“Akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette burhan-ı akliyeye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tespit ettiren Kur’an hükmedecek”
Bediüzzaman Said Nursi (Rh.A)
Bu kâinata dikkatle bakan her bir insan görür ki; kâinattaki her bir işte ve işleyişte pek muhteşem bir ahenk, göz kamaştırıcı bir hüsün, harika bir isabet ve fevkalade bir tevafuk vardır. Bu kâinatın sultanı olan Cenab-ı Hak, yaptığı her işte, gösterdiği her iradede bir hikmet ve bir intizamı gözetmiştir. O’nun her fiili sanatlı ve hikmetli, her işi muvafık yani tavafukludur. Cenab-ı Hakkın, kudretiyle konuşurken, yani âlemde birbirinden güzel ve harika binlerce güzel eşyayı ve güzelliği yaratırken görünen tevafuk gösterir ki, bu âlemin sahibi sadece yaratmıyor, aynı zamanda güzel yaratıyor, faydalı ve ölçülü yaratıyor ve isabetli yaratıyor. Kudret kaleminin kelimeleri olan sanat-ı İlahi âlemde öylesine tevafuklu bir şekilde arz-ı endam ediyor ki hem varlıkları, hem mana ve hikmetleri ve en mühimi tevafukları ile tevhid ve vahdete kuvvetli birer delil oluyorlar. Yani âlemde görünen ve Cenab-ı Hakkın varlığına kuvvetli deliller olan eşyanın, ayrıca sanat ve hikmet gibi vasıflarla muttasıf olması o Zatın nihayetsiz güzelliğine, hudutsuz ilmine ve gayr-i mütenahi kudretine işaret etmektedir.