Arş-ı azamın altında olan kürsü, levh-i mahfuz, kalem, sidretülmünteha, tuba ağacı, İsrafil’in uru ve ruhların berzahını bildirir.
Ey aziz, malim olsun ki, müfessirler ve muhaddisler ittifak etmişlerdir ki: Hak Taala arş-ı azamın nurundan ve onun altında, kırmızı yakut renginde arşın ayağına bitişik dört sütun üzerinde bir büyük kürsü yaratmıştır. Onun sütunları yerin derinliklerine erişmiştir. Gökler, yerler ve kaf dağı kürsünün boşluğunda, çölde bir sofra misalidir. Ama u tür benzetmelerden muart, miktarları sınırlamak değildir, büyüklüklerini anlatmaktır. Çünkü onların miktarlarını ancak onları var eden âlemin yaratıcısı bilir. Arştan murat, taht mülküdür, kürsüden murat da Allah’ın ilmidir, diye itikat edenler, hata etmişlerdir; âyet ve hadislere muhalif gitmişlerdir.
Hak Taala, arş-ı azamın altında, onun nurundan yeşil bir zebercet renginde büyük ve yeşil bir levha yaratmıştır. Etrafını kırmızı yakut renginde yer etmiştir. Zümrüt renginde bir yeşil kalem yaratmıştır ki, uzunluğu yüz yıllık mesafe gitmiştir. Onun içinde mürekkebi beyaz nur çıkardı. Çünkü Hak Taala, ona: “Ey kalem yaz!” diye nida kılmıştır. O an, bu heybetten kalem, ıstıraba gelmiştir ve gök gürültüsü sadası gibi bir sada ile tesbih edip, Hak’kın yürütmesiyle levh-i mahfuz üzerinde yürümüştür ve kıyamete dek hep olup olacakları yazmıştır. Levh-i mahfu yazıyla dolmuştur. Ondan sonra 5akan aktı kalem kurudu) tabirince, kalem kuruyup kalmıştır. iyi olan iyi, kötü olan kötü olmuştur. Lakin Hak taala, her gece ve gündüzde levh-i mahfuza üçyüzaltmış kere nazır edip, her nazarda bir nesne mahvedip yerine bi nesne koyar. Murat ettiğini işler. Nitekim: “Allah dilediği hükmü kaldırır, dilediğii de yerinde bırakır. Bütün kitapların esası onun katındadır.” (13/39) buyurmuştur Hak Taala bütün kulların işlerini levh-i mahfuza yazmıştır ki, göklerdekiler ve yerdekiler şunu bilsinler: Bütün yaratıkların hükümleri oradaki ilim üzere yürür ve ona uyar. O halde, levh-i mahfuzu ve kalemi inkar eden münafıktır.
Hak Taala arş-ı azamın altında ve onun nurundan, kürsü karşısında, cenetlerin üstünde beyaz inci benzeri bir boşluk yaratmıştır ki, bu, sidretülmünteha ve tuba ağacının asıl beslendiği yerdir. cebrail’in ve ona yakın meleklerin makamı buradadır. Hak Taala sidretülmüntehada büyük bir ağaç yaratmıştır ki, ona tuba ağacı derler. Onun aslı sarı altındandır. Dallaı kırmızı mercandandır. Yaprakları yeşil zümrüttendir. Çeşitli meyveleri şekerdendir. Sonsuz dalları, cennet köşklerine sartmıştır. Sayısız meyvelerinden, cennettekiler zevkle toplarlar. Sidretülmünteha ve arş-ı azam arasında yetmişbin perde tabakası yaratılmıştır; ta ki, sidrede olan melekler, arşın nurunun şiddetinden yanmayalar. Hak Taala arş-ı azamın altında ve onun nurundan arşın ayağına bitişik, kırmızı mercan renginde, boynuz ve kovan şeklinde, oldukça büyük ve uzun, içi boş bir nesne yaratmıştır. Onun boşluğunda birinci ve ikinci berzahı kılıp, yani insanların bedenlerine gelecek olan ruhların ve gelip gitmiş ruhların mekanı olup, göklerin ve yerlerin tabakaları yuvarlak ekmekler gibi onda düzülüp, o, onlara dokunmaksızın hepsini kuşatmıştır. Bu kuşatıcı boşluk, İsrafil’in surudur. Onun iç düzeyi, bal kovanındaki mumun yüzündeki gözenekler gibi göz göz olup, ilk berzah aleminde, bedenlere gidecek ruhlar için, ikinci berzahta bedenlerden çıkıp haşrı bekleyen ruhlar için o yüzeyin gözenekleri mesken ve sığınak olmuştur. Ruhlar, o çukurcuklarda, mertebelerine göre kıyamete kadar yuva ve makam tutup, her biri kendi makamında ikamet kılmıştır.
Bir yanıt yazın