Bir mükellefte haccın vücûbunun şartları tamamen bulunursa, hac vacip (Farz) olur. Tamamı bulunmazsa, hac vacip olmaz. Bahsedilen şartlar yedi olup sırası ile şunlardır:
1. Müslüman olmak: Bir kimseye haccın farz olması için; o kimsenin Müslüman olması şarttır.
2. Akıllı olmak: Allahu Teâlâ’nın emir ve yasakları; ehliyet sahibi olan insanın üzerinedir. Teklifin sıhhati akılla ilgilidir. Hanefi fukahası: “Deli olan kimseye hac farz değildir” hükmünde ittifak etmiştir.
3. Hür olmak: Resûl-i Ekrem (sav)’in: “Herhangi bir köle ki on defa haccetmiştir, sonra da azad olmuştur. Onun üzerine farz olan hac lâzım gelir” Hadis-i şerifini esas alan Hanefi fukahası: “Kölelere ve cariyelere hac farz değildir. Efendilerinin izni ile hacetmiş olsalar dahi bu tatavvû (Nafile) olur.
4. Haccın farz olduğunu bilmek: Dâru’l Harp olan beldelerde, bir kimse Müslüman olsa, haccın farz olduğunu bilinceye kadar, ona hac farz değildir. Feteva-i Hindiyye’de “Dâru’l Harp’te Müslüman olan bir kimseye haccın farz olması için o kimsenin haccın farz olduğunu öğrenmesi gerekir.” der. Dâru’l Harp’te üslüman olan bir kimseye, iki erkeğin veya bir erkekle kadının “Haccın farz olduğunu” bildirmesi kâfidir.
5. Büluğa ermiş olmak: Peygamber efendimiz (sav) bir hadiste: “Herhangi bir sabî ki, on defa haccetmiştir, sonra da bülûğa ermiştir. Onun üzerine farz olan haccı edâ etmek lâzım gelir.” Diğer bir hadis-i şerifinde “Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, gençlik çağına girinceye kadar çocuktan, şifa buluncaya kadar akıl hastasından” (Ebû Davûd, Hudud, 17) hadislerini esas alan Hanefi fûkahası: “Çocuklara hac farz değildir. Velilerinin yardımıyla haccı eda etseler dahi, bu nafile (tetavvû) olur. Büluğa erdikten sonra, farz olan haccı eda etmeleri lâzım gelir” hükmünde ittifak etmiştir.
6. Vakit: Haccın vakti, Şevval, Zilkade ayları ile Zilhicce ayının ilk on günüdür. Bu süreye “Eşhür-û hac” (Hac mevsimi) denir.
“Sana yeni doğan aylan (hilaller) sorarlar. De ki: “O, insanların faydası için vakit ölçüleridir” (el-Bakara, 2/189). “Hac ayları bilinen aylardır”(el-Bakara, 2/197). Şu âyetler haccın vakitli bir ibadet olduğunu gösterir; Arafat’ta vakfe ve ziyaret tavafı için belirli vakitlere yetişmedikçe hac farz olmaz.
7. Hacda nakil vasıtası ve masrafları temine gücün yetmesi: Kur’ân-ı Kerîm’de “Yoluna (oraya gitmeye) gücü yeten bir kimsenin Kâbe’yi haccetmesi, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır.” (Âl-i İmrân, 3/97) hükmü beyan buyrulmuştur. Sahâbe-i Kiram, bu ayet-i kerîmede geçen “Ona bir yol bulabilen” den neyin kastedildiğini Resûl-i Ekrem (sav)’e sorduğunda, Peygamberimiz (sav) cevaben: “Bu zat ve rahiledir” buyurmuştur. Ayetteki “hacca yol bulabilen, hacca gitmeye gücü yeten” ifadesi Hanefîlere göre “beden, mal ve emniyet” unsurlarını kapsamına alır.
HACCIN FARZLARI
1.İhrama bürünmek (giymek),
2. Arafat’ta vakfe yapmak,
3. Ziyaret tavafında bulunmak.
HACCIN VACİPLERİ
1. Müzdelife’de vakfe yapmak,
2. Safa ile Merve tepeleri arasında sa’y etmek,
3. Cemreleri taşlamak (Şeytan taşlamak),
4. Saçları traş etmek veya kısaltmak ve Sader (veda) tavafını eda etmek.
HACCIN SÜNNETLERİ
1. Kudûm tavafı yapmak,
2.Erkeklerin kudûm ve ziyaret tavafında remel yapmaları (Reml: Adımları kısaltıp, omuzları silkerek çalımlı bir şekilde yürümektir. Tavafın ilk üç şavt’ında yapılır),
3. Safa ile Merve arasında sa’y ederken, orada bulunan iki direk arasından erkeklerin süratlice geçmeleri,
4. Bayram gecelerinde Mina’da yatmak,
5. Arefe günü, güneş doğduktan sonra Mina’dan Arafat’a gitmek,
6. Müzdelife’den Mina’ya bayram günü sabahı, henüz güneş doğmadan hareket etmek,
7.Müzdelife’de gecelemek ve cemreler arasında (Şeytan taşlama esnasında) tertibe riayet etmektir.
Hac hakkında kim ne dedi?
BEDÎÜZZAMAN SAİD NURSÎ (RH)
Hacc-ı şerif, bil’asâle herkes için, bir mertebe-i külliyede bir ubûdiyettir. Nasıl ki bir nefer, bayram gibi bir yevm-i mahsusta, ferik dairesinde, bir ferik gibi padişahın bayramına gider ve lûtfuna mazhar olur. Öyle de, bir hacı, ne kadar âmî de olsa, kat-ı merâtib etmiş bir velî gibi, umum aktâr-ı arzın Rabb-i Azîmi ünvânıyla Rabbine müteveccihtir, bir ubûdiyet-i külliye ile müşerreftir. Elbette, hac miftâhıyla açılan merâtib-i külliye-i Rubûbiyet ve dürbünüyle nazarına görünen âfâk-ı azamet-i Ulûhiyet ve şeâiriyle kalbine ve hayaline gittikçe genişlenen devâir-i ubûdiyet ve merâtib-i kibriyâ ve ufk-u tecelliyâtın verdiği hararet, hayret ve dehşet ve heybet-i Rubûbiyet ile teskin edilebilir ve onunla o merâtib-i münkeşife-i meşhude veya mutasavvere ilân edilebilir.
Hacdan sonra, şu mânâ-i ulvî ve küllî, muhtelif derecelerde, bayram namazında, yağmur namazında, husûf küsûf namazında, cemaatle kılınan namazda bulunur. İşte, şeâir-i İslâmiyenin, velev Sünnet kabîlinden dahi olsa, ehemmiyeti şu sırdandır. (Tılsımlar Mecmuası, 16. Söz)
“Yoluna (oraya gitmeye) gücü yeten bir kimsenin Kâbe’yi haccetmesi, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır.”
Âl-i İmrân, 3/97
Bir yanıt yazın