Hayır ve şer her ne işlerse kişi kendinedir
Kimseyi hor göremez bilse kişi kendi nedir
Kimseyi hor görme
Hor görmek lügatte, önem vermemek, küçük görmek, aşağı ve bayağı görmek manalarına gelmektedir. Müslümanların birbirleri arasındaki içtimâî münasebetlerde düşebildikleri hatalardan birisi belki de en önde geleni, İslâm kardeşliği hukukuna olması gerektiği gibi riayet edilmemesidir.
İmtihan dünyasında yaşıyor olmamızın gereği olarak kimi insanlar zenginken, kimileri fakirdir. Ya da kimileri hayatlarının bazı dönemlerinde maddî sıkıntılar çekebilmektedirler. Veya kimi insanlar, rağbet edilen yetenek ve meziyetlere sahipken, kimisi de fazla rağbet edilmeyen yeteneklere sahip olarak dünyaya gelebilmektedirler. Kimi dâhi veya zeki iken, kimi o kadar da zeki olmayabilmektedir. İşte bu farklılıklarımız, içinde olduğumuz imtihan içindir. Yoksa birbirimizi küçümsemek ve hor görmek için değildir. Peygamber Efendimiz (asm) bu konu ile alakalı olarak; “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu hor görmez. (Müslim, Birr, 32)” buyurmuşlardır. Bu Hadis-i Şerif’ten de anlayabiliyoruz ki; Bir Müslüman, bir Müslüman kardeşini hor görür ve küçümserse ona zulmetmiş olur. Yine anlıyoruz ki; ellerinden geldiğince Müslümanların birbirlerine, sıkıntılı durumlarında ya da zor durumda kaldıklarında yardım etmeleri gerekir.
Hadis-i Şerif’te Müslümanın, Müslüman kardeşini yardımsız bırakmamasının ve hor görmemesinin bir arada zikredilmesi de gösteriyor ki; hor görenler yardım da etmezler. Küçümseyenler, ihtiyaç sahiplerinin imdadına yetişmezler. Maddî açıdan kendilerinden aşağıda olanları hor görenler, zor durumda kalanların yardımına da koşmazlar. Demek ki, hem sözle, hem fikir ile ve hem de tavırlarımızla kimseyi hor görmemek en önemli hayat düsturlarımızdan biri olmalıdır. Bu sayede, ihtiyaç sahiplerine Allah’ın bize verdiği imkânlar çerçevesinde yardımcı olabilecek manevi gücü de kendimizde bulabileceğiz. Ve böylece Cenâb-ı Hakk’ın bize verdiği nimetlerin şükrünü bir cihette eda etmiş oluruz.
Kimseyi kınama!
Kınamak lügatte, ayıplamak, kabahatli bulmak, takbih etmek manalarına gelmektedir. Bu konu ile ilgili olarak Peygamber Efendimiz (asm), “Eğer bir kimse sende bildiği bir kusurla seni ayıplarsa, sen onda bildiğin bir kusurla onu ayıplama. Bırak onu! Yaptığının günahı ona, sevabı sana olsun (Buharî, el-Edebü’l-müfred, 403)” buyurmuşlardır. Şu fani dünyada imtihanda olduğumuz gerçekliğine binaen diyebiliriz ki; her insan hata yapabilir. Her insanın kusurları olabilir. Bu cihetle biz kusurlu, hatalı ve günahkâr iken nasıl başka insanları hatalarından dolayı kınayabiliriz. Hatta bahsi geçen Hadis-i Şerif’in hükmünden de anlayabiliyoruz ki; bizi günahlarımızdan veya hatalarımızdan dolayı kınayanları bile kınamamalıyız. Kınayanı bile kınamayınca, günah kınayana, sevap ise sabredip kınamayana gelir. Demek, bu konudaki temel prensibimiz kendi hatalarımıza odaklanmak üzerine kurulu olmalıdır.
Kimsenin ağlanacak hâline gülme!
İmtihan dünyasının bir diğer özelliği de hayatımız boyunca farklı şekillerde imtihan edilmemizdir. Bu imtihanlar, kimine daha ağır, kimine daha hafif şekilde gelebilmektedir. Aslında imtihanların bu şekilde gelmesi de bir imtihandır. Herhangi bir musibetle imtihan edilen bir Müslüman kardeşimizi gördüğümüzde yapacağımız, onun için Cenab-ı Hakk’a dua etmek, yardımcı olmak, elimizden geliyorsa yardım etmek ve sabrı tavsiye etmektir. Allah muhafaza, bir kardeşimizin ağlanacak bir haline gülsek, o musibetin o kardeşimizden alınıp bize verilme ihtimalini düşünelim. Bu hususta nefsimizin ve şeytanların oyunlarına gelmeyelim. Bu hususla ilgili Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuşlardır: “Kardeşinin başına gelen bir şeye sevinip gülme. Sonra Allah ona merhamet edip seni (o şeyle) imtihan eder. (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 54)”
ALINTIDIR
Bir yanıt yazın