Hazreti Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm nübüvvet (peygamberlik) dava etmiştir. Davasına delil olarak Allah kelamı Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere bin kadar mucize göstermiştir. Bütün bu mucizelerin varlığı nübüvvet davasının vukuu kadar kesindir. En inatçı kâfirler dahi mucizelerin varlığını inkâr edememişler, kendilerini ve yandaşlarını kandırmak için bu harika hadiselere ancak “sihirdir” demişlerdir.
MUCİZELER ALLAH’TAN GELİR
Her şeyi yaratan Allah’tır. Mucizeler, Cenâb-ı Hakk’ın fiilidir, hediyesidir, ihsanıdır, ikramıdır; beşerin fiili değildir. Bizim için bir rehber ve bir önder olarak seçtiği peygamberleri hiçbir zaman yalnız bırakmayan Cenab-ı Hak, inkâr edenlere karşı nübüvvet davasının ispatı için peygamberlere mucizeler ihsan etmiştir.
Mucizeler, Allah’ın kudretiyle vücuda gelmiştir. Peygamberlere tebliğ vazifesinde Allah’tan gelen manevi bir yardımdır. Örneğin, Mekkeli müşrikler bir gece Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’dan gökteki ayı iki parça etmesi halinde kendisine iman edeceklerini söylemişlerdi. Bunun üzerine Resulullah (asm), Allah’tan yardım istemiş ve bir parmağının işaretiyle ay yarılmıştır. Bu hadise şakk-ı kamer mucizesi olarak tarihe geçmiştir.
MUCİZELER ANCAK PEYGAMBERLERE MAHSUSDUR
Mucizeler, peygamberlere mahsus harikulâde olaylardır. Cenâb-ı Hak tarafından peygamberlik iddiasını fiilen tasdiktir. Örneğin, Musa Aleyhisselâm’la ilgili bir mucizeyi Kur’an-ı Kerim şöyle haber vermektedir:
“Ve bir zaman Musa (Tih Çölünde) kavmi için su istemişti de (ona): Asânla taşa vur! dedik. Bunun üzerine (taşa vurunca) ondan on iki pınar fışkırdı.” (1)
Allah nübüvvetle görevlendirdiği peygamberlerin hakkaniyetini ispatlamak amacıyla harika olaylarla onları desteklemiştir. Mesela, Hz. İbrahim kavminin tapmakta olduğu putları gizlice kırmıştı. Kavmi daha önce söylediği sözlerden zaten bu işe niyetli olduğunu bildiklerinden onu sorumlu tutmuşlar ve cezalandırmaya karar vermişlerdi. Onu, yaktıkları büyük bir ateşe atmışlardı. Fakat Allah, “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selametli ol!” emriyle onu ateşin yakmasından korumuştur.
Allah tarafından gönderilen en son peygamber Hazreti Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Peygamber Efendimiz’in en büyük mucizesi ise Kur’an’dır. Şakk-ı kamer (Ay’ın yarılması) ve mi’rac hadiseleri de onun diğer büyük mucizelerindendir. Peygamberlere has olağanüstü haller olan mucizeler Hazreti Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile sona ermiştir.
MUCİZELER SİHİR DEĞİLDİR
Firavun ve etrafındakiler Musa Aleyhisselâm’ın göstermiş olduğu mucizeleri sihir olarak nitelendirip kendi sihirbazları ile yarışmaya davet etmişlerdir. Düzenlenen bir yarışmada sihirbazlar maharetlerini sergilemişler; ip ve sopaları koşuyor gibi göstermeyi başarmışlardır. Gördüğü bu manzara karşısında içinden korkmaya başlayan Hazret-i Musa’ya Allah-ü Teâlâ korkmamasını, üstün gelecek olanın kesinlikle kendisi olduğunu bildirmiş ve ona “sağ elindekini (yere) bırak da (onların özenerek) yaptıkları şeyleri yutsun! Yaptıkları sadece bir sihirbaz hilesidir” buyurmuştur.
Hazreti Musa’nın asâsı bir ejderha olup ip ve sopaları yutunca “sihirbazlar secdeye kapanmış, biz Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik” (2) demişlerdir.
MUCİZELER HARİKADIR, HAYAL ÜRÜNÜ DEĞİLDİR
Mucizeler insanların güç yetirebileceği sıradan olaylar değildir. İslam itikadında harikulade hal veya olaylara mucize denir. Musa Aleyhisselâm hakkında Kur’an’da geçen bir başka harikulâde olay da asâsı ile denizi yarmasıdır.
Musa Aleyhisselâm, İsrailoğullarını Firavunun zulmünden kurtarmak için gizlice kaçırmış, fakat Firavun ve adamları arkalarına düşerek onlara yetişmiştir. İsrailoğulları bir ara neredeyse yakalandıklarını sanmışlardı. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, “Asânla denize vur!” diye vahyetmiş, Musa Aleyhisselâm da bu emri yerine getirince deniz yarılmış ve kavmi karşıya geçip kurtulmuştur. Firavun ve adamları ise İsrailoğullarını yakalamak düşüncesiyle denize girmiş ancak hepsi de boğulmuştur. (3)
İSLAM DÜŞMANLARININ MUCİZELERİ TASDİK ETMESİ
Kâfirler, mucizeler karşısında ancak “sihirdir” demişler fakat bu harikulade olayların meydana geldiğini inkâr edememişlerdir. Kur’an-ı Kerim bunu şöyle haber vermektedir:
“Hâlbuki (onlar ne zaman) bir mucize görseler, yüz çevirirler ve: “(Bu) süregelen bir sihirdir!” derler.” (4)
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nübüvvetini inatçı (kâfirlere) karşı ispat etmek için harikulâde işlere mazhar olur ve ihtiyaç olduğunda ara sıra mucize gösterirdi. (5)
Bazı müşriklerin Hazreti Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’a gelerek: “Sen bize Allah katından peygamber olduğuna şahitlik eden dört meleğin ellerinde bulunan bir kitap getirmedikçe sana iman etmeyiz” demeleri üzerine şu ayet nazil olmuştur: (6)
“Hem eğer sana kâğıtta (yazılı) bir kitap indirseydik de ona elleriyle dokunsalardı elbette o inkâr edenler (yine): “Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir!”derlerdi. (7)
MUCİZELERİN GÜNÜMÜZE KADAR ULAŞMASI
Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın göstermiş olduğu mucizeler, sahabe efendilerimiz tarafından nakledilmiştir. Sahabeler doğru sözlü insanlardır. Peygamberimizin en küçük bir hareketini dahi dikkatle takip edip söylediği her sözü ezberlemeye çalışmışlardır.
Buhârî, Müslim, Tirmizî gibi hadis âlimleri sahabelerden aldıkları haberleri kitaplarına yazıp bugünlere kadar ulaştırmıştır. Bu büyük İslam kahramanlarının gayet yüksek bir ahlak, takva ve doğrulukta yaşadıkları tarihçe sabittir. Sarrafın altını tanıdığı gibi sözün hadis olup olmadığını bilen ve en az yüz bin hadis ezberleyerek “el-hâfız” unvanını alan birçok hadis âliminin günümüze kadar naklettikleri mucizeler elbette kesindir.
Kaynaklar:
(1) Bakara, 60
(2) Tâhâ, 65-70
(3) Şuara, 63-66
(4) Kamer, 2
(5) Zülfikar, 19.Mektup, 6
(6) Celaleyn Şerhi, c.2, 318
(7) En’am, 7
Bir yanıt yazın