İnsanların uykuda olduğu, gecenin karanlığa büründüğü, hayvanların yuvalarına çekildiği, sessizliğin hâkim olduğu, rahmet meleklerinin ibâdet edenlerin üzerine ve hânelerine Allah’ın rahmetini saçtığı bir anda, kabirde aydınlık ve nefes olacak teheccüdü kılmak ne kadar kıymetlidir.
Nice asırlar vardır ki, onlara gaflet asırları denir. Bu asırlar, zamanın boşa harcandığı, insanların kendilerini insanlık ve kulluk mertebesine çıkaracak ulvî hissiyatları ile değil de sefahati netice veren süflî hissiyatları ile yaşadıkları zaman dilimleridir.
Yaşadığımız, zamanın su gibi harcandığı şu asır da onlardan biridir.
Evliyânın büyüklerinden Cüneyd-i Bağdadî Rahmetullahi aleyh, “Allahu Teâlâ her şeyi kıymetli yaratmıştır, ama bir şeyi en kıymetli yaratmıştır. O da vakittir. Vakit zayi olursa tekrar elde edilmesi mümkün değildir.”1 Buyurarak vaktin kıymetine ve değerlendirilmesi hususuna dikkati çekiyor.
Gaflet asırlarını gaflette olmayan hüşyar (uyanık) insanlar ayakta tutmuş, uyuyan asırları uyandırmışlar, asırlar unutulmuş onlar bugün dahi hatırlanmışlardır. İşte bu insanların en önemli özelliklerinden biri de gündüz hayatlarında “âhyâr” (hayırlılar) oldukları gibi geceleyin herkes gaflette iken de “hüşyar” (uyanık) olmalarıdır. Gecenin gafletini uykudan uyandırmak, herkes uykuda ve sessizken mahlûkatın kendilerine özel, hâl dilleriyle yaptıkları tesbihlere eşlik etmek; işte bu hâl onların Rabbi’nin muradıdır.
Babası da kendisi gibi İsrâiloğulları âlimlerinden olan Abdullah İbn-i Selam (ra) Müslüman olduğu anı şöyle anlatıyor: “Resûlullah’ı görmek için bulunduğu yere gittim. Daha ilk gördüğümde kendi kendime, ‘Bu güzel yüzün sahibi yalan söyleyemez!’ dedim. Resûlullah insanlar arasına oturmuş, onlara nasihat ediyordu. İlk işittiğim hâdîs-i şerif şuydu: ‘Selâmı aranızda yayınız, aç kimseleri doyurunuz, sıla-i rahim yapınız, yakın akrabalarınızı ziyaret ediniz! İnsanlar uykuda iken namaz kılınız! Böylece Cennete selâmetle girersiniz.’”2
O gökyüzündeki yıldızlara benzeyen ashâbına böyle tavsiyelerde bulunan pâk ve sevgili Resûl (asm), insanlar uykuda iken namaz kılmayı Rabbi’nin
وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِه نَافِلَةً لَكَ عَسى أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا
“Hem gecenin bir kısmında (uyanıp) da sana mahsus bir fazla (farz namaz) olmak üzere (Kur’ân’la) teheccüd namazı kıl. Ta ki Rabbin seni makam-ı mahmuda (övülen bir makama) ulaştırsın.”3 emriyle kendine farz edinmiş.
GECE KIYÂMI
İslâm âlimleri, “Şefaat makamı olan Makâm-ı Mahmûd’dan nasip ve pay almak isteyenler, teheccüd namazını hiç kaçırmasınlar” diye ittifakla buyurmaktadırlar. “Nebiyy-i Zîşan’ın (a.s.m.) Makâm-ı Mahmud’u ki İlâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzi’ edilen (dağıtılan) lütuflar, feyizler, nîmetler o sofradan akıyor.”4 İşte bu sofradan layığı ile istifade etmenin bir yolu da “kıyamül-leyl” yani gece kıyamı/namazıdır. Gördüğü bir rüyayı ablası vasıtasıyla Peygamber Efendimize (asm) tabir ettiren Hz. Abdullah İbn-i Ömer için Resûlullah, “Abdullah iyi bir insan, bir de gece namazı kılsa”2 sözleri ile gece namazının ehemmiyetini ifade etmiştir.
Hz. Bilal (ra) Efendimizden şöyle rivayet ediyor: “Size gece kalkmayı tavsiye ederim. Çünkü o (gece namazı) geçmiş sâlihlerin âdetidir. Gece namazı, Rabbinize yaklaşmaktır. Kötülüklerin kefâreti, günahları engelleyendir ve bedenden hastalığı kovucudur.”5
Mü’minlerin annesi Hz. Âişe’den rivâyet olunduğuna göre, Sıddîka Hazretleri demiştir ki: “Bir akşam Nebî sallallâhu aleyhi ve selem, benim odamda teheccüd namazı kıldı. Bu sırada Mescid’de namaz kılmakta olan Abbâd İbn-i Bişr’in sesini işitti de: Yâ Âişe! Şu ses Abbâd’ın sesi midir? diye sordu. Evet, onun sesidir, dedim. Resûlullah: Yâ Râb, Abbâd’ı rahmetine mazhar eyle! diye duâ buyurdu.”6
Yine Resûlullah Efendimiz’e ashâbının büyüklerinden Hz. Muaz Bin Cebel (ra), “Duâ ne zaman kabûl olunur?” diye sorduklarında, “İnsanlar gaflette oldukları zaman, sen, Allahu Teâlâ’ya dön ve ondan ne dilersen o zaman iste! İşte o zaman duâlar makbûldür”2 diye buyurmuştur.
Kur’ân-ı Kerîm, o vakitleri Resûlullah Efendimiz’e şöyle tarif eder: “Ey örtünen! (Peygamber). Gecenin birazı hariç olmak üzere geceleyin kalk (namaz kıl) (…) Çünkü gece kalkışı hem daha etkili, hem de söz bakımından daha sağlamdır. Çünkü gündüz senin için uzun bir meşguliyet vardır. Rabbinin adını an ve bütün gönlünle ona yönel.”7
İşte gece namazı öyle ehemmiyetli bir ibâdettir ki içinde kulluğun en üst mertebelerinin numûneleri bulunur. Duâlarının kabul olunmasını, peygamberleri ile ebedî beraber olmayı, herkesin Rabbinden gafil olduğu bir zamanda gafleti ikaz edip yüzlerini Rablerine dönmeyi isteyenler için hususi vakitleridir o vakitler. Sadece rızâ-i İlâhî, kabûl-i Rabbânî ve iltifât-ı Rahmânî arayanların ibâdetidir gece kıyamı/namazı.
İnsanların uykuda olduğu, gecenin karanlığa büründüğü, hayvanların yuvalarına çekildiği, sessizliğin hâkim olduğu, rahmet meleklerinin ibâdet edenlerin üzerine ve hânelerine Allah’ın rahmetini saçtığı bir anda, kabirde aydınlık ve nefes olacak teheccüdü kılmak ne kadar kıymetlidir. Pek çok İslâm âlimi gibi Bedîüzzaman Hazretleri de gece namazını şu cümlelerle tavsiye eder: “Gece vakti ise, hem kışı, hem kabri, hem âlem-i Berzahı ifham ile ruh-ı beşer rahmet-i Rahman’a ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır. Ve gecede teheccüd ise, kabir gecesinde ve Berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık olduğunu bildirir, ikaz eder ve bütün bu inkılâba içinde Cenâb-ı Mün’im-i Hakîkî’nin nihayetsiz nimetlerini ihtar ile ne derece hamd ü senâya müstehak olduğunu ilân eder”8
Teheccüd namazını kılmak ve alışkanlık haline getirmek noktasında, Cenâb-ı Hak bu hususî vakitlerde bizleri hüşyar (uyanık) olan kullarından eylesin, şefaat makamı ve Rabbâni bir sofra olan Makâm-ı Mahmud’dan istifâdemizi ziyâdeleştirsin.
Kaynaklar:
1. İslâm Kültürü Ansiklopedisi 2. Hayatü’s-Sahâbe 3. İsrâ Sûresi, 79.ayet 4. Mesnevî-i Nûriye 5. Tirmizi Da’avât: 112, (3543, 3544); İbrahim Cânan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 9/302. 6. Sahih-i Buhârî, Şehâdet bahsi, 1150. 7. Müzzemmil Sûresi, 1–8.âyetler. 8. Sözler, 9. Söz
Bir yanıt yazın