Onuncu Söz, Risale-i Nur’un ilk yazılan eserlerindendir. 1927 yılında Barla’da yazıldı. Risalenin telifi bitince Üstad Bediüzzaman: “Elhamdülillah küfrün belini kırdık” diyerek sevincini izhar ediyordu. Bu risale, haşr-i cismaniyi yani öldükten sonra cesetlerin yeniden diriltilmesini aklî ve mantıkî delillerle ispat ediyordu. Hazret-i Üstad, Onuncu Sözün bu özelliğini şu cümlelerle açıklıyordu: “Risâle-i Nûr eczalarının, bütün mühim hakaik-i imaniye ve Kur’âniyeyi en muannide (inatçı inkârcılara) karşı dahi parlak bir sûrette isbat etmesi, çok kuvvetli bir işaret-i gaybiyedir ve bir inayet-i İlâhiyedir. Çünki hakaik-i imaniye ve Kur’âniye içinde öyleleri var ki, en büyük bir dâhi telakki edilen İbn-i Sina, fehminde (anlamakta)aczini i‘tirâf eylemiş: “Akıl buna yol bulamaz” demiş. Onuncu Söz Risâlesi o zatın dehâsıyla yetişmediği hakaiki, avamlara da, çocuklara da
bildiriyor.”1
Onuncu Sözün bir başka özelliği de, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde devrin idarecilerinin milletin imanına zıt hareket ettikleri bir dönemde yazılmış olmasıdır. Risalenin, ahiret inancının Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi müfredatından çıkarılmaya çalışıldığı bir dönemde yazılmış olması çok manidardır. Risalenin dikkatle mütalaa (anlamaya çalışarak dikkatli okuma) edilmesi halinde ahirete iman ve haşr-i cismani hakkında zihinlerde zerre kadar bir şek ve şüphe bırakmaması da ayrıca dikkate değer bir özelliğidir. Sevgili Üstadımız bu hususu çok iddialı bir cümle ile şöyle ifade ediyordu: “Eğer haşrin geleceğini, gelecek baharın geleceği gibi kat‘î bir surette anlamak istersen, haşre dair Onuncu Sözle Yirmi Dokuzuncu Söze dikkatle bak, gör. Eğer haşrin geleceğine, baharın geleceği gibi inanmazsan, gel, parmağını gözüme sok.”2
İşte son derece önemli bir zamanda telif edilen bu değerli eser tüm inananların başucu kitabı olması gerekirken kıymeti maalesef yeterince anlaşıl(a)mamıştır. Said Nursi Hazretleri bu durumu şöyle anlatıyor: “Onuncu sözün kıymeti tamamıyla takdir edilmemiş. Ben kendi kendime hususi, belki elli defa mütalaa etmişim ve her defasında bir zevk almışım ve zevk almaya ihtiyaç his etmişim. Böyle bir risaleyi bazıları bir defa okuyup, sair ilmi risaleler gibi yeter der, bırakır. Hâlbuki bu risale, ulum-ı imaniyedendir. Her gün ekmeğe muhtaç olduğumuz gibi, o nev ilme her vakit ihtiyaç var.”3
Onuncu Sözün öneminin hedef kitle tarafından tam anlaşılamamasında zamanın şartlarının da büyük tesiri olmuştur. Üstad Hazretlerinin o dönemde yolu bile olmayan, Eğirdir’den ancak kayıkla ulaşılabilen, “kuş uçmaz kervan göçmez” bir yer olan Barla’ya sürgün edilmesi, telif ettiği eserlerin okunması ve yazılmasının yasaklanması, kendisinin ve talebelerinin sürekli gözetim altında tutulması, zaman zaman mahkemeye sevk edilerek hapislere gönderilmesi, Risale-i Nurlar ve Nur talebeleri aleyhinde yoğun propaganda yapılması gibi durumlar, Onuncu Sözün kıymetinin tam takdir edilememesinin sebepleri arasında sayılabilir.
Şimdi yukarıda alıntıladığımız metinden çıkarabildiğimiz hizmet ölçülerini arz edelim.
Ölçü: İbn-i Sina gibi felsefenin tesiri altında kalmış dâhilerin “Haşir meselesi nakli bir meseledir. Kur’an ve hadislerde bildirildiği şekliyle iman ederiz. Aklî bir mesele değildir. Akıl bu yolda gidemez.” diyerek idrakinde aciz kaldıkları bir meseleyi, Risale-i Nur, sıradan bir insanın, hatta çocukların dahi anlayabileceği bir seviyede izah ve ispat etmiştir. Böyle bir hakikat elimizde varken ona lakayt kalmak hiçbir cihetle kâr-ı akıl değildir.
Ölçü: Haşr-i cismani meselesi, imanın şartlarından biri olması hasebiyle bu mevzu ile ilgili bilgi, imani bir ilimdir. İmani ilimler de sürekli tekrar edilmelidir ki kalpte ve zihinde sağlam bir şekilde yerleşsin. Sarsılmaz bir imanı netice versin. İmani ilimler gıdadır. Diğer ilimler ise meyve gibidir. İnsan meyvesiz yaşayabilir. Ama gıdasız yaşaması mümkün değildir. İmani ilimler de gıda nevinden olduğundan bir defa okumakla maksada ulaşılmaz. Ciddiyetle ve tekrar tekrar mütalaa edilerek o meselede derinleşmeyi gerektirir. Bediüzzaman Hazretlerinin kendi telif ettiği bu eseri, elli defa mütalaa ettiği halde yine de okumaya ihtiyaç hissetmesi bundandır. Onun gibi bir allamenin elli defa mütalaa ettiği bir risaleyi bizler ne kadar mütalaa etmeliyiz acaba?
Ölçü: Delillerle ispatlanmış sarsılmaz bir imanı elde etmenin en kısa yolu, Onuncu Söz gibi risaleleri tekrar be tekrar mütalaa etmektir. Bu şuuru elde etmenin yolu da o hakikatin derinlemesine anlaşılmasına bağlıdır. “Altını en iyi sarraflar bilir”kaidesiyle hakikatine vâkıf olmadığınız bir şeyin değerini tam anlayamazsınız. Değeri anlaşıl(a)mayan hakikate de layık-ı vechiyle ilgi gösterilmez. Bu yüzden Onuncu Sözün günümüzün teknik imkânları kullanılarak her yaştan ve seviyeden halka hitap edecek şekilde yazılı ve görsel medya araçlarıyla izah edilerek insanlara ulaştırılması gerekiyor. Tabi bu vazifeyi üstlenecek insanların bu hakikatlere vâkıf olmaları elzemdir. Günümüz şartlarında bir hakikati dünyaya yaymak sadece bir tık ötede. O keyfiyete ve kemiyete vasıl olmak duasıyla.
[1] Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 226. Altınbaşak Neşriyat.
[2] Zülfikar, 74. Altınbaşak Neşriyat.
[3] Barla Lahikası, 303. Altınbaşak Neşriyat.
ALINTIDIR
Bir yanıt yazın