âlemlere Rahmet olarak gönderdik”[5] müjdesine mazhar olup, yüceler yücesinin indinde ne kadar değerli ve kıymetli olduğu ifade edilendi.
O, mahşer meydanında Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Mûsâ, Hz. İsa’nın hesabın dehşetinden ürküp “Nefsî! Nefsî!” dedikleri bir zamanda “Ümmetî! Ümmetî!” diyecek kadar kendisinden geçmiş ve Rabbinin katındaki nazdarlığını vesile ederek ehl-i imanın ahiretlerinin derdine düşendi.
O, Allah (cc) tarafından, “İzzetim ve celalim hakkı için, eğer sen olmasaydın cenneti yaratmazdım, eğer sen olmasaydın dünyayı da yaratmazdım” diye buyurulan tüm yaratılmışların sebeb-i vücududur.[6]
O, kendi şanının hakkı için “Âdem malum günahı işlediğinde başını semaya kaldırdı ve ‘(Allah’ım!) Muhammed hakkı için beni bağışla’ dedi. Allah (cc) ona ‘Muhammed kimdir?’ diye sordu. Âdem ‘Beni yarattığın zaman başımı arşına kaldırdığımda orada “Allah’tan başka ilâh yoktur, Muhammed onun Resulüdür.”
لا إله إلا الله محمد رسول الله
yazılı olduğunu gördüm. Bundan bildim ki, Senin katında ismini ismin ile beraber yazdığın bu zattan şerefi daha yüce olan kimse yoktur.’ dedi. Allah ona “Ey Âdem! O senin zürriyetinden gelecek peygamberlerin sonuncusudur. Eğer O olmasaydı seni yaratmazdım
ولولا هو ما خلقتك
buyurdu”[7] diyendir.
O bu kadar üstün vasıflara sahip olduğu halde;
Bir gün Efendimiz (asm) Cebrail (as) ile oturmuş sohbet ediyordu. Kim bilir kaç günden beri ağzına bir şey koymamıştı. Cebrail onun en sadık dostuydu. Cebrail’e bu durumunu şöylece ifade etti: “Günlerdir ağzıma bir şey koymadım.” Birden gök gürültüsü gibi bir ses duyuldu. Bir melek indi.[8] Cebrail, Efendimiz (asm)’a bu meleğin dünyaya ilk defa indiğini haber verir. Melek Cenab-ı Hak’tan selam getirmiştir. Allah (cc) sormaktadır: “Melik bir peygamber mi, yoksa KUL bir peygamber mi olmak istersin?” Allah Resulü, Cenab-ı Hak’tan gelen bu teklif karşısında tahayyürle Cebrail’e bakar. Cebrail Allah Resulü’ne işaret eder ve şöyle der: “Ey Allah’ın Resulü! Rabbine karşı mütevazı ol! Allah Resulü de aynı şeyi talep etti. “KUL bir peygamber olmayı isterim!”[9] dedi.
Salat ve selam ve her türlü ihtiram olsun KUL Ahmed-i Muhammed Mustafa (asm)’a.
Ve Kullardan Bir Kul
Rivayet edilir ki;
Hz. Musa (as), Tur Dağına çıkarken, yolunu bir zat kesmiş ve demişti ki, “Ey Musa, içimi kasıp kavuran bir sualim var. Eğer cevabını bilmezsem bana hiç rahat yoktur. Lütfen Rabbinden sual eder misin; ben cennetlik mi cehennemlik miyim?”
Hz. Musa (as) çok taraf olmayınca adam ısrarcı olmuş ve Hz. Musa (as), “Peki” demişti, “Sorayım!”
Dönüş yolunda, adamcağızı büyük bir merak içinde bekler bulmuştu Hz. Musa (as): “Rabbim buyurdu ki, söyle o KULUMA…”
Adam birden canlanmış, heyecanlanmış ve feryat etmişti: “Tamam söyleme Ya Musa! Gerisini söyleme! Sen şunu söyle; Rabbim bana, ‘söyle o KULUMA’ mı dedi? Rabbim bana ‘KULUM’ mu dedi?”
Hz. Musa (as), “Evet, böyle dedi” deyince bu zat: “Öyleyse gerisini söyleme Ya Musa! Mademki, Rabbim bana KULUM demiş. Beni ister cennetine, ister cehennemine atsın, mühim değil…”
Ve büyük bir sevinç içinde oradan uzaklaşmıştı…
Onun bu tavrı üzerine de Rabbimiz “Mademki benim için KULLUĞUNU böylesine başına tac etti ve şeref bildi, öyleyse o artık cennetlik bir KULUMDUR…” müjdesini Hz. Musa (as)’a vermişti.
Selam olsun, KULLUK makamını her şeyin üzerinde tutanlara.
Selam olsun, vazife şuuru ile yılmadan, yorulmadan Rabbinin hizmetinde hâdim olanlara.
Selam olsun, gündüzünü imana muhtaç gönüllere Kur’an hakikatlerini nakşedenlere.
Selam olsun, gecesini sırf Rabbinin rızası için iki büklüm secdede geçirenlere.
Selam olsun, hal diliyle sahabe mesleğini, Peygamber ahlakını aynasında yansıtanlara.
Selam olsun, ümmetin evladını kendi evladına, ümmetin mazlumlarını kendi ailesine tercih edenlere.
Selam olsun, İslam’a gelen darbeleri ilk evvel ruhunda hissedip kıyam edenlere.
Selam olsun, KULLUK adına cennetten, hurilerinden ve köşklerden geçenlere.
Selam olsun KULLUK, KULLUK ve İLLÂ KULLUK diyenlere.
Rabbim cümlemizi bu güzel insanların KULLUK şuuruna vasıl eylesin, ahirette de onlarla beraber haşr eylesin! Âmin. Âmin. Âmin.
Alıntıdır
[1] Sâd Suresi, 30
[2] Sâd Suresi, 35
[3] Sâd Suresi, 30
[4] Sâd Suresi, 44
[5] Enbiya Suresi, 107
[6] Müsnedi Firdevs, c. 5, s. 227, hn: 8031
[7] Ed-Dürrü’l-Mensur, c. 1, s. 142
[8] İmam Taberani o meleğin İsrafil (as) olduğunu söyler.
[9] Müsned, 2/231; Kenzü’l-Ummal, 7/191
Bir yanıt yazın