Nübüvvet, dünya tarihinde insanın yaratılışı kadar eskidir. İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem ile başlayan peygamberlik silsilesinin en son ve en nuranî halkasını Fahr-i Âlem ve Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.) Efendimiz oluşturmuş ve Hatem-ü’l-Enbiyâ (nebîlerin sonuncusu) unvanını almıştır. Saadet-i ebediyenin muhbiri ve müjdecisi olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselam’ın peygamberliğini ispat eden deliller had ve hesaba gelmez. Denizden bir damla kabilinden O Zat (asm)’ın sıdkına ve nübüvvetine gayet kuvvetli birer şehadet hükmünde sekiz hâleti zikrederiz. Şöyle ki:
1. Okuma – yazma öğrenmediği ve ümmî olduğu halde vahşi ve âdetlerinde mutaassıp, inatçı, muhtelif akvâmı ne çabuk ahlâk-ı İslamiye ile techîz edip bunun gibi daha birçok harika icraatı yapmasıyla on dört asrın akıl sahiplerini ve felsefecilerini hayrette bırakması emsalsiz bir hâlettir.
2. Milâdî altıncı asır sonları… Kâinatın Yaratıcısı Cenâb-ı Allah’a iman ve ibâdet yerine, kâinatta cereyan eden hadiselere ve Yüce Kudret’in eseri olan eşyaya tapılmaktaydı. Zavallı insanlık, yıldızlara, ateşe, ruhsuz ve kupkuru taş ve tahtalara “İlâh” diye secde etmekteydi. İşte böyle bir zamanda Muhammed-i Arabî (asm)’ın semavî dinlerde birinciliği kazanan bir din ile birden hem tecrübesiz hem def’aten meydana çıkması emsal kabul etmez bir hâlettir.
3. Hem sözlerinden, fiillerinden ve hallerinden çıkan İslâmiyet, her zaman milyonlarca insanın ruhlarına, nefislerine ve akıllarına terbiyekârane ders vermesi ve bu vesileyle yetiştirdiği sahâbenin medeni milletlere hoca ve muallim olması emsalsiz bir hâlettir.
4. Hem öyle bir şeriatla meydana çıkmış ki; nev-i beşerin beşten birisini âdilane kanunlarıyla on dört asır boyunca maddî ve manevî terakki içinde idare etmesi misilsiz bir hâlettir.
5. O Zât (asm), öyle bir iman ve itikatla ortaya çıkmış ki; bütün ehl-i hakîkat onun mertebe-i imanından her zaman feyiz almışlar. Ve o zat (asm)’ın “iman ve itikadı en yüksek ve en kuvvetli bir derecededir” diye ehl-i hakikatin tasdikleri ve o zamanda hadsiz muarızların ona muhalefetine karşı zerre kadar bir telaş, bir vesvese ve bir şüphe vermemesi gösteriyor ki, kuvvet-i imaniyede dahi onun misli yoktur.
6. Hem öyle bir ubûdiyet ve ibâdet gösterdi ki, ibtida ve intihayı birleştirip hiç kimseyi taklit etmeyerek ibâdetin en ince esrarını görmüş ve müraat etmiş. Yani, Peygamber (asm) ilk defa yapmış ve en güzelini yapmıştır. Bu hususta kimseyi model almadığı gibi ibâdetin en ince ayrıntılarına ve detaylarına da vâkıf olmuştur.
7. Yaratanına karşı öyle duâlar, münâcâtlar ve ricalar yapmış ki, bugüne kadar beşer tarafından yetişilememiş. Mesela, Cevşen-ül Kebîr münacatında bin bir esma-i İlahiyeyi şefaatçi yaparak Rabbini öyle bir tarzda tarif ve tavsif etmiş ki emsali yok.
8. Hem öyle bir metanetle insanları dine davet etmiş, öyle bir cesaretle risaletini tebliğ etmiş ki, kendi amcası, kavim ve kabilesi ve dünyanın büyük devletleri ile eski dinlerin etba’ları ona muarız ve düşman oldukları halde zerre kadar korkmayarak, çekinmeyerek hepsine birden meydan okuması ve başa da çıkması emsalsiz bir hâlettir.
İşte Onun sıdkına ve nübüvvetine bu harika ve emsalsiz sekiz hâlet’in tamamı gayet kuvvetli bir şehâdettir. Ve bu haletler o Zat (asm)’ın nihayet derecede ciddiyetini gösterdiği gibi hakkaniyetine ne kadar kat’i kanaati var olduğunu da ispat eder.
Bir yanıt yazın