Cennetlerin isimlerini, vasıflarını ve sayılarını onlarda olan nehirleri, ağaçları, binalarının çeşitlerini, nimetlerini, hurilerini ve gılmanlarını dört madde ile açıklar.
Birinci madde ;
Cennetlerin isimlerini ve sıfatlarını ve onlarda olan nehirleri, ağaçları ve meyvelerini, yüksek şatoları ve gözalıcı elbiseleri bildirir.
Ey aziz, malum olun ki, müfessirler ve muhaddisler ittifak etmişlerdir ki: Hak Taala, arş ve kürsün altında, yedi göğün üstünde, arşın nuru ile sudan ekiz cennet yaratmıştır. Bunlar, biribirinden yüksektir. En yükseği adn cennetidir ki, Mevla’nın görülme yeridir. Birinci cennetin ismi, darülcelaldir ki, beyaz incidendir. İkinci cennetin ismi, darüsselamdır ki, kırmızı yakuttandır. Üçüncü cennetin ismi, cennetülme’vadır ki, yeşil zebercettendir. Dördüncü cennetin ismi cennetülhulddur ki, sarı mercandandır. Beşinci cennetin ismi, cennetünnaimdir ki, beyaz gümüştendir. Altıncı cennetin ismi, cennetülfirdevsdir ki, kırmızı altındandır. Yedinci cennetin ismi, cennetülkarardır ki, misktendir. Sekizinci cennetin ismi, cennetüladndir ki, terleyen incidendir. Bu adn cenneti, surlarla çevrili bir şehrin ortasındaki yüksek dağın üzerinde bulunan iç kale gibidir. Bütün cennetlerin içinde ve ortasında olduğundan, hepsine komşu, şereflendirilmiş bir mekandır; cennetlerin nehirlerinin çoğunun kaynağıdır. Burası sıddıkların, hâfızların makamıdır. Rahman’ın tecelli mahallidir.
Her cennetin bir kapısı vardır ki, uzunluğu ve genişliği yüz yıllık yoldur. Her kapı iki kanatlıdır ve tek parça sarı altındandır. Çeşitli renklerde cevherle işlenmiş ve nice bin nakış ile süslenmiştir. Birinci cennetin kapısı üzerinde: “La ilahe illallah Muhammedün resulüllah” yazılmıştır. Öteki kapıları üzerinde: “La ilahe illallah diyene azap etmem” yazılmıştır. Bütün cennetlerin toprağı misk, taşları cevher, bitkileri, zaferan çiçeklerinin renginde, kıpkırmızıdır. Binalarının bir cephesi altın, bir cephesi gümüş ve sıvası anberdendir. Sarayları terleyen incidir, köşkleri sarı yakuttur. Sarayların ve binaların kapıları hep mücevherdir. Her sarayın önünde dört nehir akar. Nehirlerden biri abıhayat, biri halis süt, biri tertemiz şarap, biri saf baldır. Nehirlerin etrafı meyveli ağaçlarla baştan aşağı bezenmiştir. Cennet ağaçlarının dalları kurumuz, yaprakları dökülüp çürümez, Meyveleri sürekli tazedir. Yedi cennetin en âlâsı olan sekizinci cennette nice akan ırmaklar daha vardır. Bunlardan biri rahmet nehridir ki, bütün cennetleri dolaşır. Suyu, hepsinden saf ve baldan tatlıdır. Rengi kardan beyazdır. Kum inciden üstündür. Cennet nehirlerinin biri dahi kevser nehridir. Hak Taala, onu, sevgili Habibi Muhammed sallallahu aleyli vesellem hazretlerine vermiştir. Nitekim ona hitap edip: “Biz sana kevseri verdik,” (108/1) buyurmuştur. O nehrin genişliği üçyüz fersah mesafedir. Onun kaynağı arşın altı olup, oradan sidreye gelir, oradan cennet-i firdevse dökülür. Öyle süratli akar ki, yaydan fırlayan ok gibi firdevs-i âlayı ve altında olan cennetleri geçerek dolaşır. Rengi sütte beyaz, tadı şekerden şirin, kokusu anberden hoştur. ondan bi kere içen bir daha susamaz. asla bir illet ve hastalık görmez. Lezzeti ebedi damağından gitmez. İlk cennetin kapısı yanında, kevser nehrinin kenarında, renkli cevherlerden kâseler vardır, sayıları yıldızlardan çoktur. Ümmetlerin haşrinden sonra, cehennem köprüsünden geçenler, Habib-i Ekrem sallallahü taala aleyhi vesellem cennete girmeden önce ümmetiyle ondan içseler gerektir. Kevser nehrinin kenarlarında, terleyen inciden ve kırmızı yakuttan daha saf yüksek ağaçlar vardır ki, dalları çeşitli sadalarla nağme ederler. Dallar üzerinde cins cins kuşlar değişik seslerle tesbih ederler. Cennet nehirlerinin biri, kâfur nehridir. Biri tesnim nehri, biri selsebil nehri, biri mühürlü rahik nehridir. Bu nehirlerden başka yüksek cennetler içinde nice bin akan nehir vardır ki, etraflarında nice yüzbin meyveli ağaçlar vardı. cennetlikler için nice ipek döşekler gibi, nice bin gözalıcı elbise vardır. Nice çeşit lezzetli yiyecekler ve tertemiz içecekler vardır ki, hesabını ancak Hak Taala bilir.
Cennetlerin genişliği, yani sekiz sûrundan her iki sûrun arası, yer ve gök arası kadar farz olunup, cennetlerin uzunluğu hudutsuz ve sınırsız sayılmıştır. Fakat cennetlerin derecelerinin tümü, altıbin altı yüz altmışyedi derece bilinmiştir; Kur’an âyetleri sayısınca hesaplanmıştır. Her iki derecenin arası, beşyüz yıllık mesafe bulunmuştur. Çünkü cennetlikler, ezberledikleri Kur’an ayetleri adedince derecelere nail olmuşlardır. O halde Kur’an hâfızları, cennetlerin en üstününü bulmuşlardır ve adın cennetinin ortasına ulaşmışlardır.
Bir yanıt yazın