Bu (yani, Yahya’nın hikmeti) İsimler’de evveliyet hikmetidir, çünkü Allahu Teala onu,
kendisinden önce hiç kimseyi adlandırmamış olduğu “Yahya” ismiyle adlandırdı —
ve bu, Zekeriya’nın anılması [zikr], onunla diri olur demektir. Ve Allahu Teala onu
“Yahya” olarak adlandırmakla, geçmiş olup da anılması bir oğulda diri olan kişinin
(yani, Zekeriya’nın) terketmiş olduğu sıfat ile, onun ismini birleştirdi. Dolayısıyla
“Yahya” ismi deneyimleme [zevk] ilmi gibi oldu. Çünkü Âdem’in anılması Şît ile,
Nuh’un anılması Sâm ile diri oldu ve bu bütün diğer nebiler için de böyledir. Ama
Allahu Teala, Yahya’dan önce hiç kimse için kendini-açıklayıcı bir isimle (yani,
“yaşıyor” anlamına gelen “Yahya” ismiyle), bu ismin imlediği sıfatı (yani, “hayat”
sıfatını) birleştirmedi — ve bunu ancak Kendi ledününden, Zekeriya’ya bir inayet
olarak yaptı. Çünkü Zekeriya şöyle demişti: “Yarabbi, Kendi ledününden bana bir
velî bahşet!” [Meryem Suresi, 19/5] — ve bunu söylerken Hakk’ın ismini, oğlunun
isminden önce andı; tıpkı Asiye’nin, “Senin yanında cennette bir ev” [Tahrim Suresi,
66/11] dediğinde Hakk’ın komşuluğunu evden önce anmış olduğu gibi.
İmdi Allahu Teala, Zekeriya’nın isteğini yerine getirmekle ona Yahya’yı bağışladı ve
adı, Zekeriya’nın Kendisinden istediği şeyi anıcı olsun diye Yahya’yı Kendi sıfatı ile
(yani, “Hayy” sıfatı ile) adlandırdı. Çünkü Zekeriya, kendinden sonra Allah’ın
anılmasının sürmesini diledi. Çünkü çocuk, babasının sırrıdır. Bundandır ki, “Bana
vâris olsun ve Yakub ailesine vâris olsun” [Meryem Suresi, 19/6] dedi. Ve nebilerin
Allah’ı anma makamından ve Hakk’a davetten başka bırakabilecekleri bir mirasları
yoktur.
SÜLEYMAN KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ RAHMANİYYE
“Bu –yani mektup– Süleyman’dandır ve o, Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyladır” [Neml Suresi, 27/30]. Bazı kimseler burada, (Belkıs’ın, yanındakilere seslenişi olan “Bu mektup Süleyman’dandır” sözünü, Süleyman’ın mektubunun başı olarak düşündüklerinden) Süleyman’ın adının Allah’ın adından önde geldiğini düşündüler. Ama bu böyle değildir (ve mektup gerçekte “Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla” şeklinde başlamaktadır).
Bu kimseler, Süleyman’ın Rabbine ilişkin marifetine yaraşır olmayan bir şekilde durumu ortaya koydular. Dedikleri şey hiç yakışık alır mı? Ki, Belkıs (bile) bu mektup hakkında, “Bana saygıdeğer bir mektup gönderildi” [Neml Suresi, 27/29] dedi — yani, saygı gösterilmesi gereken bir mektup.
YUSUF KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ NURİYYE
Bu, nur hikmetidir. Bu nur hikmetinin yayılması Hayal Hazreti üzerindedir. Ve
inayet ehli (yani, nebiler) için, Hayal Hazreti, vahyin ilk başlangıcıdır [mebde]. Hz.
Ayşe, Allah ondan razı olsun, şöyle dedi: “Resulallah’a vahyin gelişi rüya [rüya-yı
sadıka] ile başladı. Ve gördüğü rüya, içerisinde herhangi bir gizli saklılık olmaksızın,
gün ışıması gibi apaçık olurdu.” Hz. Ayşe’nin bilgisi bundan öteye geçmedi. “Ve bu
rüyalar altı ay sürdü, sonra (şehadet mertebesinde) Melek geldi.” Bilmedi ki,
Resulallah (sav), “İnsan uykudadır, öldüğünde uyanır” buyurmuştu. Ve her ne
kadar (uyurken görülen suretlerle, uyanıkken görülen suretlerin) halleri birbirinden
farklıysa da, Resulallah’ın (sav) uyanıklık halinde gördüğü her şey, rüyada görülen
gibidir. Hz. Ayşe, altı ay sürdüğünü söyledi, halbuki onun bütün yaşamı rüyadan
farksızdı. Ve sözünü ettiği altı aylık dönem, olsa olsa uyku içinde uykudur. Ve
uykuda görülen şey türünden gelen [varid] ne varsa, Hayal’dendir; bundan dolayı
da tabir edilmesi gerekir. Bu demektir ki, asıl suretinden başka bir surette beliren bir
şey tabir edilir. Böylece tabir eden kişi, rüyada görülen suretten, o şeyin kendi içinde
ne ise o olan suretine geçer; tabii eğer bunu gereğince yapabilirse [isabet].
- « Önceki Sayfa
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- …
- 21
- Sonraki Sayfa »