Müslümanları namaza çağırmak için vahiyle, sâdık rüyalarla tesbît edilmiş İlâhî bir sadâ ve manevî bir nidâ ezan. Biri ensardan Abdullah b. Zeyd (ra), diğeri muhâcirînden Hz.Ömer (ra) ezan ile rüyalarında tanıştılar ve bu sâdık rüyalarını Resûl-i Ekrem’e bildirdiler.
Onlara rüyâ ile bildirilen bu İlâhî sadâ daha önceden vahiyle Hz. Peygambere de bildirilmişti. “Bu hususta vahiy senden önce davrandı yâ Ömer!” diyordu Âlemlerin Fahrı (asm) ve “Kalk yâ Bilâl namaz için seslen!” diye emretti
Bilâl’ine (ra)… Ezan deyince akla ilk gelen yıldız Hz. Bilâl de (ra) her ezandan önce “Allâhım! Ben, Sana hamd eder, Kureyş müşrikerinin senin dinine karşı ayaklanmalarından dolayı yardımını dilerim!” şeklindeki duâsını yapar ve yüreklere işleyen o gür sesiyle ezânı okurdu…
Abdullah b. Zeyd (ra) ezânın kendisine rüyâ ile bildirilmesine şu mısralarla şükrediyordu: “Çok, çok hamdederim, Celâl ve ikrâm sâhibi olan Allah’a ezandan dolayı,/ Getirdi onu bana Allah’dan bir müjdeci. / Ne muazzez, ne muhterem bir geceydi o. / Ard arda geldi üç gece, / Geldikçe de artırdı nazarımdaki vakar ve hürmetini.
” Ezan’ı Âlemlerin Rabbi de Kur’ân’ında zikretti ve İslâm’ın temel taşlarından oldu o kudsî sadâ. Münkirlerin de kalplerine korku salan, ruhlarını daraltan, kulaklarını kapamalarına sebep olan İlâhî bir ikaz oldu aynı zamanda ezan. “Ey îmân edenler! Cum’a günü namaz için seslenildiği (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın!” (62/9) meâlindeki âyet ile ezanın namaza davet yönüne; “Siz (ezan okuyarak) namaza çağırdığınız zaman, onu alaya ve eğlenceye alırlar. Bu şüphesiz onların akıl erdirmeyen bir kavim olmalarındandır” (5/58) meâlindeki âyetle de ezandan kimlerin rahatsız olacağına dikkat çekiliyor yüce Kur’ân’da…
Ezan İslâm’ın şeâirindendir; okunduğu yerin İslâm memleketi olduğunu gösterir. Bunun için Resûlullah (asm) daimâ ashâbına şu emri verirdi: “Bir mescid gördüğünüz veya müezzinin ezanını işittiğiniz zaman, oradan kimseyi öldürmeyiniz!” Şeâirlerin bilinen faydalarından çok daha başka ve çok hikmetleri vardır. Meselâ birisi dese “Ezanın hikmeti Müslümanları namaza çağırmaktır, şu hâlde bir tüfek atmak, top atmak kâfidir!” divânelik etmiş olur, hamakatini orta yere dökmüş olur. Çünkü ezanın binlerce maslahatı yanında namaza davet bir tanesidir. Kâinâtın yaratılışının en büyük neticesi ve insanlığın yaratılış gayesi olan Tevhîdi ilân etmek ve Allah’ın sonsuz terbiye ediciliğine karşı ibâdete vesile olan ezanın yerini hangi ses, hangi vasıta doldurabilir?
Ezan bir îman tazelemedir. Ezan kelimelerini müezzinle beraber tekrar eden felâha erer. Ezan’ı hulûs-i kalp ile dinleyip ardından şu meâldeki duayı okuyan şefaate erer: “Ey bu tam davetin ve kılınmak üzere olan namazın sahibi olan Allah’ım! Muhammed aleyhisselâma Vesîle’yi ve Fazilet’i ihsan et! Va’d ettiğin makam-ı Mahmud’a kendisini eriştir!”
Rabbü’l-Âlemîn semâlarımızı kıyamete kadar ezandan mahrum etmesin. Ezandan ürken şeytan ruhlu bedbahtları Kahhâr ismiyle kahretsin! Âmîn.
Bir yanıt yazın