Bilindiği gibi cihad iki kısımdır. Biri maddi ve dış düşmana karşı yapılan cihaddır. İkincisi ise manevi olarak nefis ve şeytana karşı yapılan cihaddır. Bu ikinci cihad daha zor ve daha müşkilatlıdır. Peygamberimiz (asm) Tebük seferinden dönüşte ashabına şöyle buyurmuştur: ” Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ’, I, 425) Bu hadisinde Hz. Peygamber, en kalabalık bir ordu ile katıldığı Tebük seferini “küçük cihad” olarak vasıflandırırken; nefse karşı verilecek mücadeleyi “büyük cihad” olarak nitelendirmektedir. ” Hakiki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir” (Tirmizî, Cihad, 2)
“Nefse, şeytana ve azgın isteklere karşı verilen cihada “büyük cihad” isminin verilmesinin sebebi şudur: Nefse ve azgın arzulara karşı verilen cihad aralıksızdır. Oysa kâfire karşı ara sıra savaş verilir. Hâlbuki cephe savaşçısı düsmanını görür; fakat şeytan görünmez. Görünür düşmana karşı cihad vermek, görünmez düşmanla cihad etmekten daha kolaydır. Ayrıca şeytana karşı savaşırken onun, senin nefsinde bir destekçisi vardır; bu destekçi nefsin azgın arzularıdır, oysaki kâfirlerle yapılan savaşta seninle beraber onların bir yardımcısı yoktur. Bu yüzden şeytana karşı verilen cihad daha zordur. Yine savaşta kâfir öldürürsen zafer ve ganimet elde edersin. Kâfir seni öldürürse şehitlik rütbesi ile cennet kazanırsın. Hâlbuki şeytanı öldüremezsin, ama o seni öldürecek olursa Allah’ın cezasına çarpılırsın. Nitekim derler ki: “Savaşta atını elinden kaçıran kimse düşmanın eline düşer. Buna karşılık imanını yitiren kimse Allah’ın gazabına uğrar. Böyle bir şeyden Allah (C.C)’a sığınırız!”(İmam Gazali)
Bir yanıt yazın