Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrâîl’e ve Mîkâîl’e düşman ise, şübhesiz Allah da o kâfirlerin düşmanıdır.(3)
(3) “Hılkat-i kâinâtın (kâinâtın yaratılışının) en ehemmiyetli netîcesi olan insanlarla münâsebât-ı Rabbâniyeyi (insanlar ile Allah arasındaki münâsebetleri) tebliğ ve izhâr eden (bildiren ve açıklayan) Cebrâîl Aleyhisselâm ve zîhayat (canlılar) âleminde en haşmetli ve en dehşetli olan diriltmek ve hayat vermek ve ölümle terhîs etmekteki Hâlık’a (yaratıcıya) mahsûs olan icrâat-ı İlâhiyeyi yalnız temsîl edip ubûdiyetkârâne (kulluk yaparak) nezâret eden İsrâfîl Aleyhisselâm ve Azrâîl Aleyhisselâm; ve hayat dâiresinde rahmetin en cem‘iyetli, en geniş, en zevkli olan rızıktaki ihsânât-ı Rahmâniyeye nezâretle (Rahmân olan Allah’ın ihsanlarına bakmakla) berâber, şuûrsuz şükürleri şuûr ile temsîl eden Mîkâîl Aleyhisselâm gibi meleklerin pek acîb mâhiyette olarak bulunmaları ve vücûdları ve ruhların bekāları (ölümsüzlüğü), saltanat ve haşmet-i rubûbiyetin muktezâsıdır (Allah’ın kâinâtı idâresinde görünen saltanat ve haşmetinin gereğidir).” (Asâ-yı Mûsâ, 11. Mes’ele, 69)