Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Harâm’dan, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya (İsrâ -gece yürüyüşü- ile) götüren (Allah, her türlü noksanlıktan) münezzehtir. (İSRÂ, 1)
Resûl-ü Ekrem’in (asm) en büyük mûcizelerinden olan Mi’râc, çok mühim hakikatleri ve müjdeleri ihtivâ eden mukaddes ve manevî bir ‘sandukça’ esasında. Şakk-ı Kamer (Ayın ikiye ayrılması), Habîbullah’ın (asm) kürre-i arz/dünya ehline gösterdiği mucize olduğu gibi, Mi’râc da semâ/gök ehline gösterdiği mucizedir. O gece Âlemlerin Rabbi, Âlemlerin Fahrı ile bizzat görüşmüş ve hürmetine yaratıldıkları Sultân-ı Levlâk’i âlemlere de göstermiş.
Yine o gece zamanın ve mekânın Rabbi tarafından zaman genişletilmiş, mekân tay ettirilmiş. Halk içinden seçilen kutlu Resûl, Mi’râc gecesi velâyetiyle halktan Hakk’a gitmiş; elinde bir ‘nûr’, bir ‘anahtar’ ve bir ‘emânet’le Hakk’tan halka risâletiyle dönmüş gelmiş. O gün bugün, Sıddîk’ler “O söylüyorsa doğrudur!” teslimiyet ve sadâkatiyle tasdik ettiler Emîn Peygamberi, neticede nûra vâsıl oldular, açılması en müşkil kapının anahtarını ellerine aldılar, en mukaddes emânetin şerefiyle serfirâz oldular; Kezzâblar ise şüphe bataklığında ve inkâr çukurunda debelenip durdular, nûrdan mahrumiyet, anahtarsız kendi daracık ve karacık mekânlarında mahpusiyet ve şerefyâb olacakları muazzez bir emânetten uzaklık onların acı âkıbeti oldu hep!
NÛR
İnsanın kâinâtın kıymetli bir meyvesi ve kâinâtın Yaratıcısı’nın nâzenin bir sevgilisi olduğunun anlaşılmasına vesile olan Mi’râc ile îmân ettiğimiz hakikatler insanlık için bir bakıma gayb olmaktan çıkmış, başta Cemâlullah olmak üzere îmân edilen tüm hakikatler insanlık nâmına, Hz. Peygamber’e âyân ve aşikâr olmuş ve gösterilmiştir. Bu hâl tüm kâinâtı mânâsızlıktan, abesiyetten, karanlıktan, başıboşluktan kurtaran en parlak bir nûr’dur. “Kim gitmiş de gelmiş? Kim görmüş?” diye kalplere üfleyen şeytan için acı bir gündür Mi’râc. Çünkü artık şeytânî rüzgarların ruhlara tesir edeceği delikler tıkanmıştır. İnsanlığın en sâdık ve musaddak ferdi “Gittim ve gördüm!” demiştir çünkü. Bizim için bundan daha parlak bir nûr, daha üstün bir saadet olamaz elbette. Mi’râc bu yönüyle îmana kuvvet veren, nifâkı ve küfrü açığa çıkaran bir tılsımdır aynı zamanda…
EMÂNET
Her insan velî nîmeti olan büyüklerinin, ihsanına mazhar olduğu sevdiklerinin arzularını, ne ile memnun olacaklarını bilmek ister. Onları memnun etmenin yolunu bulmak insan olan insan için gerçek bir saadettir. Elbette insanın mazhar olduğu tüm nimetleri ihsan eden Âlemlerin Rabbi’nin arzularını, nelerden râzı olacağını bilmek tüm saadetlerin de üzerinde bir saadettir. İşte Mi’râc ile Efendimiz, başta namaz olmak üzere İslâmiyet’in hakikatlerini ve Rabbimizin arzularını, rızasının vesilelerini ‘İlk El’den, Ezel ve Ebed Sultanı’ndan almış ve insanlığa bildirmiştir. Bundan dolayı insanlık için can kulağıyla o Kutlu Ses’i dinlemekten başka çıkar yol yoktur…
ANAHTAR
Ancak geçici bir süre sâhip olabilme imkânımız olan bir meskenin anahtarını elde etmek için ne kadar çırpınırız değil mi? Oysa dünyada hiçbir sâkin meskeninden daha çok yaşamaz. Bunun için insanın asıl çırpınması gereken ebedî meskeninin, ebedî saadetin anahtarını elde etmek olmalı. Hakk Teâlâ, Mi’râc’da Habîbi’nin eline ebedî saadetin anahtarını da vermiştir. Efendimiz, ebedî saadet yurdunun hem müjdesini hem de o yurdun anahtarını Mi’râc günü hediye olarak tüm insanlığa getirmiştir. Bizim için bundan daha büyük bir müjde daha kıymetli bir anahtar yoktur tabii ki.
Aziz sıddık kardeşlerim,
Leyle-i Mi‘rac (Mi‘rac Gecesi) ikinci bir Kadir (Gecesi) hükmündedir. Bu gece mümkün oldukça çalışmakla, kazanç birden bine çıkar.
(Şuâ‘lar)
Bir yanıt yazın