1. BELÂGAT: Sözlükte, varmak ve hedefe ulaşmak, idrak etti, kâfi geldi, te’kidde son hadde vardı mânâsına gelir. Her şeyden önce maâni, beyân, bedi’ ve bunlarla ilgili diğer bütün özellikleri içine
alan bir ilmin adıdır.
Istılah olarak belâgat: Muktezâ-yı hale uygun söz söylemeye denir.
2. FESÂHAT: Sözlükte; açık olma ve ortaya koyma mânâlarına gelir.
Istılah olarak fesâhat: Sözün ses ve mânâ kusurlarından arınmış olarak, rahat telaffuz edilen, tanzîmi mükemmel olan, mânâsı kolay anlaşılan, tatlı ve akıcı olan sözdür. Fesahat, kelimede, kelâmda ve mütekellimde bulunan bir vasıftır.
3. İ’CÂZ: Sözlükte, bir konuda başkakalarının acziyetini ispat etmektir.
Istılah olarak i’câz: Bir kelâmın belalâgatta insan gücünden dışarı çıkıp kişiyi muhalefette veya benzerini meydana getitirmekte âciz kalmak mertebesine düşürmemesidir.
4. NAZM: Sözlükte; dizmek, incileri ipe dizmek mânâlarına gelir.
Istılah olarak nazm: Nazm, ancak kelâmını nahiv ilminin gerektirdiği biçimde ortaya koymak, söz konusu ilmin kânun ve usullerine uygun davranmak, belirlediği metotları bilip onlardan sapmamak, çizdiği prensipleri gözetip onlardan hiçbirini ihlâl etmemektir. İstiâre, kinâye, temsîl ve bütün çeşitleriyle mecaz, nazmın gereklerindendir.
5. ÎCÂZ: Sözlükte, işi çabuk yapmak, sözü kısa kesmek, özetlemek gibi mânâlara gelir.
Istılah olarak îcâz: Maksadı açık ve net bir şekilde ifade etmek suretiyle, az kelimelerle çok mânâları anlatmaya denir.
6. BEDÂAT: Sözlükte; acîp ve garib olma, yeni zuhur etme, hayret verici mânâlarına gelir.
Istılah olarak bedâaat: Üslûbun hem garip, hem bedî’, hem acip, hem iknâ edici ve hiçbir şeyi, hiçbir
kimseyi taklit etmemiş olmasıdır.
7. BERÂAT: Sözlükte; ilim ve şecâatte kendi benzerlerinden üstün olma, her vasıfta tam ve kâmil olma mânâlarına gelir.
Istılah olarak berâat: Rağbetlendirmeme ve sakındırma, methetme ve kötülememe, ispat ve irşad, delil göstererek ve ispat ederek gâlip gelme ve anlatma gibi kelâma ait bütün kısımları ve hitâbın bütün tabakalarını içine alan beyânın haşmetine, sağlamlığına ve üstünlüğüne denir.
8. CEZÂLET: Sözlükte; rekik (tutukluk kusuru) olmayıp doğru dürüst olma, akıllılık, büyük mânâlarına gelir.
Istılahta cezâlet: söylenişte tatlılığı bulunan veya heybet, ululuk, çarpışma, korkutma,
9. ÜSLÛB: Bir kelâmın kalıbı ve sûretine denir. Veya sözden kast edilen gayeyi elde etmeye en yakın ve dinleyiciler üzerinde en etkili olan bir şekil üzerinde dizilen kelimelere, dökülen mânâya denir.
10. MEÂNİ: Mânânın görevi karşısında ifadenin şekillendirilmesidir. Belâgatın mühim dallarından biridir. Sözün yerinde kullanılması ve halin gereğine göre uğrayacağı değişiklikler, bu ilme konu olmuştur.
11. İLM-İ BEYAN (FENN-İ BEYYAN),
BEYAN: Sözlükte ortaya koymamak, açık-seçik olmak, açıklamak anlaşılır hale getirmek gibi mânâlara gelir.
Istılah olarak ise: Bir lâfzın mânâyla olan münâsebetini ve bir mânâyı farklı söz ve usullerle anlatmayı öğreten, belirli usul ve kuralları olan bir ilimdir. Belâgat ilmini meydana getiren üç ilim dalından birisidir. İfadenin açıklık derecesi; o ifadenin hakikat, mecaz, teşbih, kinâye ve istiâre olmasına göre değişir. İlm-i beyan, bu ifade tarzlarından hangisinin daha beliğ olduğunu inceler.
12. TEŞBİH: Lügatte, ‘benzetme’ demektir. Beyan mefhûmu olarak ise; belirli bir maksat için bir edat ile aralarındaki ortak nitelikten dolayı bir şeyi başka bir şeye benzetmektir.
13. BEDİ’ İLMİ: Bir belagat mefhh’umu olarak: Mukteza-yı hale uygun sözlerin lâfız bakımından kusursuz, mânâ yönünden ma’kul ve aynı zamanda bir ahenge sahip olmasının usul ve kaidelerini inceleyen ilme denir. Veya kelâmın lâfız ve mânâlarının güzelleştirme yollarına ait bilgileri inceleyen bir ilimdir.
Bir yanıt yazın