İşte onlar, âhiret karşılığında dünya hayâtını satın alanlardır.(2) Bu yüzden onlardan azab hafifletilmez ve onlar (o gün) yardım olunmazlar.
(2) “Dünya mâdem fânîdir! Hem mâdem ömür kısadır! Hem mâdem gāyet lüzumlu vazîfeler çoktur! Hem mâdem hayât-ı ebediye burada kazanılacaktır! Hem mâdem dünya sâhibsiz değil! Hem mâdem şu misâfirhâne-i dünyanın gāyet Hakîm ve Kerîm bir Müdebbiri (idârecisi) var! Hem mâdem ne iyilik ne fenâlık, cezâsız (karşılıksız) kalmayacaktır! Hem mâdem لَايُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهاَ [Allah, kimseyi gücünün yetmeyeceği bir şeyle mükellef tutmaz] sırrınca teklîf-i mâlâyutâk (gücün yetmediği teklif) yoktur! Hem mâdem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır (tercîh edilir)! Hem mâdem dünyevî dostlar ve rütbeler, kabir kapısına kadardır! Elbette en bahtiyâr odur ki; dünya için âhiretini unutmasın, âhiretini dünyaya fedâ etmesin, hayât-ı ebediyesini hayât-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni (faydasız) şeylerle ömrünü telefetmesin; kendini misâfir telakkî edip (kabûl edip) misâfirhâne sâhibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açsın saâdet-i ebediyeye (Cennete) girsin!” (Mektûbât, 16. Mektûb)
Bir yanıt yazın