En büyük nasihatci ölümdür. Bu yüzden ‘Nasihat istersen ölüm yeter’ sözü darb-ı mesel olmuştur.
Ölüm, vurdumduymaz hayatımızı dizginleyen ilahî bir ikâzdır.
Ölüm, gençlerin sefâhatte gitmemesi gerektiğinin ilk dersidir ve dünyaya neden gönderildiğimizin sırrını barındırır içinde.
Hayat meşgalesinde bazen kafamıza inen bir tokat olur ve ayağımızı düzgün atmamız gerektiğini harf harf hatırlatır cümlemize.
Ama biz insanlar yine gaflet sarhoşluğunda ilerlemeye devam ediyoruz ve yakın çevremizde ölen birileri oldukça hayatımızı biraz düzeltiyor daha sonra acısı dinince de devam diyoruz eskiye!
Bir gün apansızın gelen kararla ‘mühlet tamam’ denilecek, biliyor ama yine de kırık cam parçalarını elmasa tercih etmeye devam ediyoruz. Ellerimize batan, ruhumuzu kanatan ve gözlerimizi karartan cam kırıkları…
Yarım kalan hayallerle son nefesimizi verdiğimizde, hiç bitmeyecek zannettiğimiz hayatımız sönüp bittiğinde ve nefsimizin sadece kendine yakıştıramadığı ölümün nihayetinde bize de yakışacağı o gün de, çare kimde, kaçış nereye?
Şairin dediği gibi:
Duâm niçin kabûl olmuyor?
Duâ lügatte, Allah’a (cc) karşı rağbet, niyaz, tazarru, yalvarmak, Cenâb-ı Hak’tan hayır ve rahmet dilemek.
Allah’ın rızasını talep etmek, Allah’tan hidâyet ve istikamete muvaffakiyeti dilemek, Peygamber (asm)’a salâvat getirmek gibi mânâlara gelmektedir.
Furkan Sûresi 77. âyette Cenâb-ı Hak buyuruyor ki; (Ey Resûlüm!) De ki: “Eğer duânız olmasa, Rabbim size ne diye ehemmiyet versin?” Yine Mü’min Sûresi 60. âyette mealen şöyle buyrulmaktadır: “Bana duâ edin, size icabet edeyim (duânıza cevap vereyim)!”
“Eğer denilse: ‘Birçok defa dûa ediyoruz, kabul olmuyor. Hâlbuki âyet-i kerime umumidir, her dûaya cevap verileceğini ifade ediyor?”
İstiğfar, itirfa, istikrar
Bir kabahat ne kadar büyük olursa olsun itiraf edilmesi onu işleyene karşı merhamet nazarının uyanmasına sebebiyet verir. İnsan ilişkilerinde bu durum o kadar kıymetli bir davranıştır ki, adalet kavramında da yerini alır ve her zaman suçun itiraf edilmesi adli makamlarca suçlu lehine bir davranış olarak yorumlanır.
Bu mesele bizim hanelerimizin saadetleri olan evlatlarımızla da çokça yaşadığımız bir meseledir. Evlatların bazı küçük kusurlarına hiddetle sinirlenip “kim yaptı” dediğimiz de bize cevaben açıkça “suç bende” dediklerinde bizdeki hiddet gider, yerine şefkat gelir. Zira bir itiraf söz konusudur ve bu da erdemli bir davranıştır.
İşte Rabbimiz de biz kullarına karşı nihayetsiz şefkatlidir. Yeter ki yaptığımız hataları ve kusurları idrak edip onun dergâhına itiraf edelim. İşte o zaman “Bana arz dolusu hata ile gelsen, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım1” müjdesi ile karşılaşırız.
- « Önceki Sayfa
- 1
- …
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- …
- 337
- Sonraki Sayfa »