Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde sened yok ki, ona mâliksin. Öyle ise hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil. Lâakal günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikî istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye (âhiret sandığı) olan bir mescide veya bir seccadeye at. [Devamını oku…]
Mi’râc’la gelen nûr, emânet ve anahtar
Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Harâm’dan, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya (İsrâ -gece yürüyüşü- ile) götüren (Allah, her türlü noksanlıktan) münezzehtir. (İSRÂ, 1)
Resûl-ü Ekrem’in (asm) en büyük mûcizelerinden olan Mi’râc, çok mühim hakikatleri ve müjdeleri ihtivâ eden mukaddes ve manevî bir ‘sandukça’ esasında. Şakk-ı Kamer (Ayın ikiye ayrılması), Habîbullah’ın (asm) kürre-i arz/dünya ehline gösterdiği mucize olduğu gibi, Mi’râc da semâ/gök ehline gösterdiği mucizedir. O gece Âlemlerin Rabbi, Âlemlerin Fahrı ile bizzat görüşmüş ve hürmetine yaratıldıkları Sultân-ı Levlâk’i âlemlere de göstermiş.
“Sizin için Allah’tan başka bir dost ve yardımcı yoktur!”
Malumdur ki, İslâmiyet’e göre iki daire vardır. Birisi itikat dairesidir ki, her şeyi Cenâb-ı Hakk’tan bilmektir. Yani Allah’ın icadatında ve terbiye ediciliğinde şeriki ve ortağı olmadığı gibi, icraatında ve işlerinde dahi ortağı olamaz. Evet, âlemde hakiki tesir yalnız O’nundur; kâinatta hiçbir varlığın ve sebebin zerre kadar tesiri yoktur. Nasıl ki güneşe karşı tutulan bir ayna, kendi kabiliyetine göre güneşin suretini içine alır, ışığını karşıya yansıtır. Hiçbir zaman o ayna, karşıya yansıttığı ışığın zerresine bile sahip olamaz. Belki o ışığın asıl kaynağı ve sahibi güneştir. Aynen öyle de bütün sebepler vasıtasıyla bize gelen her şeyin asıl kaynağı ve hakiki sahibi Cenâb-ı Hakk’tır. Sebepler ancak birer aynadır; o yaptıkları işlerin bir cüz’üne bile sahip olamazlar. [Devamını oku…]