- LEM’A
Risalenin İsmi/İsimleri: Mirkatü’s-Sünne ve Tiryâk-ı Marazü’l-Bid’a, On Birinci Lem’a, Beşinci Lem’a
Telif Tarihi ve Yeri: 1933 (tahminen)
Dili: Türkçe
Müellife Göre Değeri:
- Şirkle imanı ve kötüyle iyiyi ayırmak için bir cevher ve ölçüdür.
- Sünnet-i Seniye’ye uymanın maddî ve manevî faydaları anlatılmaktadır.
- Sünnet-i Seniyeye itiraz edenlerin itirazlarına mükemmel ve muntazam cevaplar veren bir risaledir.
- Görünürde 15-16 sahifeden ibaret küçük bir risale olmakla birlikte hakikatte neşrettiği nurla çok büyük denizleri geçecek bir azamette ve çok büyük yıldızların nurlarını setredecek kudrettedir.
- İstikametli bir tefsir, i’câzlı bir beyan, nurlu bir ilândır.
- Beş ayet-i kerimenin ve dört hadis-i şerifin tefsiridir.
Konusu:
Sünnet-i Seniyenin hakikatini, mahiyetini, hikmetlerini beyan etmek ve bid’at hastalıklarını defetmek
Metodu:
Naklî haberlerle delillendirme ve bunların açıklanması
Otoriter şahsiyetleri delil gösterme
Münazara (soru-cevap)
Mantık ilmi delillerini kullanma
Olumsuz fikirlerin kötü sonuçlarını gösterme
Hakikati keşif ve hikmetleri beyan etme
Fıkhî hükümleri kullanma
Fıtrat delilini kullanma
Nüktelerde geçen bahisler şu şekilde özetlenebilir:
BİRİNCİ NÜKTE: Sünnet-i Seniyeye uymak önemlidir. Bidatlar zamanında bunun daha büyük bir önemi vardır. Özellikle ümmetin fesada düştüğü bir zamanda sünnetin küçük bir adabına dahi uymak kuvvetli bir imanın ve çok değerli olan takvanın bir habercisidir.
Sünnet-i Seniyeye uymak Peygamber Efendimizi ve İslam dininin edebini hatırlatmaktadır. Bu hatırlatma insanda ilahi huzurda olma bilinci uyandırarak kalbin Allah’a yönelmesini sonuç vermektedir. Bu hal ise bir ibadettir. Demek Sünnet-i Seniyeyi adet edinenin bütün hareketleri ibadet hükmüne geçmektedir.
İKİNCİ NÜKTE: İmam-ı Rabbânî’nin tespitine göre Sünnet-i Seniyeyi tarikatının esası yapan evliyaların dereceleri diğerlerine göre daha parlak, daha haşmetli, daha güzel, daha emniyetli görünmektedir. Hatta bu evliyaların içinde sıradan olan bir veli dahi başka velilerden daha haşmetli görünmektedir. Evet, Sünnet-i Seniyeyi esas alan insanlar, Allah’ın en sevgili kulu olan peygamber efendimizin gölgesinde Allah’ın sevgili kulu olma makamını kazanırlar.
ÜÇÜNCÜ NÜKTE: Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin ifadelerine göre kendileri Eski Said’den yeni Said’e çıkmaya çalıştığı bir zamanda rehbersizlikten ve nefs-i emarenin gururundan manevi fırtınalar yaşamıştır. Böyle bir zamanda Sünnet-i Seniyenin bir pusula ve karanlıkları dağıtan bir düğme gibi olduğunu görmüştür. Sünnet-i Seniyeye uydukça ağırlıklarının hafiflediğini, tereddütlerden kurtulduğunu, yolunun aydınlandığını, baskıların kalktığını hissetmiştir.
DÖRDÜNCÜ NÜKTE: Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri “ölüm haktır” hükmünü tasdik etmekten ve âlemin fâni oluşunu düşünmekten gelen bir ruh haliyle kendisini üç büyük cenaze başında durduğunu tefekkür etmektedir. Birincisi: Kendisiyle ilgili olan yaşamış, ölmüş tüm canlıların manevi cenazelerinin başında bir mezar taşı görmesidir. İkincisi: İnsanlıkla ilgili olan ve ölmüş tüm canlıların mezar taşı olan yüzyılımızda bir karınca olarak kendini görmesidir. Üçüncüsü: Evrenin kıyametle gerçekleşecek ölümü ve kendi ölümünü görmesidir.
Hz. Üstad ölümüyle tüm sevdiklerinin kendisini yalnız bırakmalarından gelen hüzünlü vaziyette iken “ey şefkatli resül! Eğer seni dinlemeyip senden yüz çevirirlerse artık de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ilah yoktur. Ben ancak ona tevekkül ettim. O büyük arşın rabbidir” mealindeki ayetin teselli verdiğini ifade etmektedir. Bu teselli ile varlıkların ölümle yok olmadığını, ahirete gittiklerini bilmiştir. Bu mana ile üç büyük cenazenin mahiyetleri değişmiştir. Yani o cenazeler Hakîm, Rahîm, Âdil ve Kadîr olan Allah’ın tasarrufunda bir seyerân, bir cevelân ve bir sefer olduğu hakikati ortaya çıkmıştır.
BEŞİNCİ NÜKTE: Sünnet-i Seniyeye uymanın ne kadar önemli olduğunu “de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, o halde bana tabi’ olun ki Allah (da) sizi sevsin.” Ayeti göstermektedir. Bu ayet mantık ilminde kıyas-ı istisnaî[1] denilen bir kıyası göstermektedir. Bu kıyasa göre güneş doğsa gündüz olur. Gündüzdür denildiğinde güneşin doğduğunu, gündüz değildir denildiğinde de güneş doğmadığı hükümleri kesin olarak verilmektedir.
Evet, bu kıyas ile ayete bakıldığında şöyle hükümler ortaya çıkmaktadır: Allah’ı seviyorsanız, Hz. Peygambere (sav) uyulmalıdır. Hz. Peygambere uyulmuyor öyle ise Allah’ı sevmiyorsunuz demektir.
Evet, Allah’a iman eden elbette ona itaat etmelidir. İtaat yolları içinde ise en kısası, en selametlisi, en makbulü, en istikametlisi Hz. Peygamberin gösterdiği yoldur. Çünkü Hz. Peygamber:
– Yüce Allah’ın bu kadar ihsan ettiği nimetleri için kullarından istediği şükür yolunu göstermektedir.
– O, Yüce Allah’ın muhatabı, tercümanı, kulları için bir imam ve onlara ilahi vahyin tebliğcisidir.
– Hz. Peygamber, kâinattaki bütün güzelliklerin bir sebebi, ilahi isimlere en cami’ bir ayna, en güzel ve mükemmel kuldur. Bundan dolayı Yüce Allah Hz. Peygamberin modellenmesini istemektedir.
Allah sevgisi Sünnet-i Seniyeye uymayı gerekli kılmaktadır.
ALTINCI NÜKTE: İslamiyet’in ve Sünnet-i Seniye’nin esasları tamamlanmış eksik bir şey kalmamıştır. Bunları yeni icatlarla beğenmemek, eksik görmek, tenkid etmek bid’attır. Bu ise “bu gün size, dininizi kemale erdirdim” mealindeki ayete ve “Her bid’at dalalettir. Her dalalet ise ateştedir” mealindeki hadis-i şerifine göre dalalettir. Ateştedir.
Sünnet-i Seniye, muhkemât ve nâfile kısımlarına ayrılmaktadır. Muhkemât kısmı hiçbir şekilde değiştirilemez. Onlara uymak zorunludur. Nafile de iki kısma ayrılmaktadır. Bir kısmı ibadetlere ait sünnetlerdir. Bu kısımlarda da yapılacak bir değişiklik bid’at sayılmaktadır. İkinci kısmına ise adap denmektedir. Adaptan kasıt ise örf, adet ve yapılması gereken beşeri hallerde Hz. Peygambere uymaktır. Sünnetin bu kısmına muhalefete bid’at denilmese de Hz. Peygamberin feyzinden, edebinden, nurundan mahrumiyet söz konusu olmaktadır.
Sünnet-i Seniye içinde son derece büyük bir önem arz sünnetler, İslam alametleri olan ve Şeâirlere de temas eden sünnetlerdir. İslam dininin alametleri hükmünde olan bu sünnetler cemiyeti ilgilendirmesi ve toplumun hukukunu temsil etmesi yönünden ehemmiyetlidir. Bu sünnetler şu özelliklere sahiptir
- Riya giremez
- Birinin yapmasıyla herkes istifade eder.
- Tamamen terki halinde herkes mesul olur
- Nafile nevinden de olsa şahsi farzlardan önemlidir.
YEDİNCİ NÜKTE: Peygamber efendimizin hayatı incelendiğinde Yüce Allah’ın edebin bütün türlerini Onda topladığı görülmektedir. Bu konu hakkında Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Rabbim beni terbiye etti. Terbiyemi de güzel kıldı.” Demek ki Sünnet-i Seniye edeptir. Onun sünnetlerini terk eden edepten mahrum kalır.
Sual: Her şeyi bilen ve gören Allâmü’l-Guyuba karşı edep nasıl olmalıdır? Edebin bir nevi de tesettürdür. Hâlbuki Ona karşı tesettür olmaz ki utandırıcı haller ve ayıplar örtülsün?
El-cevap: Yüce Allah sanatını güzel göstermek istiyor. Sanattaki bu güzellikler nimetlere dikkatleri çekmek içindir. Çirkin şeyleri ise perde altına alıyor. Bunun gibi varlıkları da birbirlerine güzel göstermek istiyor. Çirkin vaziyetlerde görünmeleri Cemil, Müzeyyin, Latif ve Hakîm gibi isimlere bir çeşit isyan ve edep dışı bir tavırdır. Demek sünnetteki edep, esmanın sınırları içinde tam bir edep halini takınmaktır.
Esmayı ilahiye ise varlıkları, mümkün hallerin en iyi şeklinde onları görmek istemektedir. Çünkü cemali ve kemali isimler güzelliklerini, şuurlu varlıkların nazarında mevcudatın güzel vaziyetleri ve edepleriyle göstermek isterler.
SEKİZİNCİ NÜKTE: رَسُولٌ جَاۤءَكُمْ لَقَدْ ayeti Hz. Peygamberin ümmetine karşı son derece şefkat ve merhametli olduğunu göstermektedir. اللهُ حَسْبِىَ فَقُلْ تَوَلَّوْا فَاِنْ ayetinin ümmete ve Hz. Peygambere bakan iki yönü vardır. Ümmete baktığında mana şöyle olmaktadır. Sünneti terk etmek
- Peygamberin şefkatini inkâr etmek
- Merhametini itham etmek demektir.
Hz. Peygambere baktığında ise:
- Ey resul! Akılsızlıklarından sünnetini terk edenlerden dolayı merak etme. Allah gerçek itaat edenleri etrafına toplar. Seni dinletir. Onlara kabul ettirir.
Her bir sünnetin birçok hikmetleri bulunmaktadır. Müşahede ve zevk yoluyla da sabittir ki Sünneti Seniye ruhi, akli ve kalbi hastalıklarda devadır. Onların yerini felsefi ve hikmetli meseleler tutamaz. Sünnete uymak, dünyevi ve uhrevi saadet için son derece önemlidir.
DOKUZUNCU NÜKTE: Bütün sünnetlere uymaya manevi büyük insanlar dahi ancak muvaffak olabilmektedirler. Fakat herkes tüm sünnetlere uyma niyetini ve kastını taşıyabilir, sünneti yaşamaya taraftar olabilir ve onu lüzumlu görebilir.
Müslümanlar sünnetlerin farz ve vacip kısımlarına uymakla mükelleftir. İbadetlerdeki müstehapların terk edilmesi ise büyük bir sevap kaybına neden olmaktadır. Âdet türünden olan sünnetlere uymak, âdetleri ibadete çevirmektedir. Bu âdetlerin terk edilmesi ise Hz. Peygamberin adabından mahrum bırakır.
İbadetin temel esaslarında (hükümlerinde) yeni icatlar bid’attır. Bid’atlar ise اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ ayetine göre merduttur. Farklı meslek ve meşreplerde bulunan virdler ve zikirler;
- Asıllarını kitap ve sünnetten almak
- Sünnetin esaslarına muhalefet etmemek şartıyla bid’at değillerdir.
Sünnet-i Seniye nur isteyenlere kâfidir. Saadet-i dâreynin temel taşıdır. Kemalatın madeni ve membaıdır.
ONUNCU NÜKTE: Allah’a imanı olan Allah’ı sever. Allah’ı seven Onun istediği tarzı yapar. Allah’ın istediği tarz ise sevdiği zata benzemektir. O zata benzemek ise ona uymak demektir. Ona uyanı Allah da sever. Demek insan için en yüce maksat Allah’ın muhabbetini kazanmaktır. Bunun yolu ise ayetin ifadesiyle habibullah’a uymaktır.
Birinci nokta: İnsan, sonsuz bir muhabbet ile yüce Allah’ı sevecek şekilde yaratılmıştır. İnsanın kalbi küçük lakin aşkı büyüktür. Cenab-ı Hakkın hadsiz bir mukaddes cemali, kemali ihsanı vardır. Öyle ise insan rabbini hadsiz bir muhabbetle sevmelidir. Hem yüce Allah sonsuz bir muhabbetle sevilmeye layıktır.
İkinci nokta: Yüce Allah’ı sevmek, Hz. Peygambere (sav) uymayı gerektirmektedir. Çünkü Allah’ı sevmek demek Onun razı olduğu şeyleri yapmak demektir. Yüce Allah’ın razı olduğu şeyler en güzel şekilde Hz. Peygamberde (sav) görünmektedir. Hz. Muhammed’e (sav) iki şekilde benzemeye çalışılmalıdır:
- Cenab-ı Hakkı sevmek yönüdür. Allah’ın razı olacağı şekilde hareket etmenin en güzel örneği Hz. Muhammed (sav)’dir.
- İnsanların nâil olduğu sayısız ilahi ihsanların en önemli vesilesi Hz. Peygamber (sav)’dir. Bundan dolayı Allah hesabına sevilmeye ve sünnetine uyulmaya layıktır.
Üçüncü nokta: Cenab-ı Hakk’ın sonsuz rahmeti olduğu gibi sonsuz bir muhabbeti vardır. Yüce Allah kendisini seven ve kendisini sevdirmeye çalışanları sever. Onun muhabbetini kazanmak ise ayetin ifadesiyle sünnetlere uymakla mümkündür. Demek Sünnet-i Seniyeye uymak insanın en büyük bir amacı ve bir vazifesi olmalıdır.
ON BİRİNCİ NÜKTE:
BİRİNCİ MESELE: Sünnet-i Seniye’nin kaynağı Peygamber efendimizin sözleri, fiilleri ve ahvalidir. Bu üç kaynak farzlar, nafileler ve âdetler olmak üzere üç kısma ayrılmaktadır. Müslümanlar farz ve vacip kısımlarına uymak zorundadır. Bunlar terk edilemez. Nafile olan sünnetlerin ise yapılması sevaptır. Terk edilmesinden dolayı bir ceza yoktur. Fakat nafilelerin değiştirilmesi veya kaldırılması bid’attır.
Âdet kısmına uymanın ferdî ve toplum hayatı açısından birçok hikmetleri ve faydaları bulunmaktadır. Resul-ü Ekrem’in (sav) sünnetleri uyulacak en güzel örneklerdir. Takip edilecek en güzel rehber ve prensip olacak en güzel kanunlardır.
- Peygamberin en yüksek ahlaka sahip olması
- En meşhur ve en mümtaz şahsiyet olması
- En mükemmel insan-ı kâmil ve mürşid olması
- Mutluluğa erdiren rehberliğinden dolayı sünnetine uyulmalıdır.
Sünnet-i Seniye’ye uymakta tembellik edenler büyük zarar eder. Önemsiz görenler büyük bir cinayet işlemiş olur. Tenkit etmek ise büyük bir dalalete düşürür.
İKİNCİ MESELE: Kur’an-ı Kerim’in açıkladığı güzel ahlaka en evvel uyan ve bu güzel ahlak üzere yaratılan Hz. Muhammed (sav)’dir. Böyle bir zatın fiilleri, tavırları ve sözleri bir rol-model olmaya layık iken Ona uymayan veya Onu önemsemeyen veya sünnetini değiştirmeye kalkanlar ne kadar zarardadırlar.
ÜÇÜNCÜ MESELE: Hz. Muhammed (sav) en mükemmel şekilde yaratılmasından dolayıdır ki tüm fiillerinde istikamet üzere olmuştur. Aşırılıklardan sakınmıştır. Hz. Peygamber (sav) فَاسْتَقِمْ كَمَاۤ اُمِرْتَ (Emrolunduğun üzere dosdoğru ol!) İlahi emir gereği her söz, davranış ve fiilinde istikamet üzere olmuştur. Hz. Muhammed (sav) tüm Sünnet-i Seniyesinde istikameti gözetmiştir.
[1] Kıyâs-ı İstisnâî: Neticenin aynı veya karşıtı, mukaddemelerinden birinde bilfiil zikredilirse, ona kıyas-ı istisnâi denilir. Başka bir tabirle, neticesi veya zıddı bizzat kendisinde zikredilen kıyas. Güneş doğmuş ise, gündüzdür. Lakin güneş doğmuştur. Bu surette gündüz olmuştur. Gündüz olmuştur neticesi görüldüğü üzere kıyasın içinde geçmiştir. Ahmed Hamdi Şirvânî, Muhtasar Mantık, (Mantık Metinleri içinde), İşaret yayınları, İstanbul, 1998, s. 51.
Alıntıdır
Bir yanıt yazın