İktisat, kısaca “tutum, biriktirme, her hususta îtidal üzere olma, lüzumundan fazla ve noksan sarfiyattan kaçınma” mânâsına gelmektedir.
İktisadın boyutlarından biri tutumlu olmaktır. Âyet-i kerimede meâlen şöyle buyrulmaktadır: “Hem onlar ki harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik ederler. (Harcamaları) bu (ikisi)’nin arasında orta bir yolda olur.” (Furkan, 67) Âyet-i kerimede tutumlu olma kavramının en veciz ifadesini görmekteyiz, şöyle ki: Harcamada israf yoluna girmek yasaklanmaktadır.
Zîra bu yola giren insan çok yönlü zararlara davetiye çıkarmış olmaktadır ki bunlardan birine, “Yoksa kınanmış ve pişman olmuş bir halde oturup kalırsın!” (İsrâ, 29) buyrularak dikkat çekilmiştir.
İsraf yolunda bir başka zarar, veren el olmaktan alan el durumuna düşmektir. Büyüklerden birine sorulmuş: “Efendim! Çok sayıda dilencilerle karşılaşıyoruz. Hepsini gönüllemeye kalksak zamanla biz onların durumuna düşeceğiz; bu durumda ne yapalım?” Hazret demiş ki: “Hangisi daha çok merhametinizi celbediyorsa ona verin, diğerlerini de güzel sözlerle hoşnut etmeye bakın!”
Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, hapishanede kendisine zekât verme teklifinde bulunan zengin ağalara “Gerçi param pek azdır. Fakat iktisadım var.” cevabını hatırlamaya, mezkûr zenginlerin iktisatsızlık yüzünden borçlanmak zorunda kaldıklarını, Üstadın ise kanaati sayesinde az parayla hiç kimseye muhtaç olmadan hayatını idame ettirdiğini düşünmeye her zamankinden daha çok muhtaç olduğumuzda şüphe yoktur.
Kur’ân’da cimrilik de yasaklanmıştır. Cimrilik lüzumlu olan yerde harcama yapmaktan sarf-ı nazar etmektir ki çok mezmum bir haslettir. İcap eden yerde harcama yapmaktan geri durmak, insanı hayra yönelik harcama yapmaktan alıkoyma gayesine bağlı olarak fakirlikle korkutma (Bakara, 268) gayretlerinin sonucu olarak ortaya çıkan bir kötülüktür.
Baştaki tanımda ‘itidal üzere olmak’ ifadesi var. Kur’ân ve sünnete dikkat ettiğimiz zaman insanın maddî-manevî hayatının müvâzeneli bir hayata kavuşturulmasının hedeflendiğini görmekteyiz. Mesela: “O halde yürüyüşünde mu’tedil ol; sesini de alçalt!” (Lokman, 19) âyet-i kerimesinde davranışların itidal üzere olması tavsiye edilirken, yazının başında geçen Furkan Suresi, 67 âyet-i kerimesinde harcamada orta yolun takip edilmesi emredilmektedir.
İktisadın karşılığı olan ifadeler arasında ‘lüzumundan fazla harcamamak’ ve ‘gereken yerde harcama yapmaktan imtina etmek’ ifadeleri var. Unutmamak ki ne cömertlik israftır ne de tutumlu olmak cimriliktir. Tersinden alırsak israf cömertlik olmadığı gibi cimrilik de tutumlu olmak değildir. Bu mevzûdaki hassas ölçü ve sınırları İmam-ı A’zam şu meşhur sözüyle ayrıştırmıştır: “Hayırda israf yoktur, israfta hayır yoktur.”
İktisat Risâlesi’nin başlangıç paragrafında da iktisadın bütün düsturları gâyet veciz şekilde ortaya konmaktadır. “Halık-ı Rahîm nev-i beşere verdiği nimetlerin mukabilinde şükür istiyor. İsraf ise şükre zıttır. Nimete karşı hasaretli bir istahfaftır. (zira israf nimete değer vermemenin neticesi olarak ortaya çıkan bir kötülüktür.) İktisat ise nimete karşı ticaretli bir ihtiramdır. (İktisat yoluyla hem çok yönlü kazançlar elde edilmiş hem de nimete hürmet yoluyla şükredilmiş olur) evet! İktisat hem bir şükr-ü manevî, hem nimetlerde Rahmet-i İlâhiyeye karşı bir hürmet, hem kat’î bir sûrette sebeb-i bereket, hem bedene perhiz gibi bir medar-ı sıhhat, hem manevî dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzet, hem nîmet içindeki lezzeti hissetmeye ve zâhiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatmaya kuvvetli bir sebeptir. İsraf ise mezkûr hikmetlere muhalif olduğundan vahim neticeleri vardır.”
Netice olarak:
a) İktisat yolunu tutmakta manevî şükür mânâsı vardır.
b) İktisat yolunda nimetlerdeki Rahmet-i İlâhiyeyi görüp, işbu Rahmet-i Rahman’a hürmetle mukabelede bulunma mânâsı vardır.
c) İktisat, kat’î bir sebeb-i berekettir. Hadiste: “İktisat eden fakir olmaz.” (Keşfü’l-Hafâ) buyrulmuştur.
d) İktisadın ayaklarından biri de yiyip içme fiilini disipline etmek, gelişi güzel saldırmak yerine perhizkâr davranmaktır. “Sıhhatin başı perhizkârlıktır.” buyrulmuştur.
e) İktisat yolunda izzet vardır. Zira muktesit adam aza kanaat eder. Mevcutla iktifa etmesini bilir. Dolayısıyla manen beklenti içinde yaşama zilletinden kurtulmuş olur.
f) İktisadın müştemilatından biri de acıkmadan sofraya oturmamak ve iştahı varken yemeğe son vermek olduğundan muktesit kişi yediğini daima iştahla yemiş olur. Bu da zahiren en lezzetsiz görünen yiyeceklerin dahi tam lezzet alarak yenmesine imkân sağlar.
Bir yanıt yazın