Her Hayrın Başıdır.
- “Hayr” kelimesinin içinde tefekküri bir seyahat yapalım. Tefekküri seyahata başlamadan önce belirtelim ki, Risale-i Nur içinde kullanılan kelimeler, Arapça sathi lügat manasıyla kullanılmamıştır. Belki o kelimenin kâinat kitabında imani hakikatlere temas eden noktaları tasavvur edilerek kullanılmıştır.
- Hayr: Sevaplı amel ve hasenat demektir. Hasenat ise yapılan amelin karşılığının ahirette verilmesini ifade eder. Hâlbuki bir amelin karşılığının ahirette verileceğini peygamberlerden başka kimse bilemez. Cenab-ı Hak onlara bildirir. Onlar da bizlere tebliğ ederler.
- Öyle ise; bir hükmün veya bir fiilin hayır ve sevap olması Peygamber Efendimizin (asm) tebliğine bakar ve onunla bilinir. Peygamber Efendimiz (asm) ise ne söylemişse; vahye istinaden söylemiştir. Vahiy ise ancak emr-i İlahiye bakar. Öyleyse Peygamber Efendimizin (asm) tebliğ ettiği her bir amel hayırdır. O da emr-i İlahiye istinad eder. Öyle ise her hayrın başı Allah’tır.
- Kur’an, şeriat-ı Muhammediyenin (asm) temeli ve esasıdır. Kur’an, arş-ı azamdan, ism-i azamdan ve her bir ismin mertebe-i azamından nazil olmuştur. Bu sırdan dolayı her bir ayet-i kerime bütün Esma-i İlahiye’ye cami bir hitaptır.
- Bu cami hitap, Peygamber Efendimizin (asm) mahiyetinde bulunan bütün istidatlarının her birini en münteha (son) kemalata kadar çıkarmıştır. Böylelikle o Habib-i Ekrem (asm) Kur’an’ın en birinci muhatabı olmuştur. Bu sırdan dolayı miraca en layık olan, o Zat (asm)’dır.
- İşte mümin, Peygamber Efendimize (asm) iman ile intisaptan sonra feyz-i İlahiye mazhar olur. Her bir fiilini sünnet-i seniyyeye bağlamak suretiyle bütün istidatlarını inkişaf ettirip insan-ı kâmil mertebesine çıkar. Sünneti işlemekle Cenab-ı Hakk’ın bir isminin zılli (gölgesi) altına girer ve o boya ile boyanır. İşte Sıbgatullah, “Allah’ın boyasıyla boyanmak” budur.
- Mesela temizlik bir sünnettir. İnsan o sünneti işlemekle hayra mazhar olmuştur. Aynı zamanda Habibullah’ın (asm) zılli altına girer. Hem Cenab-ı Hakk’ın koyduğu şeriat-ı Muhammediyeye (asm) itaat etmiş olur. Hem de ism-i Kuddüs’ün sıfatıyla sıfatlanmış ve o boya ile boyanmış olur.
- Her bir sünnet-i seniyeyi işlemekle o sünnete bakan Esma-i İlahiyenin feyzinden gelen memnuniyet ve sürur ile şuunat-ı İlahiyeye bir mikyas ve mizan olur.
- Adaletli olmak bir hayırdır ve ahirette karşılığı hasenat olarak verilecektir. Böyle amel etmek; hem sünnet-i seniyeye tabi olmaktır, hem şeriat-ı Muhammediye’ye (asm) ittiba etmektir, hem Allah’ın emrine tabi olmaktır, hem de adil sıfatıyla sıfatlanmak ve o boya ile boyanmaktır.
- Böylece her bir sünnet-i seniyeye itaat etmek bizi doğrudan Cenab-ı Hakk’ın ahlakına bağlıyor ve o ahlak ile ahlaklandırıyor. Çünkü insanın yaratılışının asıl maksadı, ahlak-ı ilahiye ile muttasıf olmaktır (sıfatlanmaktır).
- Peygamberlerin vazife-i asliyesi ise, Cenab-ı Hakk’a mahsus sıfat-ı kemaliyeyi izhar (açığa çıkarmak) etmektir. Yani reşha gibi sıfat-ı kemaliyeye ayine olmak ve ef’al (fiiller), akval (konuşmak), etvar (tavırlar) ile tezahür ettirmektir.
- İnsan her bir Esma-i İlahiyenin iktiza ettiği fiili işlemekten bir manevi sürür, sevinç ve kalbî bir memnuniyet duyar. Böylece daire-i vücuba ait hudutsuz kemalatı kendisindeki lezzet manasıyla kıyas ederek şuunat-ı ilahiyeyi yavaş yavaş anlamaya başlar. Bu konu geniş olarak ism-i azamdan kayyumiyet bahsinde izah edilmiştir.
- Reşha; kalbindeki madde-i kesifiye olan enaniyet, şems-i ezeliyenin nar-ı aşkı ile yanarak insaniyetin semasına uruç eden (yükselen) ve o ziya-yı esmanın cilvesiyle nura dönen peygamber mesleğidir. Bu meselenin detayını isteyenler, yirmi dördüncü söze baksınlar.
- Buna binaen sünnet-i seniyeyi ehemmiyetsiz görüp terk eden adam, İslamiyet’i de terk eder.
- Sonuç olarak hayr olan bir fiil:
1-Sünnet-i seniyenin her birisi Peygamber Efendimizin (asm) bir âdeti,
2-Şeriat-ı İslamiyeye hizmet,
3-Allah’ın bir hükmüne itaat,
4-Allah’ın her bir esmasının sıfatlarıyla sıfatlanmak,
5-Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak,
6-Sıbgatullah, Allah’ın boyası ile boyanmak olduğunu bilmelidir.
Alıntıdır
Bir yanıt yazın