Medyumluk ve Cinni Hocalık günümüzde, bir biri içine karşışan ve aslında bir biri ile aynı gibi görünen iki kavram. En ortak özellikleri ikisininde mağnevi aleme açılır kapılar olmalarıdır. Aradaki hassas denge ise hükmeden veya edemeyen, belki de hükmedilen olmalarıdır.
Medyum, genel anlamı ile soyut alemlerle ve soyut varlıklarla iletişim kurabilen, oralarda ki yaşamsal gerçekler hakkında ki bilgileri somut aleme taşıyabilen , istiğdatları nisbetince maddeden bir nebze sıyrılıp, mağna aleminin niğmetlerinden ve sırlarından istifa edebilen kişilere verilen isimdir.
Bu ihbarat ve iletişim, medyum olan kişinin kabiliyetleriyle doğru orantılıdır. Kimisi, transa geçmek için özel bir çaba harcar ve trans halinde iken bazı sıkıntılı durumlar yaşarken,bazısı da normal insanlar la iletişim kuruyor gibi sürekli trans halindedir ve hiçbir sıkıntı çekmez. Bu kişinin mağnevi alemle olan ilişkisi ve anlaşmaları ile de doğrudan alakalıdır. Eğer maksat bazı değerlerden feragat ederek haber almak ise fazla sıkıntı çekmeye bilir. Ama maksat ve amaç, cinlerin menfaatine , inançlarına ve ideolejilerine ters düşen ve onlara zarar veren boyutlarda olursa, o zaman cinler medyum olan kişiye sıkıntı verirler. Aslında cinler kendi sırlarının açıklanmasından pek hoşlanmazlar. Bu ihbarat sadece insanlarla ilgili konular olursa, onlar için pek bir şey ifade etmez. Ama kendi yaşamsal değerlerini ve hayatlarını sıkıntıya sokacak bilgiler olursa, o zaman müdahele gelir ve engel olmak için her şeyi yaparlar. Her söyledikleri de doğru değildir.
Medyumların cinlerle konuşması lisanen olduğu gibi( lisanen derken sesli değil ama aynen lafız konuşmasıdır ve beyinledir. Bu kişi isterse dünyevi lisanla da olabilir) hissiyatla da olur. Aynen bir insanla, lisan yolu ile nasıl iletişim kurulursa ve anlaşılırsa, telepati ve hissiyatla da o derece rahat irtibat sağlanır. Yine bu da medyumların kendi özelliklerine göre değişir.
Aslında çok özel bir yetenek ve ayrıcalık olan bu istiğdatlara sahip insanlar, bu işi, insanları dolandırıp çabuk zengin olma mesleği kabul eden kişiler yüzünde değerini kaybetmiş ve şarlatan, büyücü, falcı v.s gibi basıt manalara indirgenmiştir.
Oysa insanların hafife aldıkları bu sınıf insanlar, kendilerindeki doğa üstü kabiliyetleri geliştirerek , çok ayrıcalıklı insanlar durumuna gelebilmektedirler. Burada akla gelen ilk kavram , acaba her kes medyum olabilir mi? sorusudur.
Mağnasında da ifade ettiğimiz gibi medyumluk özel istiğdatlara sahip olmak gerektirir. Medyum insanlarda ki bulunan negatif enerjiyi hissederek bu enerjiyi çıkaran veya kontrol altına alan kimsedir.Kişilerin gelecekte karşılaşabileceği olayları veya sorun ile ilgili nasıl bir yol haritası izleneceğini yaptığı bakımlarla geçmişte yaşanmış olaylarla bağdaştırarak önünü gören ve yorumlayandır.
Bu özellikler kısmen tüm insanlarda olabildiği gibi, işlevsel olarak her kesde bulunmaz. Bunların işlevsel olması için ya özel bir çalışma gereklidir veya kendiliğinden ortaya çıkmasını gerektirecek sebeplerin vuku bulması gereklidir.
Bu kendiliğinden ortaya çıkma işi, genelde doğuştan olan özelliklerdir.
Mağnevi sezgiler,duru görü yeteneği ve haberci rüyalar sezgisel kehanetler grubuna girer.Aslında her insanda sezgi gücü yani 6. his vardır. Dolayısıyla medyumluk yeteneği bulunmaktadır. Hatırlarsanız Melezler (half-demon) adlı yazımda bu özelliklere sahip olan kişiler ve oluş sebepleri hakkında bilgiler sunmuştum. İşte bu tür insanlar doğuştan, soyut alemlerle iletişim kurabilmekte ve istiğdatları gereği çok gizli sırlara vakıf olabilmektedirler.
Kimisi de sonradan bu özelliklere sahip olurlar. Buda dediğimiz gibi ya kişisel istiğdat geliştirme çalışmaları ile veya cinni veya ruhani hastalık gibi direk öbür alimin müdahelesi ile , o alemin yüksek enerjisini hissetmesi sonucu bu istiğdatların açılması ve geliştirilmesiyle olan oluşumlardır.
Bu istiğdatlar kişinin mağnevi yapılanmasına göre değişir. Yani soyut alemle olan iletişimler, hepsi için aynı değildir. Kimi göz perdesinin açılması ile direk görüntü alabilirken , parapsikoloji de buna “durugörü” adı verilir. Duru görü de kişi aniden beynine düşen ve gözlerinin önüne gelecekten gelen görüntüleri alır. Bu neredeyse bir yıldırım hızıyla gerçekleşir ve önceden biliş hasıl olur.
Diğeri sadece seslerin duyabilir, bir diğeri ise hissiyatları ile onların enerjilerini hissederek iletişim kurabilmektedir. Bu özelliklerin hepsine aynı anda sahip olan medyumlar da vardır ve bu onları daha da mükemmel kılar.
Trans ve telepati gibi isimlerle de adlandırılan bu iletişim türlerinin özü soyut alemdeki negatif enerjileri hissetme ve kendi enerjisi ile onlarla diyolog kurmak ve de onları anlaşılır duruma sokmaktır.
Hastalık sonucu açılan göz perdeleri ve işitme özellikleri veya hissetme boyutlarının, hastalık tedavi olduktan sonra sona ermesi, başka bir soru akla getiriyor. Acaba bu mağnevi istiğdatlar neden açıldıktan sonra tekrar kapanıyor ve kişi istese de bunu tekrar işlevsel duruma getiremiyor. İşte bu sorular hep o gizemli alemin sırları içersinde olan hadiselerdir.
Bu tür özelliklere sahip olan medyumlar, kişilerin geçmişteki hadiselerinde, bilinmeyenlerinden, soyut alemde karşılaştıkları olaylar ve yaşamlardan, tehlike ve tehditlerde, bire bir haber verip, eğer müdahale etme güçleri varsa müdahale edebilirler.
Burada müdahale etmekteki sırrı aslında havas ve davet ile ilgili yazılarımda açıklamıştım.
Konuyu dağıtmadan şimdilik sadece istiğdatlardan bahsedelim. Aslında çoğu kimsede bu istiğdatların olabildiğine parmak basmıştık. Sadece kişilerin bunun farkında olup olmamaları meselesi ve nasıl kullanabileceğini çözmesi gerektiği aydınlatmak gerekir.
Kendimden bazı örnekler vererek medyumların nasıl bir yaşamsal değerler içinde olduklarını açıklamaya çalışayım. Çünkü bu konuları lugatsal ve bilimsel açıklamak her zaman beni sıkmıştır. O yüzden tüm yazılarımı yaşantımı kaynak kullanarak açıklamaya çalışmışımdır. Bazı yazılarımda alıntılar yapmak zorunda kalmışsam da , bu Esma ve Sıfat ı iİahi İle olan ilgili yazılar gibi güvenilir kaynak kullanılması gerek konular olmuştur. Onlar hata kabul etmez. Tüm dualar, o kaynakları sunan değerli hocalarımıza olsun . Hepsinin ellerinden hürmetle öpüyorum.
Şimdi konuya dönelim.
Her kes çocukluğundan itibaren sıra dışı hadiseler yaşamış olabilir. Bu rüya alemlerinde daha çok ve genel olur. Aslında rüyalar o alemle irtibatta daha sorunsuz iletişimler sunar. Asıl önemli olan uyanıkken ve yaşamsal ortamda motive olmak ve bu istiğdatları geliştirmektir.
İlk kayda değer ve hatırladığım iletişimim,(Aslında ilk şaşırtıcı olay 4.5 yaşında iken olmuştu. Bir gece balkondan dışarı bakerken, gök yüzünde babamın şeklini gördüm. Aynen sarı ışık şeklinde ve bıyıklarına kadar belirgin bir surette. O sıralar babam kalp ameliyatı olmuş ve hastanede yatıyordu. Kısa bir zaman sonra babam vefat etti. Demek ki bir şekilde öleceği haber verilmiş. Ama o zaman korkup içeri kaçmıştım ve bunu kimseye söylememiştim) Kur an kursunda kalırken onları görmelerimle başladı. Şekilleri 50-60 cm boylarında , gözleri yuvarlak, çocuk görünümlü( belki de çocukları idi ) tüm bedenleri maymun gibi siyah ama kısa kıllarla kaplı çok hızlı hareket edebilen varlıklar şeklinde idi. Sabah namaza kalkamayınca seslerini duyardım. İsmimi çağırırlar veya zile basarlardı. Yani ben o sesleri duyardım. Kalktığım zaman veya kapıya baktığım zaman, ne seslenenlerin , nede zile basanların olmadığını ve sabah namazı vakti olduğunu görürdüm.O zaman bunların ne olduğu hakkında bir yorum yapamaz ve sadece Rabbim namaza kaldırdı derdim. Bazen oda içersinde lambaları yakar söndürürlerdi. Ama asla korkmazdım. Bana bir korku hissi gelmezdi. Hatta hoşuma gider di ve kimseye söylemek istemezdim. Bir daha gelmezler diye. Hatta bir gün hattı Kur an çalışması yaparken. Rahlenin altında bir el gördüm. Dikkatimi çekti ve kayboldu . Arkadaşlara sordum , sizde gördünüz mü? diye . Ama sadece gören ben idim. Hepsi hoş vakalardı.
En çok hayret ettiğim olay gece gördüğüm rüyanın, gündüz aynen vukua gelmesi olurdu. Zamanla öyle alıştım ki, artık bana eğlenceli bir oyun gibi geliyordu. Bir mekanda giderken, şimdi şu olacak derdim ve olurdu. Çünkü aynısını ve aynı olayları gece rüyamda yaşamıştım. Ama zamanla yaşlarımız ilerledikçe ve farklı boyutlarla karşılaştıkça , sadece iyilerin değil, kötülerinde bu alemde var olduklarını anladık. Demek küçükken günahımız az olacak ki, iyilerle karşılaşıyorduk. Zamanla dünyanın kesavetine daldıkça, o iyilerin yanında yaşantımızla orantılı olarak kötülerde gelmeye başladı ki bunu , verdikleri sıkıntılardan anlıyoruz. Zaten sizin iyilerden ve iyiliklerden uzaklaşmanız için her şeyi yapıyorlar.
Buralara kadar hepsi doğal gelişen hadiselerdi. Asıl bu işe merak salmam, bu işle uğraşan kişilerin bize yol göstermeleri ve istiğdatlarımızı anlamamızı sağlamaları ile oldu.
İlk tecrübem, bendeki bu hâletleri bilen bir kişinin , beni denemesi ile oldu. Bana elini tutmamı ve gözlerimi kapayarak onun düşüncelerine konsantre olmamı söyledi. Aslında maksatları define yerine bakıtmakmış, sonradan işin özünü anladım. Neyse dediklerini yaptım, Tüm hissiyatımla onunla ilk astral seyahatime çıktım. Bana dedi şu an neredeyiz, bende gittiğim yeri anlatım. Dağlık bir yer, iki dağın ortası vadi gibi, bir yerde bir mezar başındayız dedim, ve orada bu ilme aşık olduğum hadise vuku buldu. Mezar başında bir kadın , iki çocuk ağlaşıyorlardı.Mezar çok eski uygarlıklara aitti. Ölen babaları idi, bunları aynen anımsıyordum. Sanki biri bana bunları animasyonlarla anlatıyor gibi her şeyi yorumluyordum ve çok emindim. Çocuklardan biri erken biri kız idi, ama onları maddi boyutta ki insan bedeni değil de , mağnevi boyutta ki insan şeklinde fakat beyaz sis bulutu gibi saydam ışık şeklinde görüyordum. Ama çok net insan şekilleri aşikar görünüyordu. Sadece et renginde değillerdi. Diz çökmüş ağlaşıyorlardı. O an beni astral seyahata çıkaran o abide aynı şeyleri görüyormuş. Ama nasıl heycanlandım ve sevinçler içinde kaldım anlatamam. O an bu işe gönül verdim ve astral çalışmalarıma devam ettim. Tabi hep definecilere şu raya bak, buraya bak şeklinde bakım yaptırıyorlardı.Benim amacım kabiliyetlerimi geliştirmekti. Bir düz arazide transa girince yer artında yatan zatı yine beyaz bulut renginde aşikar hissedebiliyordum.Kadın veya erkek olduğuna kadar. Başının ve ayaklarının nerede olduğuna kadar. Ve kaç defa kazdılarsa orada mezar çıkardı. Ama sadece mezarda ki yatan zatı görebiliyordum. Define falan göremiyordum şükür. Belki görse idim maddiyat beni yolumdan döndürürdü.
Bir gün bir dağlık araziye götürdüler, ileriye doğru tara dediler. Araziyi hislerimle ve gözlerimle tarıyordum. Bir an yukarı tarafta bir kadın belirdi, siyah elbiseli rahibe görünümlü. Bir kapıdan dağın içerisi girdi. Sanki giriş buradan der gibi ve beni çağırır gibi. Olay gerçek gibi aşikar göründü. Birden trans tan çıktım şaşkınlıkla baktım, kadın ve kapı yok. Dedim şuradan bir rahibe girdi. Meğersem araştırdılar ki , orası zamanında kilise imiş ve toprak altında kalmış. Yine en çok beni şaşırtan bir olay şu oldu. Bir hastaya bakım yapıyoruz bir arkadaşla. Yani cinni musallatını arıyoruz. O an yan yana oturuyoruz, tam transa geçmişiz ki kafamız bir birine değmiş. Yani kafa kafaya yaslanırcasına dalmışız. O an birden uyandım ve dedim bunun musallatı şöyle bir şey , şunları şunları gördüm dedim. Oda demesin mi bende aynı rüyayı gördüm. Allah şahit o anlattıkça benim gördüğüm aynı şeyler , tamamen aynı. Sanki o rüyayı ben anlatıyorum .O an da bu işe aşık olduğum anlardandı.
Bu cinlerle iletişim olduğu gibi ruhlarla da olabiliyor. Buna da örnek şu yaşamış olduğum rüya.
Yine bana bir yere bakıttılar. Orası türbe idi. Hissettiklerimi söyledim. Akşam evde rüyamda o türbenin bulunduğu tepeye çıkmaya çalışıyorum. Ama bembeyaz elbiseli , tamamen tesettürlü bir kadın bana yukarda sürekli kayalar yuvarlıyor ve bir oraya koşuyor, bir buraya . Sürekli kayalar yuvarlıyor. Oraya çıkmama fırsat vermedi .Zaten bir kadına ait olduğu söyleniyordu. Ama emin değildik. Analdım ki rahatsız edilmek istemiyor. Yine aynı mekanların yakınına beni rüya aleminde uçan halı ile götürdüler. Yukardan bir vadiye indim . Bir mağra ve önünde akan bir su. Mağrayı, iki üç kere inip çıkarıp gösterdiler. O rüyayı oraları bilen bir arkadaşa anlattım ve aynen öyle bir yer olduğunu söyledi. Diğer bir rüyamda beni bir yere götürüp dediler, Parmakları ile gösterip, şu yamaçta hazine var dediler ve köyün adını da söylediler. Sabah kalkınca rüyadır dedim geçtim. Umursamadım. Yaklaşık 6 ay sonra yine beni oraya götürdüler . Rüyamda o gösterdiği yamaca çıkardılar ve büyük bir kaya ve kaya üzerinde ayak izleri. Ben o ayak izlerine basa basa kaynın önüne indim ve bir kapı içeri girdim. İçerde bir oda, 2 metre kadar yükseklikte ve yanda bir yuvarlak kapı şeklinde giriş, oradan yandaki odaya girdim. Bir mermerden tabut iki kapağı var ve ikisi de mermerden. Kapakları kırdım, içi komple kalp şeklinde ve sigara paketi büyüklüğünde külçe altın. Bir rüya nasıl bu kadar açık ve detaylı olur anlayamadım. Ama arazinin ve köyün adını söylediler bana , ama ben neresi olduğunu hiç bilmiyorum. Hiç gitmemiştim hayatım boyunca oraya. Ama beni bir heyacan sardı. Kimseye söylemiyorum . Yine 6 ay kadar geçti ve beni define ile uğraşan biri duymuş. Bana bir yer anlatıyor. Diyor şöyle bir arazide bir kaya buldum , şöyle şöyle şekiller var falan diye anlatırken, kendi rüyamı hatırladım. Girişi bulamamışlar, bakıcı arıyorlar. Beni götürün dedim. Gittim ki rüyada gördüğüm her şey orada. Arazi, arazideki ağaçlar, yukarıdaki patika, ve de kaya üzerindeki , rüyamda basarak ilerlediğim ayak izleri. Allah şahit her şey bire bir aynı. Ben rüyamda kapıdan girdiğim için girişi biliyorum. Vatandaşlar çok çalışmışlar. Ama fikir dahi yürütememişler. Hemen dedim giriş şurası. Oradaki kayanın üzerinde ki toprağı temizledik yukarıdan adımlar şeklinde inen tek ayak işareti o girişteki kayanın üzerinde yan yana duran çift ayak işareti halinde orada çıktı. Rüyamda girdiğim girişle o kayanın şekli aynı. Hala aklım almıyor bunca olan şeylere. Meraklanmışınızdır. Ne buldunuz diye. Kimse oraları alamadı. Çünkü jandarma öğrendi ve sit alanları çıktı oralar. Az kalsın yakalanacaklardı. Canlarını zor kurtardılar. Ondan sonrada define bakımlarını bıraktım ve sadece hasta tedavisi ile uğraştım. Bana izin yok dedim. Çünkü bir kuruş bile Rabbim bana nasip etmedi. Demek bana bu konuda izin yok dedim ve tüm ilişkimi kestim o işlerle uğraşanlarla. Zaten yaşantıları da tam islami kaidelerle bağdaşmıyordu. Belki de yanlarında bulunmamam gerekiyordu. Ama her şeyde bir hayır var. Bazı şeyleri keşfetmeme vesile oldular.
Aklıma şu geldi, acaba cinler beni bu hasta bakımından alı koymak için mi oralara yönlendiriyorlardı. Bu nu öyle yorumladım ve tüm ilgimi hasta bakımına çevirdim. Yer altına olan tek merakım kabrim ve mezarım artık. Onu da ben ölünce bir kazan bulunur nasıl olsa.
Bunun gibi bir çok hadiselerle dolu hayatımız. Hepsini yazsam roman olur.
Bunları anlatmamın sebebi medyum deyip geçtiğiniz insanların böyle harika özelliklere sahip olmalarıdır. Yani hiç hafife alınıp küçümsenecek kişiler değildirler. Ama bu işle hiç alakası olmayıp bu işe koyulan şarlatanlar yüzünden , bu isim kullanılması utanç verici bir hal aldı. Tabii buna da o şarlatanlara prim veren insanlar sebep oldu.
HOCALIK (CİNNİ HOCALIK)
Şimdi gelelim cinni hocalık tabir ettiğiniz konuya. Medyumları lugat manasını fazla kale almadan yaşamsal olarak anlatmaya çalıştım. Cinni hocalığı da biraz açmaya çalışayım. Burada medyumluk bahsinde olduğu gibi her hadisatı yazamayacağım .Çünkü bu konuların gizli kalması lazım. Kişinin özel sırlarıdır ve söylendiği zaman hikmeti bozulur. Yinede kısaca açmaya çalışacağım.
Aslında medyumlarda ki özelliklerin fazlası cinni hocalarda bulunabilir. Onların artıları ve fazlalıkları. Cinlerle irtibat harici, onlara hükmedebilmeleri ve emirleri altında kullanabilmeleridir. Bu konuda cinlerden daha üst makamlardaki ruhaniyat veya melekütten yardım alırlar veya bu konu ile ilgili hadimleri ve ayet okumalarını kullanırlar. Bana göre cinni hocalık vasfı, rukye vari okuyanlar değil de , direk ruhaniyat veya meleküt, hadim gibi yardımcı ve destekcileri kullanarak, Cinler üzerinde hükümdar olan veya müdahale tasarrufu bulunan kişilere verilmeli. Bir kere cinler ondan çok korkmalı. Ama cinlere istediğini yaptırma işi islami daireyi aşmadan ve hiçbir faraiz ve imanı unsurlardan feragat etmeden, tamamen hüküm etmekle olmalı. Yoksa cinlere istediğini yaptıran bir çok insan var ve hoca değiller. Belki çok ağır hastalar. Bu konuyu da havas-davet ilişkili yazımda işlemiştim. Bu kişiler cinlerin istediklerini yapmaları karşılığında onlardan hizmet alırlar. Burada feragat ettikleri en büyük şey imanlarıdır. Ne kadar sapıklık yaparlarsa ve günaha girerlerse , o denli mükemmel hizmet alırlar. Bunu anlamak için neticeye değil. İşlemin yapılış şekline bakılmalı. Yani, tutup bir hoca dediğiniz zat size adet kanı, kabir toprağı, domuz yağı gibi dinen caiz olmayan şeyler le , yani necasetle işlem yapıyorsa ve çok güzel neticeler alıyorsa, o zaman yorumu size bırakıyorum . Yani Dinen caiz olmayan şeyleri ulvi varlıklar yaptırmazlar. Ancak sufli varlıklar yaptırırlar. Ve onu yapana hizmet ederler. Normalde o işi, ulvilerle çalışan bir hoca yapmak istese, bırakın hizmet etmeyi, küser giderler ve kaderiyle baş başa bırakırlar. Bu konuyu yazmama bu işi yapanlar kızmasın. Ben sadece doğru olanı yazıyorum. Allah c.c , Kur anda neyi söylemiş se veya Efendimiz s.a.v bize neyin iyi ve kötü olduğunu bildirmişse onu söylüyorum. Bu yüzden bana tepki gösterenler, direk sözün sahibine göstermiş olacaklar ve onları O na havale edeceğim.
Bu hocalık çeşitli riyazetler ve davetler sonucu elde edilen imkanlarla mümkün. Yani her ben hocayım diyen hoca olamaz. Konunun detayı zaten havasla ilgili yazılarımda var. Tekrar anlatmayı gerekli görmedim. Oradan okuyunuz.