Arz-ı mihr eylemeğe başladı amma devran
Varak-ı mihr ü vefayı kim okur kim dinler.
“Bu zamanın insanları, şefkat ve muhabbetlerini anlatmaya saymaya başladılar. Fakat muhabbet ve vefa sayfasını ne okuyan var ne dinleyen var.”
Bir insan dünyayı niçin vefasızlıkla itham eder ki? “Dünyada vefa yoktur” der ki!
Dünya eline geçmedi de ona karşı muhabbeti mi onu bu yola sevk etti? Yoksa eline geçen dünyalıkların avucundan kayıp fenaya yuvarlanması mı teselli mahiyetinde onu kızdırdı?
Ah şu hevesat! Nasıl da kendi gibi fani ve aldatıcı olan yüzü gösteriyor. Nasıl da işine gelmeyene perde çekip tahkir ettiriyor.
Halbuki hevesat değil de Yüce Allah hesabına bir nazar edilse, fani dünyadan bekaya köprü kurulacak. Yüce Yaradanın isimleri ve sanatı dünya meşherinde seyredilecek, ahiret âlemine ve Rahmanın rahmetine dünyadan pencereler açılacak. Vefa hisleriyle dolunup taşılacak. İnsan kendi sanatkârını tanıtıp bildiren, kendisini rahmet hazinesine kavuşturan vesileye (Allah’ın isimlerine ayinedarlık yapan ve ahiretin tarlası olan dünyaya) nasıl kayıtsız kalabilir, onu nasıl reddedebilir ki?
Elbette böyle bir şey olamaz… Bırakın kayıtsızlığı ve reddetmeyi Allah için muhabbet beslemeyi insan vefa borcu bilir. Ne eskimez, ne sağlam, ne kavi bir hakikattir; ne billur vefa kaynağı: “Allah için” niyeti.
Hasılı “Allah için” hakikatini derk eden, vefayı bulur. Vefayı bulan, vefakârlardan yazılır. Aksi halde…
“Dünyada vefa yoktur” deme, istersen vefa güneşinden feyz alarak ebediyen vefakâr olabilirsin.
Hayatın Her Alanının Feyiz Kaynağı: Vefa Güneşi
Gurup etmeyen “ebedi iç güneşimiz” vefa… Allah için bakabilmek şartı yerine geldiğinde dünya ve hayat sahnesinde “vefa enerjisi” ortaya çıkar. İman nuru ile nurlanan aile ve toplum hayatının her köşesi “vefa güneşi”nin sıcaklığıyla ısınır. Besmele ile kurulan her ilişki de esas itibariyle ondan nasibini alır.
İşte ebeveyn ve evlat münasebetleri… Vefa güneşinin hararetiyle tahrik olan hürmet ve şefkat hisleri… İhtiyar anne babalarını hiçbir menfaat gözetmeksizin, isyan etmeksizin, zahmet ve meşakkate bakmaksızın sırf lillah için muhabbetle omuzlayan evladlar… Muhtaç bir bebek iken şefkat ve merhamet eliyle kendisini terbiye eden valideynin öpülesi ellerini bir an bırakmayan vefakâr evladlar…
İşte dostun dostla dostluğu… Vefa güneşinin nuruyla parıldayan muhabbet ve tesanüd hisleri… Hiçbir maddi manevi karşılık beklemeksizin kendi nefsini kardeşine tercih eden dostlar… Sadece yıldızının parıldadığı asude zamanlarda değil, hüzün ve keder bulutlarıyla kaplı gam vakitlerinde de omuzdaş olup zorluklara beraber göğüs geren vefalı enisler…
İşte komşunun komşuyla ibka olası komşuluğu… Vefa güneşinin ateşiyle çelikleşen teavün, iyilik ve sabır hisleri… Kul hakkını muhafaza titizliğiyle Hakkın hatırını ve sevgisini, güzel ve iyi komşulukta arayan komşular… Komşusuna yapacağı iyiliklerin; ömrünü, memleketini ve ahiretini mamur edeceğini derk edip hayır yarışına giren komşular… Komşusunu saadetin anahtarı bilip verdikleri ezaya sabreden vefadâr komşular…
İşte akrabanın birbirine hakiki kurbiyeti… Vefa güneşinin ziyasıyla mütebessim yüzünü gösteren himaye ve alakadarlık hisleri… Akrabayı koruyup gözetmeyi rızkın bereketi bilen akrabalar… Akrabalık bağına riayetin iyilik ve ihsanı celb edeceğini, bu bağın koparılmasıyla lütuf ve merhametten mahrum kalınacağını hesap edebilen akrabalar… Ola ki ihmalle de olsa kesilebilen akrabalık bağını iyilik zamkıyla tamir edebilen vefakâr akrabalar…
İşte hoca ve talebenin birbiriyle münasebeti… Şems-i vefanın kubbesi altında kucaklaşan şefkat ve hürmet hisleri… Muallim olarak gönderilen Efendimizi (asm) örnek alıp talebelerinin ellerinden ve yüreklerinden tutma saikiyle adım adım Cennete yürüyen, bu tarz hareketle in’am ve ihsan olunduğu Peygamber mesleğinin değerini bilen şefkat ve merhamet timsali vefakârlar… Beslendiği şefkat ve merhamet pınarı vefalı gönüllerin gösterdiği istikamette dünya ve ahiret saadetine koşmayı vazife bilmekle mukabelede bulunan, vesile olan hocasına hürmet ve irtibat ile teşekkür eden, üzerindeki emekleri nisyan çukuruna atmayan vefalı talebeler…
İşte ticaret hayatının alışverişi… Mihr-i vefayla mührünü gönüllere vuran sıdk ve emniyet hisleri… İnsanların en üstün tabakasını teşkil eden Peygamberler, Sıddıklar, Şehidler ve Salihlerle kendilerini beraber kılacak vasıfları taşıyan emin ve doğruluktan ayrılmayan sözü senet olan tüccarlar… Sıkıntılarını gideren iyilik sahibi tüccara karşı ahde vefa göstererek borcunu zamanında ödeyen, böylece va’dini yerine getirip ilahi yardıma mazhar olan sözünün eri müşteriler…
İşte, işte, işte… Devam eder gider beşeri münasebetler adedince… Eğer hayatın her köşesindeki her münasebetin temelinde “Allah için olmak” mayesi bulunursa zaruri neticesi “vefakârlık” vasfı olur. Vefakâr evlatlar, vefakâr dostlar, vefakâr müşteriler, vefakâr esnaflar, vefakâr talebeler, vefakâr komşular ve saire. Hakkın hatırı için kul hakkına riayet edip halkın hatırını ihmal etmeyen, vefa güneşinden feyizlenen nice vefakârlar…
Ne kadar çok ihtiyacımız var size! Her şeyde “vefasızlık yüzü”nü gösteren şu asrımıza, vefaya hasret gündelik hayatımıza, vefa dersiyle teşrif eder misiniz?
Niyetimizi rızayı ilahi cihetiyle sorgulayalım: Biz… Anne babamıza, arkadaşımıza, komşumuza, öğretmenimize ve daha başkalarına nasıl yaklaşıyoruz? “Onu bulan her şeyi bulur.” prensibiyle bakalım meseleye bir kez.
En Vefakâr Kul (sav): Vefakâr Eş, Vefakâr Arkadaş, Vefakâr Baba…
Madem vefakârın “vefa” gibi bir değere hakiki sahip olması için “Allah için” bakması, işlemesi gerek… Madem aile hayatı ve içtimai münasebetlerde gösterilecek “vefa” sahibini “vefakâr” kılar. O takdirde her şeyde olduğu gibi “vefa” mevzusunda da “en vefalı”nın yolunda ve anlayışında olmak, onu “vefa rehberi” ve “vefa modeli” kabul etmek, vefaya ait söz ve davranışlarından “vefa ölçüleri” çıkarmak gerek.
Şimdi asrısaadetten günümüze esen “bâd-ı vefa”yı teneffüs edelim. Asırlar süren seyahatle bizlere ulaşan bu “vefa iklimi”nden hissemize düşeni alalım. İşte Resulullah’ın örnek hayatından vefa tanımlamaları:
Sütanne Hz. Halime’ye “Anneciğim!” hitabıyla gösterilen hürmet ve muhabbetin beraberinde, onu ve ailesini unutmayarak iyilikte bulunmaktır vefa…
Büyük iyilik sahibi amca hanımını “anne saymak” ve gömleğini cennet elbisesi olarak kefen yapmaktır vefa…
Kendine her yönden destek olan, çocuklarının annesini, Mübarek eşini “en hayırlı” olarak yad etmek ve onun yokluğunda arkadaşlarına ilgi, alaka ve ihtiramda bulunmaktır vefa…
Hiçbir kimse yanında değilken canı ve malıyla davasına omuz veren Sıddık Dostunu (ra) en yakını kılmak eziyetten azad etmektir vefa…
Sahabelere iyilik yapan Habeş Kralının Medine’ye gelen heyetine bizzat iyilik yaparak ikram ve iltifatta bulunmaktır vefa…
Mekke’ye dönecek güç ve kuvvet varken kendine kucak açan, sığınak olan Medine’ye, Ensar’a ve Akabe biatine sahip çıkmaktır vefa…
Davası uğrunda şehid düşenlerin kabirlerini, şehid yakınlarının evlerini ziyaretsiz bırakmamak; onlara şefkat ve merhametle mukabelede bulunmaktır vefa…
Cenneti müşahede ettikten sonra, “ümmeti” şefkat nidasıyla dünyaya geri dönebilmektir vefa…
Cenab-ı Erhamü’r-rahiminin sayısız nimet ve ihsanına karşı “şükreden kul olmak” makamına yükselmektir vefa…
Onun vefasının örnek alınması “vefakârın vefası”nı ebed kılar. Çünkü ona tabi olmakla vefa gibi bir kıymetin faydası dünyaya münhasır kalmaz, baki âleme uzanır. Yani kendine yapılan iyilikleri unutmayan, iyilikte bulunanlara misliyle ve daha güzeliyle karşılık veren bir vefakâr; Rahman’ın ihsanıyla karşı karşıyadır. Dünyalık bu mükâfat ve ihsan Allah Resulüne ittibanın niyet edilmesiyle, Rahim isminin de tecellisiyle ahirette de karşılık bulacaktır.
Vefa gibi bir değer, sadece “insani bir güzellik” olarak kalmamalı, “fena” ile sınırlandırılmamalı. Rehberin (sav) ayak izleri takip edilerek, güzel bir niyetle, Allah’ın hoşnutluğunun Resulüne tabi olmakta olduğu hatırlanarak rızayı ilahi yolunda bu vefa hazinesi işletilmeli. Uhrevi neticeleri de olan ulvi bir haslete inkılab ettirilmeli.
Yoksa kuru kuruya vefa davası gütmek güdük kalacak, cam kırıkları elmasa tercih edilmiş olunacaktır.
Unutmamak gerek ki üstünlüğün ölçüsü takva olduğu gibi, ahlakta güzelliğin ölçüsü de O’na (sav) olan yakınlıktadır. Zira kim her ne kadar büyükse O’na (sav) olan yakınlık sebebiyle, kim de ne kadar küçükse O’ndan (sav) olan uzaklığı sebebiyledir.
Vefa güneşinin en parlak şekilde yüzünü gösterdiği Efendimizin hayatı, sahabeler başta olmak üzere tüm müslümanlar için örnektir. Bahtiyar olanlar her hususta olduğu gibi “vefa nasibi”nden hisselerini almışlar, Âlemlerin Efendisinden yansıyan vefa nuruyla hayatlarını tenvir etmişlerdir. O Nûr’un (sav)“vefa tecellileri” çehrelerini ışıl ışıl nurlandırmıştır.
Vefa’nın Hakikati: “Sadıku’l- Va’du’l Emin” ve “Vafi” İsmine Ayinedar Olabilmek
Elbette ki en mühim “vefa makamı”: Vefakâr kulluktur…
Vefakâr kul, sonsuz bir mükâfata ulaşmak için cehennemin hafife alınmaması, ulvi güzelliklerin dünyaya satılmaması gerektiğini bilir. Nimet karşısındaki fakrını ve aczini unutmayıp, şımarmayıp şükre yönelir; “elest bezmi”nde verilen söze sahip çıkar.
Vefakâr kul, rıza-yı ilahiyi kazanmak için “vefa fırsatı”nı değerlendirir, nefsinin menfaatini değil Hakkın Hatırını gözetir. Hayata Rahmani bir pencereden bakar. Onun her latifesi “livechillah” niyetinden nasibini alır.
Vefakâr kul, insani ilişkilerin Rahman’a bakan yönü olan kul hakkını muhafaza eder. Her bir varlıkla bağında geçici ve kararsız olanı değil, ucu bekaya uzanan sağlam bir muhabbeti tercih eder.
Ve…
Cennet’e girmeleri hususunda, “Sadıku’l- Va’du’l- Emin” olan Yüce Yaratıcısının kendisine verdiği sözü unutmaz; iman edeceğine dair Allah’a verdiği söze vefa gösterip gereğini yapar. “Vafi” ismine Allah resulü gibi ayinedar olur.
Hasılı, Vefa Elzem!
Farklı avazlardan, geçmiş asırlarda, şairce: “Varak-ı mihr ü vefayı kim okur kim dinler” sitemi yükseldi. Vefasızlıktan yakınıldı. Yaşadığımız zamanda nice kişi bırakalım sitemi “vefanın lafzını” da unuttu. Bugün vefa ve vefakârları hatırlamaya ve ihyaya ne kadar da ihtiyacımız var değil mi?
Fertleri güven içerisinde yaşayan millet hayatının tesisi için vefa gerek: Bir düşünelim… Sözü ve özü bir, sözü senet olan vefakârlardan müteşekkil bir aile ortamını, çarşı pazarı vs. içtimai hayatın bütününü…
Fertler arasında muhabbet bağının kurulduğu bir millet hayatı için vefa gerek: Bir düşünelim… Sevmek ve sevilmek gibi tatlı bir dünya lezzetin ve sevincinin kazanıldığı, sevginin payidar olduğu, “ebedi vefalık bağı” ile sevgide devamlılığı bulmuş vefakârlardan müteşekkil bir saadet ortamını, hayat sahnesini…
Fertleri mesuliyet sahibi bir millet hayatı için vefa gerek: Bir düşünelim… “Vefa toprağında” büyüyüp, beslenen ve kökleşen mesuliyet şuuruna sahip vefakârlardan müteşekkil bir çalışma hayatını, imtihan dünyasını…
Ve’l- hasılı, livechillah (Allah için) vefa gerek…
“Vefa”nın bir değer olarak hayatın her alanına hakim kılındığı “asrı saadet” ortamına her zamankinden daha ziyade ihtiyaç var!
Küçük Bir Zeyl: Vefaya yazı, aynı zamanda yazıya vefadır.
Yazı, hak ve hakikatlerin beyaz sahifeler üzerinde kalemle neşredilmesi suretiyle, akıl ve gönüllere taşınmasına ve yaşanmasına vesile olur. Hakkın hatırı için çekilen kalemlere, halkın istifadesi için yazılan yazılara ehemmiyet göstermek, sahip çıkmak vefa borcudur. “Yazma ve Okuma” çalışmalarımızı “vefa penceresi”nden muhasebe etmek temennisiyle…
Yoktan var eden Yüce Yaratıcımız; kulluk vazifemizi yerine getirmek hususunda, kendisine (cc) verdiğimiz ahd ve va’de sahip çıkan kullarından eylesin bizi. “Sadıku’l- Va’du’l- Emin” ve “Vafi”isimlerinin tecellisinden azami hissedar olmayı ve bu hususta da “En Vefalı” Yâr’e (asm) kurbiyyeti nasib ve müyesser eylesin.
Alıntıdır
Bir yanıt yazın