Üstad Bediüzzaman’ın Risale-i Nur Külliyatın’da 18. Lema adlı risalede Hz. Ali’nin Ercuze denilen bir şiirinden bahsedilir. Bu şiirde Hz. Ali, Cebrail (as)’ın içinde ism-i a’zam olan küçük bir sahifeyi kendisinin kucağına bıraktığı anlatmaktadır. Bu risaleyi okuyan bazı şahıslar “Hz. Ali peygamber mi ki Cebrail ona bir sahife getirip veriyor?” diye itiraz ederek Üstada ve Nur Talebelerine hücum ediyorlar. Bazıları da bu şiirin hangi hadis kitabında geçtiğini soruyorlar.
Bu yazımızda bu konular üzerinde durmak istiyoruz.
Urcûze, Kaynağı ve Sıhhati Meselesi
Arap edebiyatında recez, urcuze bir nazım türüdür. Hz. Ali (ra)’a nisbet edilen ve Risale-i Nur’da bahsi geçen urcûze Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi’nin Mecmuatu’l-Ahzab adlı üç ciltlik eserinde geçmektedir.
Mezkur urcuzede Hz. Ali (ra) mealen şöyle diyor:
Beşir (asm) beni çağırdı ve dedi ki: “Senin Basir olan Rabbin şu müjdeyi verdi: ‘Sana öyle bir tılsım hediye etti ki onun ile düşmanlar kahrolup zelil olur. Öyleyse o Hâdi’ye şükret!’ Bunun üzerine kucağıma sahife düştü. Ve onun yazısı şerefli bir daire şeklinde idi. Cibril dedi ki: “Ya Ali! Onu al. Çünkü o yüce Rabbin sekinesidir. Seni korktuğun kötülükten korur. Düşmanla karşılaşınca onu zayıflaştırır.’ Sesini işittim, hayalini görmedim. Fakat bana gök kuşağı gibi temessül etti.”[1]
Bazıları “Bu şiir hangi hadis kitabında geçiyor?” diye soruyor. Bu şiir hiçbir hadis kitabında geçmemektedir. Çünkü Asr-ı saadette hatta cahiliye dönemindeki şiirler, hadis kitaplarına kayıt edilmemiştir. Hadis âlimleri peygamberimizin hadisleri, sahabenin sözleri ve o dönemdeki olayları kaydetmeyi prensip olarak kabul etmişler, o dönemdeki şiirleri yazmamışlardır. Bu bir vakıadır. Niçin yazmadıkları, bunun iyi mi, kötü mü olduğu başka bir meseledir. Bu yüzden “Hz. Ali (ra)’ın bu şiiri hangi hadis kitabında geçiyor?” şeklinde bir soru yanlıştır.
Cahiliye dönemindeki şairlerin ve İslâm’ın ilk dönemindeki sahabe şairlerinin şiirleri sonraları “Divan” adı altında bir araya getirilmiştir. Örneğin cahiliye dönemindeki meşhur “Muallakat-ı Seb’a”, muallaka şairlerinin birincisi İmrü’l-Kays’ın şiirleri, cömertliğiyle meşhur Hatem-i Taî’nin şiirleri, İslamî dönemde Hassan b. Sabit’in, Hazret-i Ali’nin şiirleri ve benzeri şairlerin şiirleri sonradan bazı şahıslar tarafından toplanmış ve divan adıyla neşredilmiştir. Bugün bu divanlar değişik yayınevleri tarafından da neşredilmişlerdir.
Hz. Ali ve Cebrail (as)
Bazıları bu şiirde anlatılanlardan yola çıkarak “Hz. Ali peygamber mi ki, Cebrail ona bir sayfa getiriyor?” diye soruyor.
Cebrail (as), peygamberlere vahiy getiren melektir. Fakat onun peygamberler haricinde her hangi bir beşerle konuşması, o şahsın peygamber olmasını gerektirmez. Nitekim Kur’an’da onun Hz. Meryem’le konuştuğu şu şekilde zikredilmektedir. “Biz ona ruhumuzu (Cebrail’i) gönderdik de o, kendisine bir insan şeklinde göründü.” (Meryem, 17)
Nasıl Hz. Meryem’in Cebrail’le görüşmesi, konuşması onu peygamber yapmıyorsa, Cebrail (as)’ın Hz. Ali’ye bir sayfa hediye etmesi –ki içinde iki satırlık bir yazı var- onu peygamber yapmaz.[2] Üstelik Cebrail’in Hz. Ali’yle konuşması yalnızca Hz. Ali’ye mahsus bir olay da değildir. Burada benzer birkaç rivayeti kaydedelim.
Medine’ye hicretten sonra müşrikler Müslümanları şiirle hicvederek rahatsız ediyorlardı. Peygamberimiz (sav), sahabe şairlerine de müşrikleri hicvetmelerini emretti. Bu şairler içinde Hassan bin Sabit’e şöyle dua etmiştir: “Allahım, onu Ruhü’l-Kudûs’le teyid et!” (اللهم أيده بروح القدس). (Müslim, Fezailü’s-Sahabe, Bab. 34, Hassan b. Sabit’in Fazileti, hn: (2485) 152; Buharî, Kitabu Bed’ü’l-Halk, Bab. 6)
Bir başka rivayette ise Peygamberimiz, Hassan’a “Sen Allah ve Resulü namına müdafaada bulundukça hiç şüphesiz Ruhu’l-Kudüs seni te’yide devam edecektir!” buyurdu. (Müslim, age. hn: 157- (2490)
Ruhü’l-Kudûs’ün Cebrail (as) olduğu bilinen bir husustur. Burada sorulması gereken şudur: Cebrail (as), Hassan bin Sabit’i nasıl teyid edecektir? O peygamber olmadığına göre vahiyle olması mümkün değildir. Öyleyse burada söylenecek en makul söz, bunun ilham şeklinde olmasıdır. Dolayısıyla Peygamberimiz, Cebrail’in Hassan bin Sabit’e ilhamda bulunmasını duasında Cenab-ı Hak’tan istemiştir diyebiliriz.
Cebrail’in Hassan bin Sabit’e ilhamda bulunması onu peygamber yapmadığı gibi, yukarıda Ercuze adlı şiirde de Cebrail (as)’ın Hz. Ali’ye bir sahife vermesi ve onunla konuşması da onu peygamber yapmaz.
Bu konuda iki rivayet daha zikredelim:
Peygamberimiz (sav), Ensar’dan hasta bir sahabeyi ziyaret etti. Evin dışından onun biriyle konuştuğunu işitti. İzin isteyip içeriye girince kimseyi göremedi. Sahabe hastalıktan muzdarip iken birisinin gelip kendisiyle sohbet edip teselli verdiğini söyledi. Peygamberimiz asv “O Cebrail idi” buyurdu. (Muhammed Yusuf Kandehlevî, Hayatü’s-Sahabe, Daru’l-Baz, Beyrut, c. 3, s. 543; Hayatü’s-Sahabe, Divan yayınları, c. 4, s. 244)
Sahabelerden Übey b. Kâb namaz kılıp dua edeceği zaman arkasından yüksek sesle birinin, uzun ve güzel bir dua okuduğunu duydu. Peygamberimize geldi durumu anlattı. Peygamberimiz “O, Cebrail idi” dedi. (Abdulazim Münzirî, Tergib ve’t-Terhib, Mektebetu’l-Asrıyye, Beyrut, c. 2, s. 441; Muhammed Yusuf Kandehlevî, age. c. 3, s. 545; Divan Yayınları, c. 4, s. 245-246)
Sahabelerin pek çokları melekleri görmüşlerdir. Cebrail (as)’ı Dıhye suretinde pek çok sahabenin gördüğüne dair sahih rivayetler vardır. Onlar içinde en meşhuru da Cibril hadisidir.
Bazı rivayetlerde sahabelerin meleklerle konuştukları da nakledilmiştir. M. Yusuf Kandehlevî’nin “Hayatü’s-Sahabe” adlı eserinin 4. cildinin son kısmında uzun bir bahis “Sahabelerin melekleri gördüğü ve konuştuğuyla” ilgilidir. Biz kısa bazı hadiselere işaret edelim:
Bedir savaşında üç bin veya beş bin melek gelmiş ve sahabelerle beraber savaşmışlardır. Onları hem sahabeler, hem de müşrikler gözleriyle gördüler. (Asım Köksal, İslam Tarihi, Medine Dönemi, Şamil Yayınları, c. 2, s. 142)
Sahabelerden İmran b. Husayn meleklerle musafaha ve sohbet ederdi. (Müslim, Kitabu’l-Hac, Bab. 23, hn: 167 – (1226); Ebu Davud, Kitabu’t-Tıp, Bab. 7, hn: 3867; Yusuf Kandehlevî, Hayatüs Sahabe, Divan yayınları, c. 4, s. 245-246)
Buhari ve Müslim’in ittifakla rivayet ettiği bir hadiste Üseyd b. Hudayr gece Kur’an okurken başını yukarı kaldırınca içinde kandillerin olduğu bulut gibi bir şey gördü. Durumu Peygamberimize anlatınca Peygamberimiz (sav) “Onlar meleklerdi. Senin Kur’an okumanı dinlemek için gelmişlerdi. Okumanı sürdürseydin sabaha kadar seni dinlerlerdi ve halk da onları görürdü, onlar da halktan gizlenmezlerdi” buyurdu. (Hayatü’s-Sahabe, Divan yy, c. 4, s. 248)
Hz. Hamza (ra) Cebrail’i asli sureti üzere görmek istedi. Peygamberimiz de ona Kâbe’de gösterdi. Hamza dehşetten düşüp bayıldı. (Kadı İyaz, Şifa-ı Şerif Tercümesi, Bedir yayınları, s. 365)
Buraya kadar zikrettiklerimizin neticesi olarak şöyle diyebiliriz: peygamberlerin haricinde bazı insanlar –mesela sahabeler- meleklerle, -hatta Cebrail’le- görüşebilir ve onlarla konuşabilirler. Bu pek çok rivayetle teyid edilmiş bir hakikattir. Fakat bu, onların peygamber olmalarını gerektirmez.
[1] Mecmuatu’l-Ahzab, (Şazeli cildi), Sezgin Neşriyat, s. 582-597
[2] 18. Lema 1932 yılında yazılmıştır. Aradan geçen 80 yıl içinde hiç bir Nur Talebesi Hz. Ali’ye peygamber demiş değildir.
Alıntıdır
Bir yanıt yazın