Hz. Âdem’le insanlığa sayfalar şeklinde gönderilen İlahî mesajlar, medeniyetler ilerledikçe; Tevrat, Zebur, İncil gibi büyük kitaplarla insanların ihtiyacı nispetinde inkişaf ediyordu. Fakat bu kitaplar, belli bir zaman ve mekânla sınırlıydı ve ancak bazı kavimlerin ihtiyaçlarını tatmin eder nitelikteydi. Aslında onlar tüm zamanlarda hükmü geçecek olan bir kitaba fihrist oluyorlardı. İstikbale dalları uzanacak olan bir ağacın çekirdeği gibiydiler. O “Kur’ân-ı Kerim” öyle bir ağaçtı ki; hem bütün O suhufların, kitapların özünü hem de onlara tabi olan fedakâr kavimleri anlatıyordu. Ve en güzel meyvelerini açtığı asr-ı saâdette geçmiş ve geleceği buluşturduğu gibi, en son âhirzamanda gelen insanlara dahi her bir âyet ve kıssalarıyla kendi zamanlarına ve yaşam şartlarına uygun, sanki o asırda yeni nâzil olmuş gibi dersini veriyordu.
En faydalı ilaç Kur’ân
Tıbb-ı Nebevî’nin en bâriz husûsiyetlerinden biri tedâvide Kur’ân-ı Kerim’e müstesna bir yer vermiş olmasıdır. Mezkûr Mevâhib-i Ledünniye mütercimi bu hususu “Hak Teâlâ Hazretleri izale-i emrazda (hastalıkların tedâvisinde) Kur’ân-ı Azim’den eam ve enfa’ (bütün hastalıklarda geçerli daha müessir) bir deva inzal etmemiştir. Kur’ân-ı Azim marazlara şifa ve ayine-i kuluba ciladır.” diyerek ifade eder. Yani hem maddî ve hem de mânevî hastalıkların en faydalı ilacıdır.
Dünden bugüne Kur’ân
Kur’ân-ı Kerim, Allah tarafından Cibril-i Emin vasıtasıyla Arapça olarak Hz. Muhammed’e (asm) yirmi üç senede âyet âyet, sûre sûre mübârek bir zamanda (Ramazan ayında), mübârek bir mekânda (Mekke’de) indirilmiştir. Zaman ve mekân şerefi Kur’ân için birleşmiştir. Bu kitabın nazmı da mânâsı da İlâhîdir.
Allah’tan bir âyet/sûre nâzil olduğunda Peygamberimiz yanındaki kâtiblerine yazdırırdı. Kâtipler o günkü imkânların elverdiği nisbette bu vahiyleri ince taş levhalara, kürek kemiklerine, deve semerlerine, hurma dallarına, deri parçalarına yazarlardı. Yazılan bu vahyi kâtiplerinden dinleyerek ilk kontrolünü bizzat kendileri yaparlardı. Bununla birlikte büyük sayıda sahâbeler gelen bu âyetleri hemen ezberlerlerdi. Kur’ân-ı Kerim böylelikle hem Allah Resûlünün kontrolünden geçerek yazıyla kayıt altına alınmış hem de hâfızalarda ezberlenerek korunmuş oluyordu.
- « Önceki Sayfa
- 1
- …
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- …
- 337
- Sonraki Sayfa »