Bir kabahat ne kadar büyük olursa olsun itiraf edilmesi onu işleyene karşı merhamet nazarının uyanmasına sebebiyet verir. İnsan ilişkilerinde bu durum o kadar kıymetli bir davranıştır ki, adalet kavramında da yerini alır ve her zaman suçun itiraf edilmesi adli makamlarca suçlu lehine bir davranış olarak yorumlanır.
Bu mesele bizim hanelerimizin saadetleri olan evlatlarımızla da çokça yaşadığımız bir meseledir. Evlatların bazı küçük kusurlarına hiddetle sinirlenip “kim yaptı” dediğimiz de bize cevaben açıkça “suç bende” dediklerinde bizdeki hiddet gider, yerine şefkat gelir. Zira bir itiraf söz konusudur ve bu da erdemli bir davranıştır.
İşte Rabbimiz de biz kullarına karşı nihayetsiz şefkatlidir. Yeter ki yaptığımız hataları ve kusurları idrak edip onun dergâhına itiraf edelim. İşte o zaman “Bana arz dolusu hata ile gelsen, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım1” müjdesi ile karşılaşırız.
Efendimiz (asm) de istiğfarların Efendisi diye bildiğimiz “Seyyidü’l-İstiğfar” duasında bize böyle dua etmeyi tavsiye ediyor.
“Üzerime olan nimetini kabul ediyor ve günahlarımı itiraf ediyorum”.
Hem tevbe öyle bir hakikattir ki Cenâb-ı Hakk’ın varlığına, büyüklüğüne apaçık bir delildir. Ancak ve ancak O’nun (cc) günahları af edebileceğini bilerek günahları itiraf edip tevbe etmek Allah’a (cc) ve Resulüne (asm) iman eden bir mü’min için ne kadar izzetli ve şereflidir. Bir ciheti de bu olmalıdır ki sevgili Peygamberimiz (asm) “Ey insanlar! Rabbinize tevbe edin. Allah’a kasem olsun, ben, Rabbim Tebârek ve Teâlâ Hazretlerine günde yüz kere tevbe ederim2” buyuruyor. Efendimizin ifade şekli çok anlamlıdır “Rabbim Tebârek ve Teâlâ Hazretlerine” diye ifade buyurmuş, sanki bu tevbelerden ne kadar mutluluk duyduğunu ifade eder gibi.
Önemli bir konu da itirafdan sonra bir daha günaha dönmeme konusundaki istikrardır. Zira izzetli bir Müslümana yakışan odur ki, Allah’a söz verdikten sonra sözünü tutsun ve istikrar göstersin.
Yoksa bu kadar kıymetli olan tevbe ibadeti ciddiyetten uzaklaşır. İtiraf ile Cenâb-ı Hakk’ın dergâhında elde edilen güzellik, sürekli günahların tekrar edilmesiyle kaybedilebilir.
• Günâhlara tevbe etmeyi geciktirmenin, Allahü Teâlâ’ya karşı mağrûr olmak, kibirli olmak anlamına geleceğini idrak ederek3,
• Günahlarımıza tevbe etmememizin, işlediğimiz günahlardan daha büyük bir günah olduğunu bilerek4,
• Tevbe, istiğfarın bir hazine olduğunu unutmayarak5,
Rabbimizle dertleşerek, itiraflarımızı arz ederek, ıssız gecelerimiz ve kimsesiz saatlerimizi tevbelerle süslemeliyiz.
Sevgili Üstadımızın bizlere esaslı bir nasihati ile bitirelim.
Bizler lâyık-ı vechile (hakkını vererek) eda-yı ibâdette (ibâdetlerimizi yerine getirmekte) aczimizi itiraf ederek istiğfar ile tazarru ile (tevazuu göstererek), merhamet-i İlahîye dehalet ediyoruz (Allah’ın merhametine sığınıyoruz). Aczimiz, kusurumu zun af olunması ve kasır (kusurlu, eksik) amellerimizin kabul olunması için bir vesilemiz olur inşallah6.
İtiraf ve istikrar ile daima istiğfar da kalınız.
1. İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 11/537-538.
2. İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 7/124.
3. İslâm Kültürü Ansiklopedisi, 3. cilt, İstiğfar-tevbe bahsi.
Ehl-i beytten ve meşhûr velîlerden İmâm-ı Câfer-i Sâdık (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Günâhlara tevbe etmeyi geciktirmek, Allahü Teâlâ’ya karşı mağrûr olmak, kibirli olmaktır.”
4. İslâm Kültürü Ansiklopedisi, 3. cilt, İstiğfar-tevbe bahsi.
Büyük velîlerden Ebû Câfer bin Sinan (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Bir kimsenin işlediği günahlara tevbe etmemesi, o günahı işlemesinden daha kötüdür.”
5. İslâm Kültürü Ansiklopedisi, 3. cilt, İstiğfar-tevbe bahsi.
Horasan’ın büyük velîlerinden Ahmed Nâmıkî Câmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri buyurdular ki: TEVBE BİR HAZÎNEDİR
6. NURSİ, Said (Bediüzzaman), Risâle-i Nur Külliyatı, Nurun ilk kapısı, sayfa 162.
Bir yanıt yazın