Zaman-ı istikbalde bekliyorken bizleri, Regâip ve Miraç’ın burçlarıyla yükselip rahmet ve mağfiret iklimine geliyoruz, “Ramazan”.
Şeytanları zincirlerle denizlere gömerken, ruh ve kalpleri esâretten kurtarıp, mânevî ummanına daldırırsın” Ramazan”.
Benlik davasıyla; “sen, sensin” “ben,benim” derken nefis Rabbine, vazgeçiyor davasından sende sırra erince. Ben âcizim, sen Rabbimsin dedirtir nefislere. Çelikten,demirden zannederken kendini… “Meğer etten kemiktenmişim, dağılmaya bozulmaya müsâidmiş bedenim” diye idrak ettirirsin oruçluya “Ramazan”.
Mukaddes şeylere lâkayd kalan nefisler, kendinden bir fayda olmayınca kendine; vücudunu inşa eden kudret âhir olunca, gafletin kalın perdesinden sıyırıp, hevadan hüdaya döndürüyor “Ramazan”.
İster padişah ol istersen de bir miskin, kâinat Sultanına itaatli askersin. Sultanlar Sultanının aç emrini duymadan el uzatamaz kimse padişah emr etse de. En güçlüye bile der : “Senin zannediyorsun, fakat sofrandaki fakirden önce yiyemiyorsun, mülk Allah’ındır” diyerek ilan eder “Ramazan”.
Kâinat Padişahı cülus-u Hümayun’da, iltiması vardır bu ay mü’minlere lütufla.
Kalplerimiz hakîkat arşına yükselirken, dizginlenmeyen nefis helali terk ederken. Son bulmayan istekler kanâatle süslenir, nefisler karar bulur limanında “Ramazan”.
Bu ayın hürmetine umre bile hac gibi, âlemlerin Efendisi (asm) sana arkadaş olur. Sevabı Allah’tan umularak kılınan terâvihle dökülür tüm günahlar. Tekbir sedalarıyla coşup taşar gönüller. Her ibâdet en ulvî mertebede yaşanır, iman sızıntısını derya yapar “Ramazan”.
İlk gecende, mesire rüzgârıyla sallanır cennetin ağaçları, dalları, köşklerin halkaları, sanki o hoş sedayla çağırır mü’minleri “az sabredin bitecek dünyanın meşakkati” ve “nefsini, şehvetini benim için bırakanın mükâfatı ancak bana âittir” diyen o ulvî vaatleri müjdeliyor “Ramazan”.
Birlik ruhu canlanır, davetler hazırlanır, üç nesli bir zamanda birleştirir iftarlar.
Dededen torunlara bir miras aktarılır. Huzur dolu sohbetlerin, eski hikâyelerin canlandığı bir zaman dilimidir Ramazan”.
Seher vaktin lâhutî, güllerin Muhammedi, bülbülün hoş nameli. Ehl-i sıyam kıyam eder uykusundan sahura, Ya bir
tatlı tıkırtı ya da bir davulunla. O vaktin lezzetini tattırırsın “Ramazan”.
Kapıcı konumundan terfi eder dilimiz, benzersiz nimetlerin bir müfettişi olur. Hakkı söyler özüyle, ya da susar büsbütün. Gıybet ve boş sözler mânâsını yitirir, ya istiğfardır işi ya da kelamı Kur’ân. Gözler bal arısı gibi konar
güzelliklere, ruha pencere olur koşmaz nefsin peşinde. Muhasebe şiddetli bahaneler anlamsız, Sermayesi naks ve
kusur olur benliğin. Haşyetullahla hikmet dolar kalplere, hatasını gören kişi hayrı bulur o vakit. Tüm azalar oruç tutar himâyenle “Ramazan”.
Tüm zerreler kalemdir oruçlu bir bedende yazar kasidesini. Tüm âzalar “Ya Rezzak ya Rahim ya Müheymin”
diyorlar kendi lisanlarınca. “Varlığımız sendendir, senin kayyumiyetinledir” mührünü vuruyorlar. Kalp ve lâtifelerin
mide esâreti bitince kalbin “hu hu” sesleri vücutta yankılanır. Melekiyyet hâline büründürür kulları, rahmetin nazarını celb ettirir “Ramazan”.
Rabbim O hak Nebiye ilk Hira mağarasında senin bulunduğu bu kutsî vakitlerde nâzil eylemiş ezelî kelâmını. Ve
şimdi tüm hâfızlar yeni nâzil olur gibi tekrar edip gönülden, bir mescide çevirmişler bütün zemin yüzünü. Bu niyazlar bir dil olup mabetlerse bir ağız, dünya bir baş olarak senelik secdesini tamamlar kâinatta. Arş ehli buna hayran, Saf saf nâzil olurlar dünyanın semasına. Selam olsun diyerek selamlarlar bizleri, bin aydan hayırlı o Kâdir Gecesi’nde. İşte arz ehlinin üstünlüğü bundandır. Âdeme meleklerin secdesi bu sırdandır.
Mânevî bir baharsın, en güzel tohumları bağrında saklayarak mümbit yağmurlarınla beslersin amelleri. Hasat yeri
mahşerde bire bin ihsan edip dostlarını da mahzun bırakmazsın “Ramazan”.
Bizden râzı olarak, bir dahaki seneye intizar eyle bizi şehr-i sultan “Ramazan”.
Bir yanıt yazın