Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin keyfiyet ve kemmiyet meselesine son derece önem verdiğini tarihçe-i hayatından ve Risale-i Nur’daki ifadelerden anlıyoruz. Malum olduğu üzere keyfiyet nitelik, değer, kalite anlamlarına gelirken; kemmiyet ise, nicelik ve sayıca durum anlamı taşımaktadır. Kaliteli, çağın gerektirdiği şekilde iyi yetişmiş donanımlı insana olan ihtiyaç her geçen gün artan hizmet faaliyetleri açısından açıkça görülmektedir. Bu da keyfiyet ve kemmiyet meselesini yeniden gündeme getirmektedir.
Hazret-i Üstad gerek Eski Said döneminde gerekse Yeni Said döneminde talebelerinde hep keyfiyeti ön plana çıkarmıştı. Van’da yüz elli kadar talebesiyle Horhor Medresesinde yoğun ilmi çalışmalar yapıyordu. O, medreseye talebe alırken “Ölene kadar benimle kalacaksan seni alırım” diyordu. Böylece talebeye pazara kadar değil, mezara kadar hizmet idealini aşılıyordu. Birinci Dünya Savaşının çıkmasıyla, medresede ilmi çalışmalar yanında harp sanatıyla da iştigal edilmeye başlandı. Üstad, kendisine ölümüne bağlı yüz elli neferiyle harp sahasında adeta destan yazıyordu. Gönüllü alay kumandanı olarak katıldığı her çatışmada üstün başarılar elde etmişti. Sonunda Ruslara esir düştüğünde, o kahraman talebelerinden ancak birkaç tanesi hayatta kalabilmişti. Diğerleri üstatlarına verdikleri sözün gereğini yapmış, şehit olmuşlardı. O yıllarda Üstadımız, “Elli tane talebem olsa, Akdamar Adasına gitsem, on yıl onları yetiştirsem, dünyayı fethederdim” diyordu. Bu idealini gerçekleştirmesine –maalesef- savaşlar müsaade etmedi.
Sonraki yıllarda Said Nursi Hazretlerinin sürgün hayatı başladı. Burdur, Isparta ve son olarak Barla’ya gönderildi. Burada da hep keyfiyetli talebe yetiştirmeye gayret etti. Talebede ilk aradığı şartlar sadakat, sebat, cesaret, ciddi gayretti. Talebe yetiştirmek zaman isteyen bir süreçtir. Bunun için aceleci olmamak gerekiyordu. Isparta’ya yazdığı bir mektupta şöyle diyordu: “Altı senedir Isparta’da ciddi talebelerin çıkmasına muntazırdım, bekliyordum. El-minnetü lillah, şimdi sizinle beraber birkaç tane çıkmaya başladı. Çünkü bir talebe, yüz dosta müreccahtır.”[1]
“Bazen bir adamın irşadı bin adamın irşadından evla olur” diyordu. Hasan Atıf ismindeki bir talebesi hakkında şunları söylemişti: “Risâle-i Nûr’un mesleği ise vazîfesini yapar, Cenâb-ı Hakk’ın vazîfesine karışmaz. Vazîfesi teblîğdir. Kabul ettirmek, Cenâb-ı Hakk’ın vazîfesidir. Hem kemiyete ehemmiyet verilmez. Sen o havâlîde bir tek Âtıf’ı bulsan, yüzü bulmuş gibidir. Merak etme!”[2]
Hakkı Ağabey ve Hulusi Ağabey’e yazdığı bir mektupta keyfiyet hakkında şu ifadelere yer vermişti: “İkiniz iki yüz talebeye mukabil olarak bana ihsan edilmişsiniz. Öyle ise, iki yüz talebe vazifesi görüyoruz, deyip iftihar ediniz ve şükrediniz.”[3]
Keyfiyetin zaman aldığını fakat neticede kemmiyetten daha ziyade faydalı olacağını şu şekilde izah ediyordu:
“Kemiyet keyfiyete nisbeten ehemmiyetsiz olduğundan, hâlis bir hâdim olarak,hakikat-i ihlâs ile, her şeyin fevkinde hakaik-i imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyorum. Çünkü o on adam, tam o hakikati her şeyin fevkinde gördüklerinden, sebat edip, o çekirdekler hükmünde olan kalbleri, birer ağaç olabilirler. Fakat o binler adam, dünyadan ve felsefeden gelen şüpheler vesveselerle, o kutbun derslerini, ‘Hususî makamından ve hususî hissiyatından geliyor’ nazarıyla bakıp, mağlûp olarak dağıtılabilirler.”[4]
Buraya kadar alıntıladığımız ifadelerde hep keyfiyet üzerinde durulduğunu görüyoruz. Hazret-i Üstadın da hayatı boyunca keyfiyetli talebe yetiştirmeye azami gayret gösterdiğini biliyoruz. Hatta bunu daha sistematik bir şekilde yapabilmek için hayatı boyunca “Medresetü’z-Zehra” projesi için çalıştığını da gayet iyi biliyoruz. Üstadın zamanında bu ideali gerçekleştirmesine engel çoktu. Fakat ondan sonraki dönemlerde bu engeller bir bir ortadan kalktı. Hatta şu an devlet desteği almak bile mümkün. Peki, eksik olan ne? Niçin bu ideal gerçekleşmiyor? Bunun sorgulanması gerekiyor.
Yukarıdaki ifadelerden çıkardığımız hizmet ölçülerini ve bu soruların cevabını da inşallah gelecek sayıda bulacaksınız.
ALINTIDIR
[1] Barla Lahikası,
[2] Kastamonu Lahikası,
[3] Barla Lahikası,
[4] Emirdağ Lahikası,
Bir yanıt yazın