Hat san’atında başlı başına bir form olan “Hilye” Hz. Peygamber (asm)’in maddî-manevî vasıflarını ifâde ile birlikte, yüksek bir grafik değeri hâizdir.
Klâsik bir formu olmakla beraber, hattatların san’ât seviyelerine, hürmet ve muhabbetlerini ifâde tarzlarına, kültürel alt yapılarına göre kompozisyonlarında değişiklikler olmuştur ve olmaktadır. Sahîh rivâyetlerle Hz. Peygamber’i (asm) anlatmak; her inananın, gönlünde tecelli eden şekliyle Peygamber (asm)’ın tasavvur edip, bağlanmasına imkân vermektedir. Bu ise, putları yıkan bir îman anlayışına elbette daha uygun gelecektir.
Lügatte “süs, zînet, cevher, yüz güzelliği, ruh güzelliği” mânâlarına gelir. Osmanlı kültüründe Resûl-i Ekrem’ in (asm) vasıflarını, bu vasıflardan bahseden kitap ve levhaları ifâde eder. Hilye, hadîs, siyer, edebiyat ve hatta konu olmuş ve pek çok eserler ortaya konulmuştur.
Hz. Ali (ra)’dan rivâyet edilen,
“Hilyemi gören beni görmüş gibidir. Beni gören insan bana muhabbetle bağlanırsa Allah ona cehennemi haram kılar; o kişi kabir azabından emîn olur, mahşer günü çıplak olarak haşredilmez”
meâlindeki hadis ve başka birkaç rivâyet hilyenin müstakil bir tür olarak gelişmesinin sebeplerinden olmuştur. Herhangi bir kaynak bulunmamakla beraber eskiden evlerde hilye-i şerîf bulundurmanın huzur ve saadete vesîle olacağına, bulunduğu evlere âfetlerin zarar veremeyeceğine inanılmıştır.
Hz. Peygamber’in hilyesi hakkındaki rivâyetler hadîs kitaplarında “Sıfatu’n-nebî” ve “Fezâil” gibi başlıklar altında verilmiştir. Bu rivâyetleri hadîs kaynakları yanında çeşitli eserlerden derleyip bir arada değerlendiren ve “şemâil” adıyla bir ilim hâline getiren Tirmîzî, Kâdı Iyâz gibi müellifler ise hilye konusunu şemâil kitaplarının Resûlullâh’ın vücut yapısıyla ilgili özelliklerinin anlatıldığı “Halku Resulillâh” adlı ilk bölümünde incelemişlerdir.
İşte, Osmanlı îman ve zevki, bu gibi sağlam rivayetlerden bazılarını lâtif bir biçimde ve o erişilmez hattı ile yazıp, Resûl-i Ekrem’e (sav) yaraşır tarzda tezyin ederek, gören gözlere sunmasını bilmiştir.
Eskiden beri göğüs cebinde bir saygı nişânesi olarak taşınmak için, nesih hattı ile küçük çapta yazılan bu metin, hat san’atındaki dehâlarımızdan Hafız Osman Efendi (1642-1698) eliyle -bugünün grafikerlerini bile hayran eden- câzip bir tarzda sunulmuştur. İlk numûneleri 1090 (H. 1679–1680)’ lardan itibaren görülmeye başlayan Hilye-i Nebevî’lerde, en fazla Hz. Ali’nin (ra) rivâyeti olan metin yazıla gelmiştir.
Celî Sülüs-Sülüs, Sülüs-nesih, muhakkak-sülüs-nesih, ta’lîk, dîvânî, celî dîvânî veya birçok hattın karma olarak yazıldığı numuneler de olabilir.
Hattatlar arasında Hilye yazmak bir şeref kabûl edilmiştir. Müzehhibler de en güzel tezhîb örneklerini Hilye’lerde göstermeye gayret etmişlerdir. Hz. Peygamber’in şânına lâyık bir tarzda, bol bol sarı ve yeşil altın kullanılarak yapılan -hattâ yazıları da altın ile ‘zer-endûd usûlü’ hazırlanan- Hilye’lerin, minyatürlü numûneleri de mevcuttur.
HİLYE’NİN KISIMLARI
1- Baş makam: Buraya mutlaka Besmele yazılır.
2- Göbek: Hilye metninin büyük bir bölümü buraya sığdırılır. Dairevî olduğu gibi, beyzî (oval), murabba (dörtgen) şeklinde de tertîb edilebilir.
3- Hilâl: Sıvama altın veya altın üstüne tezyînî motiflerle kaplanan bu kısmın her Hilye’ye mutlaka yapılması şart değildir, sadece göbek olarak da bırakılabilir. Hz. Peygamber (asm), Dünya’yı nûruyla aydınlattığı için, güneş ve ay’a benzetilmiş, dolayısıyla Hilye’nin göbek kısmında güneş, bunu çepeçevre saran bölümde de hilâl teşekkül ettirilmiştir. Hilye’de tezyînât bakımından en zengin yer, hilâl’in dışında kalan ve murabba’a tamamlanan sahadır.
Bu sahaya sırasıyla ilk Dört Halîfe’nin, yâni:
4- Hz. Ebubekir,
5- Hz. Ömer,
6- Hz. Osman,
7- Hz. Ali’nin isimleri yerleştirilir. Dört Halîfe’nin makamlarına bazen Hz. Muhammed’in (s.a.v.) taşıdığı diğer dört isim de (Ahmed, Mahmûd, Hâmid, Hamîd) yazılabilir. Dört halife’den başka, Cennet’le müjdelenmiş on sahâbe’nin, yâni
aşere-i mübeşşere’nin isimlerine yer verilen Hilye’ler de mevcuttur.
8- Âyet: Buraya, Peygamberimiz ile alâkalı bir âyet konulur. En çok rastlanan, “Biz seni âlemlere ancak rahmet olsun diye gönderdik” (Enbiyâ, 107) meâlinde olanıdır.
“Hiç şüphesiz, Sen büyük bir ahlâk üzerindesin” (Kalem, 4) ve “Muhammed’in Allah Resulü olduğuna Allah’ın şehâdeti yeter” (Fetih, 28-29) âyetlerinden biri de ilk yazdığımız âyetin yerine bu kısma konulmaktadır.
9- Etek: Hilye metninin devamı ve duâ kısmına denir. En sona Hilye’yi yazan hattat da imzasını ve yazdığı tarihi ilâve eder. Etek kısmının iki tarafında kalan boşluklara (10, 11) koltuk denilir ve buralarda tezyînî motifler yer alır.
Bir yanıt yazın