Orucun, dünyadaki faydalarından biri insanlara açlığın ve susuzluğun ne demek olduğunu öğretmektir. Tok, hiç bir zaman açın halinden anlamaz ve ona merhamet etmez. Oruç, bundan başka, nefse hâkim olmayı sağlar. Oruç tutma zamanı Arabî aya göre tayin edildiğinden, her sene önceki seneye göre on gün evvel başlar. Bu sebebden bazen yaza, bazen kışa isabet eder. Böylece en kısa ve en uzun günlerde de oruç tutmuş olur.
Allahü Teâlâ’nın emrini yerine getirmek için gündüzleri bir ay oruç tutan bir Müslüman, Allahü Teâlâ’nın emirlerini yapmak itiyadını da kazanır. Böylelikle, Allahü Teâlâ’nın başka emirlerini yapmaya da alışkanlık peyda eder.
“ORUÇ TUTUNUZ, SIHHAT BULUNUZ”
Oruç, bir sene boyunca durmadan çalışan sindirim sisteminin istirahate sevk edilmesi ve insan vücudunun bir tasfiyeye tabi tutulmasıdır. Böylece, sindirim sistemi dinlendirilmiş olur. İnsanlarda en çok görülen rahatsızlık, sindirim bozukluğudur. Şişmanlık, kalp ve damar hastalıklarına, şeker hastalığına ve tansiyon yüksekliğine sebep olmaktadır. Oruç, bütün bu hastalıklara karşı koruyuculuk vazifesi yaptığı gibi, bir de tedavi vasıtasıdır. Bugün birçok hastalıktan kurtulmak için, perhiz lazım olduğunu herkes biliyor.
Oruç ile insanın güçlü bir irade kuvveti kazanacağı şüphesizdir. Bu sebep ile alkol, uyuşturucu gibi, kötü alışkanlıklardan oruç vesilesi ile kurtulanlar çok görülmektedir.
Oruç, vücuttaki karbonhidrat, protein ve bilhassa yağ depolarının harekete geçirilmesini sağlar. Oruç sayesinde madde süzmekten kurtulan böbrekler, tamire girerek, dinlenme ve yenilenme imkânı bulurlar.
Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazanda bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise asrımızda herkese tavsiye edilen en mühim sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalp hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar.
Bu gerçeği, sadece Müslüman bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir: 1940 Nobel Tıp ödülünü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel “L’Hamme, Cet İnconnu” adlı eserinde: “Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu.” bildirmektedir.
ORUÇ TUTMANIN TOPLUM AÇISINDAN ÖNEMİ
İbâdetlerin faydaları sadece fertlerle sınırlı değildir. Bazı ibâdetler toplum düzen ve ahengini önemli ölçüde etkiler. Mesela oruçta bu özellik çok bariz ve belirgin bir şekilde gözlemlenir. Cemaatle kılınan namazların sosyal ilişkiler açısından ne kadar önemli etkisi olduğunu kim inkâr edebilir?
Zekâtta bunlara ilaveten sosyoekonomik dengeleri olumlu yönde etkileyen çok hikmetli özellikler vardır. Ramazan ayının manevi atmosferi içinde farz olan zekâtın dışındaki her türlü sadaka ve maddi yardımlaşmanın da zenginleştirdiği bir ihsan ortamında nice bunalmış insanların sıkıntı ve problemlerine çözüm ve rahatlık sağlandığı herkesin bildiği bir gerçektir.
Ramazan ayı boyunca insan, aslında ferdi ve sosyal olgunluğa erişmek için çok ciddi ve zor bir imtihandan geçer. Nefsinin zaaf ve tutkularıyla oldukça çetin bir mücadele içine girer.
Oruç, kişi iradesini iyiye ve güzele yönlendirme noktasında insana çok ciddi destek ve katkılar sağlar. İnsan; çirkinlikler ve olumsuzluklar bir yana, günlük hayatın normal seyri içinde kendisi için helal ve meşru olan pek çok iş ve davranışları bile, geçici bir zaman için bile olsa kısıtlama veya tamamen terk edebilme kararlılığını gösterir.
Faydalı ve güzel işleri yapmakta çok farklı bir şevk ve heyecan duymaya başlayan insan, yavaş yavaş kötülüklerden nefret etmeye başlar. Önemli olan Ramazandan sonra da aynı alışkanlıkları sürdürmek ve bunları kalıcı hale getirmeye çalışmaktır.
Zaten Ramazan sonunda büyük sevinç ve mutluluk sahnesi oluşturan Bayramın ifade ettiği hikmetli mana, nefse karşı yürütülen akılcı ve kararlı mücadelenin zaferle sonuçlanmış olmasıyla çok yakından ilgilidir.
Ramazan-ı Şerifte tutulan oruç, şayet halis bir niyetle tamamlanırsa ona verilecek manevi ecir ve sevaba insanlarca bir ölçü ve sınır konulmasına imkân yoktur. Çünkü Cenab-ı Hak “Oruç sırf benim için eda edilen bir ibâdettir, onun mükâfatını da ancak ben takdir ederim” buyurmuştur.
ORUÇ KÖTÜLÜKLERDEN KORUR
Kur’ân-ı Kerimde, orucun farz kılındığını bildiren ayetin sonundaki “…ta ki korunasınız” buyrulmaktadır. Allah teâlâ, her derde bir deva, her hastalığa bir ilaç verdiği gibi kötülüklere karşı da korunma yollarını göstermiştir. İşte orucun bir özelliği, bir hikmeti de bizi kötülüklerden koruyan bir ibâdet oluşudur.
Nitekim Peygamberimiz de “Oruç bir kalkandır, o halde oruçlu kötü söz söylemesin. Kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa, “ben oruçluyum” desin.” buyurmuştur.
Kalkan, savaşlarda kişiyi düşmanın kılıcından koruyan bir vasıta idi. Kalkan, sahibini düşmandan koruduğu gibi oruç da aynı şekilde kişiyi kötülüklerden ve günah işlemekten korur. Oruçlu, kötülüğü başlatan kişi olmayacağı gibi, kendisine fena söz söyleyen ve kavga etmek isteyenlerin bu davranışlarına karşılık: “Ben oruçluyum, ben oruçluyum” diyerek nefsine hâkim olacak ve kendisini kavganın içine çekmek isteyenlere uymayacaktır. Böylece oruç, bir kalkan gibi kişiyi kötülüklerden korumuş olacaktır.
Oruç, kişiyi sadece kötülüklerden korumakla kalmayacak, onu cehennem ateşinden de koruyacaktır. Çünkü insanı cehenneme sürükleyen kötülüklerdir, bunlardan uzaklaşan cehennemden de uzaklaşmış demektir.
Her kötülüğün başı, Cenab-ı Hakkı unutmak ve sorumluluk duygusunu kaybetmektir. Hâlbuki oruç, bize daima Allah’ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Bir ay boyunca devam eden bu manevî eğitim sonucu Allah korkusu kalplere iyice yerleşir, bunun olumlu tesiri ile de insan davranışlarını kontrol altına alarak her türlü kötülükten uzaklaşmış olur.
HASTALIKLARIN BAŞI ÇOK YEMEK
Allahü Teâlâ, insanı ve bütün varlıkları âciz, muhtaç olarak yaratmıştır. Bedenin çeşitli şeylere ihtiyacı vardır. Hastalandığı zaman, tedavi olmaya muhtaçtır. Hastalıkların çeşitli sebepleri mevcuttur. Bunların ekserîsi ise, çok yemekten ileri gelmektedir. Az yiyenin vücûdu sıhhatli olur.
Orucun insan sağlığına te’sîri, sayılamayacak kadar çoktur. Bunların içinden en önemlileri olarak karaciğer ve damarlar üzerindeki etkileri olarak bildirilmiştir.
Karaciğer, vücûdun, muazzam kompüterlerle çalışan kimya laboratuarı gibidir. Karaciğer, bir taraftan sindirim için çok büyük mes’ele olan yağları sindirir, eritir, diğer taraftan da besinleri depo eder, ihtiyaca göre onları çözer. Ayrıca karaciğer, vücûda giren mikroplara karşı, faydalı zehirler üretir. Kemik iliğinde kan yapan hücreler için, temel maddeler hazırlar.
Vitamin ve hormonlar ile kandaki iyot dengesinin bütün faaliyetinden karaciğer sorumludur. Bunun için karaciğer hücreleri, yirmi dört saat durmadan çalışmak mecburiyetindedir. Çok yemek ve içmek, karaciğer hücreleri için çok zararlıdır. Aşırı derecede çalışan karaciğer hücreleri, Ramazan-ı şerîfte, oruç tutmak suretiyle dinlenmektedir. Böylece karaciğer, bir sene müddetle daha kuvvetli çalışma imkânı bulmaktadır.
Bugün yapılan tıbbî araştırmalarda, gençliğinden i’tibâren oruç tutan kimselerin karaciğer bozukluğu ile ilgili rahatsızlık çekmediği tespit edilmiştir. Yapılan araştırmalarda, zayıf, güçsüz kimselerin oruç tuttukları zaman, daha kanlı canlı hâle geldikleri görülmüştür.
Orucun, karaciğer üzerindeki bu etkisinin yanı sıra damarlar üzerindeki etkisi de insanı hayretler içinde bırakmaktadır. Damarların en büyük düşmanı, kandaki aşırı besin maddeleri ve bilhassa bu maddelerin yakılamıyan artıklarıdır. Bu artıklar, ihtiyarlığın, yıpranmanın sebebi olarak gösterilmektedir.
Oruçlu iken, hücre arası su azaldığından, küçük tansiyon azalarak damarların üzerindeki baskı kalkar. Bunun için oruç tutanların damarları ve küçük tansiyonları daima sağlıklı olmaktadır.
ORUCUN SOSYAL FAYDALARI
Orucun fert bakımından pek çok faydaları yanında toplumun huzuruna da sağladığı çok önemli faydaları vardır.
Oruç, insanın şefkat ve merhamet duygularını geliştirerek bunun topluma sevgi ve yardım şeklinde yansımasını sağlar.
Hayatında açlık nedir bilmeyen bir insan yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayabilir mi? “Bir eli yağda, bir eli balda” olan varlıklı bir kimse yoksulların çektiği ızdırabı yüreğinde duyabilir mi? Elbette ki, gereği gibi duyamaz.
Fakat oruç tutan kimse açlığın ne demek olduğunu bizzat tatmış olduğundan yokluk içinde kıvranan fakirlerin, kimsesizlerin çektikleri sıkıntıları içinde duyarak şefkat ve acıma duyguları gelişir. Bunun sonucu olarak da fakirlere yardım elini uzatarak sıkıntılarını giderir, toplumun huzur ve mutluluğuna katkıda bulunur.
Bizim için en güzel örnek olan sevgili Peygamberimiz insanların en cömerdi idi.
Ramazan ayında cömertliği doruk noktasına ulaşır, elinde ne varsa yoksullara dağıtırdı.
Peygamberimizin mubarek hanımı Hz. Aişe diyor ki: “Allahü teâlânın Rasûlü üç gün peşpeşe karnını doyurmamıştır. İsteseydi doyururdu. Lâkin o, yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi.”
ORUÇ AHLÂKIMIZI GÜZELLEŞTİRİR
Oruç, imsaktan akşama kadar bir süre basit bir aç kalma olayı değildir. Oruç, köklü bir irade terbiyesi, insanı kötü alışkanlıklardan temizleyen, çirkin davranışlardan uzaklaştıran ve iyi huylar kazandıran bir ibâdettir.
Nitekim Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: “Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah onun yemesini, içmesini bırakmasına değer vermez.”
Bu hadis-i şerifte, oruç tuttuğu halde kötü huyları terketmeyenlerin oruçlarının kâmil oruç olmayacağını bildirilmiştir.
Peygamber efendimiz diğer bir hadis-i şerifinde de: “Çok oruç tutanlar var ki onlara tuttukları oruçlardan sadece açlık ve susuzluk kalır. Çok gece ibâdet edenler vardır ki onlara da bundan kalan sadece uykusuzluktur.” buyurmuştur.
Bu kimseler, helâl olan şeylerden uzaklaştıkları halde, uzaklaşmaları gereken diğer haramlardan uzaklaşmadıkları için oruç borcundan kurtulmakla beraber oruç ibâdetinden bekledikleri karşılığı tam bulamayacaklardır.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, orucun bir hikmeti de, insanı kötülüklerden uzaklaştırarak olgunlaştırmak, ahlâk ve fazilet sahibi olmasını sağlamaktır.
HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE ORUÇ
Dr. Dewey, Dr. Guelpa, Dr. Frumusan, Dr. Pauchet gibi oruçla ilgili araştırmalarda uzmanlaşmış tabibler de, hastalarını tedavi etmek için kısa ve uzun süreli oruç kürleri uygulamışlardır. Bunlardan Dr. Dewey hastalarına ve sağlıklı kişilere günde iki öğün yemek yemelerini; cerrahi Profesörü Dr. Pauchet, ameliyatı daha tehlikesiz kılmak ve yaraların çabuk kapanmasını kolaylaştırmak için hastalarına ameliyat öncesi ve sonrasında oruç tavsiye ediyordu.
Geffroy orucu fizikî ve ruhî bakımdan ikiye ayırarak her iki açıdan bazı tavsiyelerde bulunmaktadır. Fizikî bakımdan daha çok meyve sebze rejimi, banyo, açık hava gibi faktörlerin oruçla tedavideki önemine dikkati çekmektedir.
Geffroy, “Ruhî-mânevî bakımdan nasıl oruç tutmalı?” sorusuna kısaca şöyle cevap vermektedir: “Her devirde oruç mükemmel bir ruhî/manevî eğitim ve de mâsivadan kurtulma vasıtası olarak kullanılmıştır. İnsanın, Yaradanına kavuşabilmesi O’nun emir ve yasaklarını çiğneyerek mümkün olamaz. Allahü Teâlâ’nın bizi ruh ve bedenden yarattığını, bir ruhumuz, bir bedenimiz olduğunu asla unutmamak gerekir. Beden ve ruh ölünceye kadar birbirinden ayrılmayacak bir şekilde yaratılmıştır. Dolayısıyla maddî âlemden zamansız ve gereksiz bir biçimde kopmak ve bedeninin ihtiyaçlarını hiçe saymak akıl kârı bir iş değildir. Nefse tam hâkimiyet ve kemâle ulaşabilmek için insan, bütün bir ömre, hem de günden güne giderek arınan bir ömre ihtiyacı olduğunu unutmamalıdır. Ayrıca insan az veya çok büyük ölçüde nihai başarıya götüren faktörlerin tamamını dikkate almak zorundadır.”
Bazıları aç kalmanın zararlı olduğu söylüyorlar. Aç kalmakla oruç tutmayı karıştırmamalıdır. Bunlar çok farklı şeylerdir. Aç kalmak zararlı olabilir, fakat oruç tutmak faydalıdır. Çünkü insan aç kalınca devamlı yiyecek beklentisi içinde olduğu için mideye devamlı salgı gelmektedir. Bu da zararlı olmaktadır. Fakat oruç tutan kimsede yemek beklentisi yoktur. Beyin biliyor ki iftara kadar yemek gelmeyecek. Bunun için beyinin emriyle salgı akmamaktadır. Salgı akmayınca da mide zarar görmemektedir.
İftar anında Allah’ın affı vardır
“Allah(cc) her iftar anında bir takım cehennemlikleri azat eder” (Taberani, Beyhaki)
İftar vakti yapılan dualar kabul edilir
Peygamberimiz (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur: “üç kimsenin duası geri çevrilmez, kabul edilir: (1) Oruçlunun iftar vaktindeki duası, (2) Adaletli hükümdarın duası, (3) Mazlumun duası.”(Tirmizi)
Allah iftar vaktinde oruçlunun kalbinde sevinç yaratır
“Oruçlunun iki sevinci vardır: Biri iftar ettiği vakit, diğeri de Allah’a kavuştuğu zamandır.” (Buhari, Müslim)
2.İFTAR GEÇ YAPMAK UYGUN MU?
Orucun ezan okunur okunmaz açılması gerekmektedir
Bir Kudsî hadiste şöyle buyurulur:
“Kullarımın bana en sevimli olanı, onların iftarda en acele edenidir” (Tirmizî, Savm, Ahmed İbn Hanbel)
“İnsanlar iftarı acele yaptıkları sürece, hayır üzere devam etmiş olurlar” (Buhari, Müslim)
İftarı geciktirmek Yahudi ve Hıristiyanların âdetidir
“İnsanlar iftarı geciktirmedikleri müddetçe hayır üzere devam ederler. Öyleyse iftarı ta’cil edin. (ilk vaktine orucunuzu açın) Çünkü Yahudiler, iftarlarını geciktirirler” (kütüb-i sitte)
Enes bin Malik’in (ra) Hz. Peygamber’in (asm) iftar etmedikçe akşam namazı kılmadıkları, hiç değilse bir yudum su içtileri rivayet edilmiştir. İftarda acele etmenin sebebi şudur: Yahudi ve Hıristiyanlar, oruçlu oldukları zaman iftarı yıldızlar görülünceye kadar geciktirirlerdi. Onlara benzememek için iftarı acele yapmak müstehap sayılmıştır. Sahuru son vaktine kadar geciktirmek de müstehaptır. (Buhari)
3.ORUÇ NEYLE AÇILMALI?
Orucu hurma veya suyla açmak faziletlidir
“Biriniz orucunu açtığında onu hurmayla açsın. Çünkü o, berekettir. Onu bulamazsa suyla açsın. Çünkü su çok temizdir” (Hadis-i Şerif)
4. ORUÇ İÇİN SAHURA KALMAK GEREKLİ Mİ?
“Bir yudum suyla da olsa sahur yapınız” (Ebu Ya’la)
“Allahü teâlâ, sahura kalkanlara rahmet eder” (Taberani)
“Sahura kalkınız. Şüphesiz sahurda bereket vardır” (Buhari)
“Sahur yemeği mübarektir. Sahurun tamamı berekettir. Bir yudum su için de olsa sahura kalkın! Allahü teâlâ ve melekleri, sahura kalkanlara salât ve selam ederler” (İ.Ahmed)
“Yedikleri helal olmak şartı ile hesaba çekilmeyecek üç kişi; oruçlu, sahur yemeği yiyen ve Allah yolunda nöbet tutandır” (Nesai)
“Müminin sahurunun hurma ile olması ne güzeldir” (Ebu Davud)
“Sahur yemeği ile gündüz tutacağınız oruca; öyle uykusuyla da (kaylûle) teheccüt namazına kuvvet kazanın.” (İbn-i Mace)
5. ORUÇLARIMIZIN KABUL OLUNMASI İÇİN NELERE DİKKAT EDİLMELİ?
“Gerçek oruç; yemeyi ve içmeyi terk etmek değildir. Asıl oruç, boş sözü ve hayasızca konuşmayı terk etmektir. Oruçlu iken birisi sana söver veya kabalık ederse, ‘Ben oruçluyum, ben oruçluyum’ De!” (Cami’ü-Sağir)
“Oruçlu iken yalan sözü ve yalan söze göre hareket etmeyi terk etmeyen kimsenin yemesini ve içmesini terk etmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur” (Taberani)
Orucun üç derecesi vardır
1. Avamın orucu: Bu oruç, mide ve tenasül uzvunu şehvetlerden sakındırmaktır. Yani yemek, içmek ve cinsi münasebette bulunmaktan sakınmaktır.
2. Havassın orucu: Kulak, göz, dil, el, ayak ve sâir azaları günahlardan uzak tutmaktan ibarettir.
Havassın orucu, Salihlerin orucu olmakla birlikte şu altı şeyle tamam olur:
Gözü korumak: Gözü, çirkin ve istenilmeyen şeylerden korumak, kalbi meşgul eden ve Allah’ın zikrinden alıkoyan şeylere bakmamaktır. Cabir (ra), Enes’den (ra), O da Resulullah’tan (asm) şu hadisi rivayet etmektedir:
“ Beş şey vardır ki oruçlunun orucunu bozar: yalan, gıybet, nemime (kovuculuk), yalan yere yemin etmek ve şehvet ile bakmak.” (el’Ezdî)
Dili korumak: Dilini hezeyan, yalan, gıybet, nemime, fahiş konuşma, galiz konuşma, kavga ve riya ile konuşmaktan korumaktır. Ve aynı zamanda dili sukut etmeye icbar, Allah’ın zikri ve Kur’an tilavetiyle meşgul etmektir. İşte dilin orucu da budur.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayetle; Peygamber efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
“ Oruç, mü’min için kalkandır. Bu bakımdan her hangi biriniz oruçlu ise fahiş konuşmasın, cahilce hareket etmesin. Eğer bir kişi kendisiyle çirkin konuşur veya dövüşürse, desin ki: Ben oruçluyum, ben oruçluyum.” (Buhari ve Müslim)
Kulağı Korumak: Kulağı her mekruhu işlemekten alıkoymak gerekir. Çünkü söylenilmesi haram olan her şeyin işitilmesi de haramdır. İşte bu sırra binaen Allah Teala, gıybet dinleyen ile haram yiyeni eşit tutmuştur.
İbn Ömer’den (ra) rivayetle; Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuşlardır: “ Gıybet edenle, onu dinleyen günahta ortaktırlar.” (Taberani)
Diğer azaları korumak: Diğer azaları da günahtan alıkoymak gerekir. Mesela el ve ayak gibi.. Ebu Hureyre’den (ra) rivayetle; Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmaktadır:
“ Nice oruç tutanlar vardır ki; orucundan sadece açlık ve susuzluk elde eder.” (Nesai ve İbn Mace)
İftarda az yemek: İftar zamanında helal de olsa tıka basa yememek gerekir. Helal de olsa tıka basa doldurulan karın, Allah nezdinde en fazla buğzedilen kaptır. Oruçlu bir kimse, gündüz yemediklerini iftar zamanında tıka basa yerse, acaba Allah’ın düşmanı olan nefis ve şeytanı nasıl kahredebilir ve şehvetini nasıl kırabilir?
İftar sonrasında korku ile ümit arasında olmak: Oruçlunun iftardan sonraki kalbi korku ve ümit arasında muzdarip olmalıdır. Çünkü kişi orucunun kabul edilip kendisinin Allah’a yakın olanlardan mı yoksa orucunun kabul edilmeyip Allah’ın gazabına maruz kalanlardan olup olmadığı kestirememektedir. Her ibadetin sonunda da böyle olmalıdır.
3. Ahass’ul-Havassın orucu: Kalbi, dünyevi düşüncelerden tamamen arındırıp Allah’tan başka her şeyi kalpten uzaklaştırmaktır.
Böyle bir oruç, Allah’tan ve kıyamet gününden başka bir şeyi düşünmekle bozulur. Din için düşünmezse dünyayı düşünmek de bu orucu bozar.
Bu mertebe, peygamberlerin, sıddîk ve mukarriblerin mertebesidir. Bu mertebenin sözle anlaşılması mümkün değildir. Bunun tahkiki ancak ameli yönden mümkündür. Çünkü bu, himmetin bütünüyle Allah’a yöneltilmesi ve Allah’tan başka her şeyi bir tarafa itmek demektir.
Bir yanıt yazın