Nasılsanız Öyle İdare Edilirsiniz
Şayet sözün kar¬şı¬da anlamını bulsun istersen, önce kendin ya¬şa¬yacaksın!. Yani kendimizi hayırla ıslah etmek! Hz. Ömer (ra) adaletiyle tanınmış, tarihte iz bırakmış çok önemli bir şahsiyet ve halife-i İslam’dır. Adaleti kendisinde o kadar yaşamış ve etrafında o kadar sinerji oluşturmuştur ki, sağlık hayatında bir kurt bir kuzuya saldı-ra¬mamıştır. Bir gün bir kurdun kuzuya saldır¬dığını gören çobanlardan birisi, bu hadiseyi referans alarak “Eyvah! Halife Ömer vefat etti” demiştir. Hz. Ömer tek tek her kurda kamera takmış değildi. Her suçluyu görüp müdahale edebile¬cek durumda da olması kolay hatta imkân dâhilinde değildir. Peki, olan neydi? Olan, Hz. Ömer (ra)’ın kendini ıslah ile birlikte Allah’ı razı edecek bir kul olarak yaşama gayreti idi. Bu¬nun için Bediüzzaman Hazretleri diyordu ki: “Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir.” (Lemalar) Fetih, insanın kendisinde başlıyor. “Gelmiş geç¬miş bütün günahları affedilmişken neden bu kadar tevbe ve istiğfarda bulunuyorsun?” di¬yen Hz. Aişe (rah)’ya Efendimiz (sav), “Şük¬reden bir kul olmayayım ya Aişe!” diyordu. Yani Efendimiz (sav), “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” (61/2) ayet-i kerimesi iktizasınca, kendisine sözü geçmeyenin başkasına sözünün geçmeye¬ce¬ğini en iyi bilen olarak karşımızda duruyordu. İnsan, toplumun en temel taşı olarak, yaşa¬dığımız asırda pek çok şeylerden huzursuzluk duyuyor. Her neye elini atsa problemle kar¬şılaşabiliyor. Bunu da -adeta bir çocuğun ken¬disini fark ettirmek için yaramazlık yapması gibi- farklı şekillerde ve saldırgan hareketler ve sözlerle ortaya koyuyor. Peki, aslında olan nedir? Olan, insanın ken¬disinde olması gerekenin olmadığıdır! Ken¬dini bilmeyen hiçbir şeyi doğru olarak konum¬landıramayacak, bu da sıkıntı ve problemleri üretecektir. İşte içinde bulunduğumuz şu mü¬barek aylar, dış âlemden iç âleme, afaktan enfüse yolculuk yapacağımız, bir derece ken¬dimizi ve Yaradanımıza karşı vaziyetimizi fark edeceğimiz çok önemli zamanlardır. Bütün bir toplum olarak da üzerinde durma¬mız gereken en önemli konu, tek tek her bir insandır. Yani her bir insanın yaratılış gayesi¬ne uygun hareket edebilir hale gelmesine gay¬ret etmektir. İnsan düzelirse dünya da kendi¬liğinden düzelecektir. Hem insan ne ise toplum da o olacaktır. İdare¬cilerden, kurumlardan ve yöneticilerden sıkıntı duyan toplumların insanları, yine kendilerine bakmalıdırlar. Zira Rabbimiz, “Bir kavim ken¬dini bozmadıkça Allah onları bozmaz.” (13/11) buyurarak dikkatleri kendimize çek-mektedir. Biz de bu sayımızda “Bediüzzaman’dan İdare¬cilere Nasihatler” konu başlığı altında temelde ferde yani ferdin kendi, Rabbi ve topluma bakan noktalarına odaklandık. “Nasılsanız öyle idare edilirsiniz” cümlesi de aklımızın bir kö¬şe¬sinde olarak, idare edicilerin de temelde so¬rumluluklarını bilerek hareket etmeleri, elbet¬te toplumumuz ve ülkemizi her açıdan iyi ve güzel noktalara taşıyacaktır, sonuç cümlesine ulaştık. Ve en nihayet bilmeliyiz ki, insan fiilleriyle kendi başına geleceklere imza atar, onaylar. Yarın “Ah! Vah!” etmemek için bugün yaptık¬larımıza ve yapacaklarımıza dikkat önemli ola¬caktır.
Bir yanıt yazın