Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki: “Sizden hanginiz en doğru sözlü ise onun rüyası da en doğrudur.” Buradaki doğru sözlü den ifade edilen yalan söylemeyen, gıybet etmeyen, sözünde duran, dosdoğru olan insanlardır. Resûl-ü Ekrem Efendimiz (asv), yalanların en büyüğü, görmediği rüyayı görmüş gibi anlatmaktır” buyurmuştur. Dolayısıyla sâdık rüya insanın şahsiyeti ve yaşayışıyla alakalıdır. Bir insan ne kadar doğru sözlü ve düzgün bir insan olursa o derece hadis-i şerifteki nübüvvetin 40 cüzünden biri olabilecek rüyalar görebilir.
Bedîüzzaman Hazretleri (ra) rüyanın, “Hem herkes için, âlem-i şehadet içinde, âlem-i gayba bakan bir penceredir. Güzel ahlâklı, güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel levhaları görür. Fena ahlâklı fena düşündüğünden, fena levhaları görür” buyurmaktadır. Bu görüşüne bir delil olarak da buyurmaktadır ki “Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bidâyet-i vahiyde (Vahiy gelmeye başlamadan önce) gördüğü rü’yalar; subhun inkişafı (sabahın açığa çıkması gibi) gibi zâhir, açık, doğru çıkıyordu.”
Her rüya herkes tarafından aynı mânâ ile tabir edilecektir gibi bir durum söz konusu değildir. Herkesin kendi hayatında tecrübe ettiği şeyler onların kendi rüya tabiri kitabıdır. Kimi “su” görür, bunu “tezliğe” (aceleciliğe), kimi yediği bir şeyi bir başka anlama, hayatında tanıdığı kötü insanları görmesini, işlerinin kötü gideceğine yorar. Bu gibi işaretler herkesin kendi hayatına ait özel işaretlerdir. Rüyadaki hakîkatler bu işaretlere göre gelir o nedenle tabirlerde çok dikkatli olunmalıdır. Habîb-i Zîşan Efendimiz (asm) rüyadaki hakîkatlere binaen “Ben annemin rüyasıyım” derken görülen bir rüya üzerine konuşmuştur.
Hz. Âmine validemiz rüyada kendisine: “Ey Âmine! Sen bu ümmetin efendisine hâmilesin! Dünyâyı şereflendirdiği zaman ‘Her hasetçinin şerrinden O’nu tek olan Allâh’a havâle ederim’ diye duâ et ve O’na Muhammed ismini ver!” diye seslenildiğini işitti.1 Bunun içindir ki, Allâh Resûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır “Ben, ceddim İbrâhîm (a.s)’in duâsı, kardeşim Îsâ (a.s)’nın müjdesi ve annemin rüyâsıyım.” 2
RÜYA NE ZAMAN TAHAKKUK EDER
Rüyaların tahakkuku meselesi Cenâb-ı Hakkın (cc) takdiridir. Rüyayı veren O’dur. Ne zaman tahakkuk edeceği de O’nun tasarrufuna aittir. Hemen ertesi gün tahakkuk edebileceği gibi yıllar sonra da olabilir. Bu rabbimizin ilmindedir. Öyle ki insan ta gençliğinde, hayatının son günlerinde tahakkuk edecek bir hakîkati de rüyasında görebilir.
Fetih Sûresi’nde Rabbimiz; “Yemin olsun ki Allah, Resûlünün rüyasının hak olduğunu tasdik etmiştir. Yemin olsun ki eğer Allah dilerse, siz emniyet içinde, saçlarınızı kazıtmış ve kısaltmış olarak Mescid-i Haram’a gireceksiniz, korkmayacaksınız. Allah sizin bilmediklerinizi bildi de ondan (Mekke’nin fethinden) önce size, yakın bir fetih (Hayberin fethini) verdi”3 buyuruyor. Bu rüyaya konu olan hâdisede Resûlüllah (asv) Efendimiz Hudeybiye Seferi’ne çıkmadan önce rüyasında “Mekke’ye ashâbı ile birlikte emniyet içinde başlarını tıraş ederek girdiklerini görmüş” ve bunu ashâbına haber vermişti. Ashâb-ı kiram buna çok sevinmişlerdi. Hudeybiye’de alıkonulup geri döndükleri zaman bu durum onları çok üzmüştü. Bazı münafıklar da şüpheye düşüp dedikodu çıkarmaya başladılar. Rüya ise ondan sonraki yılda tahakkuk etmiştir.4 Ashâb-ı Kiram rüyadaki hakîkatin
hemen gerçekleşmesini beklemiş ve bazı üzücü konuşmalar olmuş ama rüya bir yıl sonra gerçekleşmiş ve âyetteki hal vuku bulmuştur.
Demek rüyanın kendisi ve hakîkatleri ayrı, rüyanın tahakkuk etmesi ve vuku bulması ayrıdır. Bu konuda takdirin rüyayı verene bırakılması da en güzel olan bir davranıştır.
Halk arasında saliha bir kadın çok ilerlemiş yaşına rağmen bir gün rüyasında 8 çocuğundan sonra kendisinin ve en küçük kız çocuğunun boynunda altın ‘beşi birlik’ (altından bir kolye) görmüş. Bu annemiz ne zaman boynunda ‘beşi birlik’ görse bir erkek çocuğu olurmuş. Rüya kendisini çok düşündürmüş ancak rüyada gördüğü kız çocuğu 4 yaşında ve kendisinin de 40 küsur yaşında olmasından dolayı “hayırdır inşallah” demiş. Zaman sonra kendisinin ileri yaşına rağmen bir erkek çocuğu olmuş ve rüya kendisi için erken tahakkuk etmiş, rüyada gördüğü kızının da 20 sene sonra bir erkek çocuğu dünyaya gelmiş. Hem de ailede ilk evlenen çocuğu olarak. Ona da rüya 20 yıla yakın sonra tahakkuk etmiş.
İHTİYACA BİNAEN VERİLEN RÜYALAR
Günümüzde İslâmi değerlere karşı oluşturulan önyargı ile özellikle İslâm ve Kur’ân hakîkatlerine meyil eden insanlara karşı ciddi mânâda bir tepki ve bir mahalle baskısı söz konusudur. Alaycı ifadeler, hafife almalar, aşağı görmeler, laf işittirmeler… İşte çok güzel teşvik edici rüyalar genelde bu yıllarda görülür. Birçok insan çok sadık, güzel rüyalar görürler ki Rabbleri onlara “Kınayıcıların kınamalarından çekinme, sen hayırlı ve doğru bir hal üzeresin!” mesajını verir. Ta ki bu ihtiyaç azalana ve kişinin imanı kavî olana kadar. Burada insanın bilmesi gereken kendisine bir teşvik cihetiyle bu rüyaların verildiğidir. Daha sonra rüyaların kesilmesi, ihtiyacın azaldığı içindir.
Sahâbe-i Kiramdan Halid bin Said (r.a), babası Kureyşin önde gelen inkârcılarından Ebu Uhayha ile sıkıntı yaşarken, bir gece rüyada, büyük bir ateş çukurunun kenarında durduğunu ve babasının onu ateşin içine itip düşürmek ister gibi davrandığını, Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellemin ise onu hemen belinden kavrayarak ateşin içine düşmekten kurtardığını gördü. Korkuyla uyandığında kendi kendine: “Allâh’a yemin ederim ki, bu hak bir rüyâdır!” dedi ve Hazret-i Ebû Bekr’in delâletiyle Peygamber Efendimiz’in yanına giderek İslâm’la şereflendi. 5
Yine ihtiyaca binaen Müslümanların namaza davet konusunda kendi aralarında mütalaa ettikleri ve bir işaret aradıkları zamanda daha sonra Sahib-ül Ezan diye anılacak Abdullah İbni Zeyd (ra) bir gece rüyasında değişik kelimelerle bir takım sözler işitti. Sabah erkenden İki Cihan Güneşi Efendimiz’in huzuruna geldi ve rüyasını heyecanla anlattı. Rüya şöyle idi: Üzerinde iki kat (alt ve üst) yeşil elbise bulunan biri yanıma geldi. Elinde bir de nâkus (çan) vardı. Ona: Elindeki çanı satar mısın?” dedim. O da: “Ne yapacaksın?” diye sordu. Bende: “Namaz vakitlerini bildirmek için çalacağım” dedim. O kişi bana: “Ben sana daha hayırlısını tarif edeyim.” dedi. Kıbleye karşı durdu ve yüksek sesle “Allahu Ekber” diye başlayarak ezanı bütünüyle okudu. Sonra biraz durdu; ezan cümlelerini bir daha okudu. Aynı kelimeleri tekrar etti. Sonuna doğru iki defa “Kad kâmetis salâh” dedi. Bu cümleyi ilâve etti. Abdullah İbni Zeyd (ra) bu şekilde rüyasını anlatınca Resûl-i Ekrem (sav) efendimiz: “Bu sâdık bir rüyadır. Hak, gerçek bir rüyadır. Onu Bilâl’e öğret. Onun sesi seninkinden daha gürdür.” buyurdu. Ezan’da geçen, cümleleri, sözleri Bilâl (ra)’a öğretmesini buyurdu. O da Bilâl (ra)’e aynı kelimelerle bugün okunmakta olan ezânı öğretti.
RÜYA – DOĞRU SÖZ
Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki: “Sizden hanginiz en doğru sözlü ise onun rüyası da en doğrudur.” 6 Buradaki doğru sözlü den ifade edilen yalan söylemeyen, gıybet etmeyen, sözünde duran, dosdoğru olan insanlardır. Resûl-ü Ekrem Efendimiz (asv), yalanların en büyüğü, görmediği rüyayı görmüş gibi anlatmaktır”7 buyurmuştur. Dolayısıyla sâdık rüya insanın şahsiyeti ve yaşayışıyla alakalıdır. Bir insan ne kadar doğru sözlü ve düzgün bir insan olursa o derece hadis-i şerifteki nübüvvetin 40 cüzünden biri olabilecek rüyalar görebilir. Yoksa herkes rüya görebilir ve bu rüyaları da doğru çıkabilir. Buradaki işaret edilen husus nübüvvete elyak 40 cüzünden biri olabilecek derecede hayırlı, mübarek ve sâdık rüyalar görebilmektir. Bedîüzzaman Hazretleri (ra) rüyanın, “Hem herkes için, âlem-i şehadet içinde, âlem-i gayba bakan bir penceredir. Güzel ahlâklı, güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel levhaları görür. Fena ahlâklı fena düşündüğünden, fena levhaları görür” buyurmaktadır. Bu görüşüne bir delil olarak da buyurmaktadır ki “Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bidâyet-i vahiyde (Vahiy gelmeye başlamadan önce) gördüğü rü’yalar; subhun inkişafı (sabahın açığa çıkması gibi) gibi zâhir, açık, doğru çıkıyordu”.8
Evet, sözünüz senet ise yani “müslümanın sözü senettir” hadisi şerifine mazhar iseniz, rüyanız da sâdıktır. Bu nedenle sahih rüya anlatıldığında rüyayı görenlerin hal ve yaşayışları dikkate alınmalıdır. Bilinmelidir ki, fâsık, yalancı insanlar sadık rüya göremezler.
İbn-i Hişâm, Siret I, 170,
Hâkim, Müstedrek, II, 453; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 127-128.
Kur’an-ı Kerim, Fetih Suresi, 27. âyet
Kur’ân-ı Kerîm ve Muhtasar Meali, Celaleyn şerhi, c 7, 227, Hayrat Neşriyat
Hâkim, III, 277-280
Müslim, Rüya, 6
Büyük hadis Külliyatı, Cem-ul Fevaid, Rüdani, 3. Cilt, Rüya tabiri bahsi, 7456
Risale-i Nur, Mektubat 1, Osmanlıca orijinal nüsha, 28. Mektub
Bir yanıt yazın