Belki birçoğumuzun manâsını tam anlayamadığı veya sırrını tamamen keşfemediği bir hakikatli cümle var: “Girdim irfan meclisine, kıldım ilmi taleb. İlim geride kaldı illâ edeb, illâ edeb!” Evet edeb, ilimden hem önce gelir hem de sonra… Yani ilmin başlangıcı da edebtir, sonu da… Edebin neticesi ilim, ilmin de neticesi yine edebtir.
Osmanlı’nın son dönemlerinde medreselerde okutulan ‘Talîmü-l Müteallim’de ilim sıfatının bir kalpte yerleşebilmesi için üç şart lâzımdır denir. Birincisi ilme, hocaya ve kitaba hürmet yani edeb, ikincisi istikâmet, üçüncüsü de dâimî okuma. Bir insana ibâdetlerini yapmadığı için kâfir denemez; fakat ibâdetlere hürmetsizlik yani edebsizlik eder ve inkâra saparsa kâfir olduğuna hükmedilir. Yani müminin amel noktasında noksanları ve zaafları olabilir, fakat her dâim kulluk şuurunu elinde tutup muvaffak olamadığı amellere, hürmet etmesi kendinden beklenir. Hürmetsizlik, münâfıklık alâmetidir.
[Devamını oku…]