Evet, Âl-i Beytin efrâdı ise, itikâd ve îman husûsunda sâirlerden çok ileri olmasa da, yine teslîm ve iltizâm ve tarafgirlikte çok ileridedirler. Çünkü İslâmiyet’e fıtraten ve neslen ve cibilliyeten taraftardırlar. Cibillî taraftarlık zaîf de olsa, şansız da olsa, hattâ haksız da olsa, bırakılmaz.
Nerede kaldı ki, gâyet kuvvetli gâyet hakîkatli gâyet şanlı bütün silsile-i ecdâdı bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını fedâ ettikleri bir hakîkate taraftarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu, bilbedâhe hisseden bir zât, hiç taraftarlığı bırakır mı? [Devamını oku…]
Cennetin anahtarı: Kelime-i Tevhid
İnsanların sanal kimlikler, kartlar ve imzalar kullandığı bir çağda yaşıyoruz. Kişiler sadece kendilerine âit şifreler ve anahtarlarla kendi özel dünyalarında işlerini halledebilmektedirler. Geliştirilen sistemler mutlak uyum gerektiren sistemler olduğundan, eksik olan şifreler, anahtarlar gerçek ve sanal kapıların açılmasını engeller ve açma denemelerini neticesiz bırakır. [Devamını oku…]
Allah’ı bilmek varlığını bilmenin gayrıdır
“(O), hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet verilirse, artık şüphesiz (ona) pek çok hayır verilmiş demektir.” (Bakara, 269)
Muhyiddin Arabî Hazretleri Fahreddin Razî Hazretlerine bir mektup yazarak:
“Allah’ı bilmek varlığını bilmenin gayrıdır” demiş. Yani meselâ, “İstanbul’u kim fethetti?” diye sorulsa hemen Fatih Sultan Mehmed denilir. Fakat “O’nu tanır mısınız, nasıl bir insandır?” diye sorulsa belki çok kimse bunu bilemez. Yine “Başbakan kimdir?” diye sorulsa hemen “Filan kişidir” denilir. Peki, “Kendisini tanır mısınız?” diye sorulsa yakından tanımayanlar fazla tanımadıklarını söylerler. Yani bilmek ayrıdır, tanımak ayrıdır. [Devamını oku…]
- « Önceki Sayfa
- 1
- …
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- …
- 137
- Sonraki Sayfa »