Halid bin Sinan’ın hikmetine gelince: Davetinde Berzah Nübüvveti’ni zahir kıldı.
Berzah’ta olanları, ancak ölümünden sonra bildireceği iddiasında bulunarak,
berzahtaki hükmün, dünya hayatının sureti üzere olduğunu haber verebilmek için
ve böylece bütün resullerin dünya hayatlarında haber verdikleri şeylerin
doğrulukları bilinsin diye, gömüldüğü yerden geri çıkarılmasını, kendisine soru
sorulmasını emretti.
Halid’in böyle yapmasındaki amacı, bütün bir alemin, resullerin getirdiği şeye iman
etmesi ve böylelikle, rahmetin bütün bir alem üzerine olmasıydı. Çünkü o, hiç
kuşkusuz, nübüvvetinin, Muhammed’in (sav) nübüvvetine yakın olmasıyla
şereflendirildi ve, Allahu Teala’nın Efendimiz’i “alemlere rahmet olarak” [Enbiya
Suresi, 21/107] gönderdiğini biliyordu. Kendisi bir resul değildi ve tebliğ ile
görevlendirilmemiş olsa da, Muhammedî risalette bu rahmetten bol bol nasib
alınmasını diledi. Dolayısıyla, yaratılışa ilişkin ilmini artırmak için (berzah’ta) bundan
(yani, bu genel rahmetten) nasib almayı diledi. Bundandır ki (yani, bu hal kendisinin
nasibi olmadığındandır ki), kavmi onu zayi etti. Ve Nebi (sav) onun kavmini “zayi
oldular” biçiminde nitelendirmedi; tersine, dilediği şeye erişmesinin önüne geçtikleri
için, kendisine ilişkin olarak “onu zayi ettiler” biçiminde bir nitelendirmede
bulundu.
O halde, acaba Allahu Teala onu niyetinin mükafatına eriştirdi mi? Tersi
düşünülemeyecek bir şekilde, hiç şüphesiz onun için niyetinin mükafatı vardır.
Burada anlaşmazlık ve şüphe bu mükafatın niteliğine ilişkindir — şöyle ki, acaba
temenni edilen bir şeyin olmasıyla elde edilecek olan mükafatla, temenni edilen bir
şeyin olmaması durumunda elde edilecek olan mükafat denk olur mu, yoksa bunlar
birbirlerine denk değil midir?
Şeriatta bunların denk olduğunu teyid eden birçok hüküm vardır. Örneğin, cemaatle
namaz kılmak için gelip de namaza yetişemeyen kimseye, cemaatle namaz kılmış
olanların kazandığı mükafat verilir. Aynı şekilde, yoksul olup hayırlı bir iş yapmak
için servet ve mal sahibi olmayı dileyenlere de, o hayırlı işi yapanların dengi bir
mükafat vardır. Yine de, ötekiler için hem niyetlerine hem de amellerine karşılık bir
mükafat vardır — bunlar niyetleriyle amellerini birlemişlerdir.
Ve Nebi (sav), niyetlerini gerçekleştirenlerle, niyetlerini gerçekleştiremeyenler için
kesin bir hüküm ortaya koymadı. Ama görünüşe bakılırsa, bu ikisinin (kazanacağı mükafat) arasında denklik yoktur. Ve bundandır ki, Halid bin Sinan, niyetiyle amelini
birleştirerek, bu ikisinin mükafatını alabilmek için, (berzahta olanları) bildirmeyi
istedi.
Bir yanıt yazın