Muhterem kardeşlerim. Nazar ve cin musallatı ve şeytan çarpması ile ilgili bir çok paylaşımlarda bulunduk. Her gün başka bir şeyler öğreniyoruz ve bu işi yapmaktan korkar olduk. Korkumuz Allah ın razı olmadığı bir üslupla bu işe karışmak ve gazabına uğramaktır. Yoksa cinden- şeytandan korktuğumuzdan değil. Gerçekten insanlara yardımcı olmak çok güzel. Ama , yardımcı oluyorum derken acaba şirkemi veya dalaletemi düşüyoruz korkusu beni sürekli rahatsız ediyor.
İşin en tehlikeli tarafı, tedâvi usülümüzde bu tür varlıklarla savaşmak ve onları öldürmek olduğundan, acaba suçsuz olan bir cini öldürüyormuyuz şüphesi bazen bu işi bırakmam gerektiği endişesini veriyor bana.
Bildiğiniz gibi bu tedavi usulleri içinde rukye, muska ve cin çıkarma veya yakmak dediğimiz kısımlar var. Acaba hangisi daha câiz sorusunu biraz araştırmak istedim . Gelin beraber inceleyelim.
Öncelikle bizi, tedaviden çok bakım için arayan kişilerden, çok çektiğimizi belirterek niçin bakım yapmak istemediğimizi ve sakındığımızı anlatalım.Çünki, arayan kişilere, fal usulü bakım caiz değil, kırk gün namazımız kabul olmaz desek te, aman hocam ne var ona bari bakınız derler. Normalde bakımlarımda, cin veya musallat varmı diye bakar çıkarım. Bu teşhistir. Ama arkasından başlarlar. Hocam kaç tane var, bana niye gelmiş, kim yapmış, ne zaman yapmış v.s.. bir çok saçmalıklar. İnanın çektiği sıkıntılar umrunda bile değil. Onunkisi sadece merak. Şeytan tedaviyi istetmiyor. Çünki kendi zarar görecek.Bakın için vesvese verdiği zaman , aman şu hocayı ara diyen şeytan, tedaviye gelince, boşver o şarlatanın teki, veya ücret alıyor aman ona bakıtma gibi vesveselerle vazgeçirir. Harama( bakıma ) gelince Alim, tedaviye gelince zalim. O yüzden tedavi kısmını bir çok vesveselerle geçiştirip, sadece fal kısmı ile ilgilendiriyor. Çünki fala bakınca veya bakıtınca, kişi günah işleyecek ve şeytanda bu günah pencerelerinden kişiye daha da fazla musallat olacak.Diğer bir merakları da , acaba benim üzerimde bir uğursuzluk mu var , nazar mı var. Bir bakarmısınız.
Önce uğursuzluk kısmına bir bakalım.
-İbn-i Mes’ud r.a dan rivayetttir.
Rasulullah s.a.v şöyle buyurmuştur.
‘’ Uğursuz saymak şirktir. Uğursuz saymak şirktir. Uğursuz saymak şirktir.İçimizde bunu kalbinden geçirmeyen yoktur.Ancak Allah c.c. böyle bir duyguyu , dayanacağı tevekkülle giderir. ‘’
-İbn Amr b. El-As r.a şöyle nakletmiştir.
Rasulullah s.a.v şöyle buyurdular.
‘’ Kimi, uğursuz sayması ,işinden alı koyarsa, Allah c.c. ye şirk koşmuş olur.’’
Evet , günümüzde mâlesef bir uğursuzluk inancıdır gidiyor, İşte sebebi bu. Yani şeytan vesvesesi. Allah hiç bir şeyi uğursuz yaratmaz. Şer yapmaz. Kişi kendi uğursuz olur ve şer olur.
Nazar kısmına gelirsek, en önemlisi ve tehlikeli olanlardan biri budur ve cin veya şeytan musallatlığı ile aynı belirtileri gösterir. Tedavi sürecide aynı şekildedir. Buda bir musallatlıkdır. Okuda geçiversinler sözü kurtarmaz bazen.
İbn’i Abbas r.a dan nakledilir.
Rasulullah s.a.v şöyle buyurdular.
‘’ Göz değmesi ( nazar) haktır. Eğer kaderi bir şey geçseydi göz değmesi geçerdi.Bu maksatla ( yıkanmanız talep edilirse) yıkanınız. ‘’
Câbir r.a dan mervidir.
Rasulullah s.a.v şöyle buyurdular.
‘’ Ümmetimin çoğu, Allah ın kitabı, kazası ve kaderinden sonra ( enfüsten) nazarda dolayı ölür.’’
Bu hadisler gibi , bir çok hadislerde nazardan sakınılması ve tedavi usullerinden bahsedilmiştir.
Bakım ve fal kısmına gelelim.
Yâ eyyuhâllezîne âmenû innemâl hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu ricsun min ameliş şeytâni fectenibûhu leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey îmân edenler! Şarab, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fâl okları ancak şeytanın işinden bir(er) pisliktir; öyleyse ondan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.( Mâide 90)
-İbn Abbas r.a dan mervidir.
Allah Rasulu s.a.v şöyle buyurmuşlardır.
‘’Her kim, Allah ın zikrinden başka , yıldızlar ilminden bir bilgi naklederse,sihirden bir parça nakletmiş olur.Müneccim-Kahindir.Kahin ise sihirbazdır.Sihirbaz ise kafiridr.’’
-Ebu Hureyre r.a mervidir.
Allah Rasulu s.a.v şöyle buyurmuştur.
‘’Allah u teâla şöyle buyurmuştur. Kullarıma bir nimet verdiğim zaman , onlardan bir kısmı bunu inkar etmişlerdir.Çünki onlar derki, Bu niğmet yıldızlar sayesinde geldi.’’
-Ebu Hureyre r.a mervidir.
Allah Rasulu s.a.v şöyle buyurmuştur.
‘’Kim bir düğüm bağlayıp ona üflerse sihir yapmış olur.Kim sihir yaparsa Allah a şirk koşmuş olur.Kimde üzerine bir şey takarsa, ona havale edilmiş olur’’( Uğur getiriyor derler ya)
-Aişe r.a mervidir.
‘’ Peygamber s.a.v kahinler hakkında sordular.’ Onlar hiç bir şey değildir’ buyurdular. Ama söyledikleri doğru çıkıyor denilince, Bu doğru sözdür.Cin onu kapıp dos doğru kulağına söyleyiverir. Ne var ki ona yüz tane de yalan katar.’’
-Zeyd b.Erkam r.a dan mervidir.
‘’Peygamber s.a.v’ me Yahudilerden zurayk oğullarında olan yahudi lebib el-asam isminde biri , bir büyü yapmıştı.Efendimiz s.a.v bu büyüden dolayı bir kaç gün rahatsız olmuştur. Sonra Cibril O’ na gelip şöyle demiştir. Sana yahudilerden bir adam büyü yaptı. Düğümler bağlayıp falan kuyuya atttı. Sonra Allah Rasulu bir adam gönderip veya kendisi gidip onu oradan çıkarrttı ve düğümleri çözdü. Sonra bağlardan çözülmüş gibi, dimdik ve dinç olarak ayağa kalktı. Ama büyü yapan yahudiye, bu olayı söylemedi ve yüzüne vurmadı.‘’
Görüldüğü gibi, bakım olayını sadece büyü olup olmadığı anlamak veya Musallat ve hastalık teşhisi koymak için yapabiliriz. Kimin , niye yaptığı kısmı fal türüne girer. Bakınız efendimiz , kimin yaptığını bildiği halde , olayı yüzüne vurmamıştır. Burada önemli olan büyünün bozulması veya musallatlardan arındırılmaktır.
Diyeceksiniz ki, hangileri büyüdür. İnsa iradesine müdahil olma niyetiyle yapılan her şey büyüdür. Birini muhabbeti için, cezalandırmak için, getirmek için, Kısacası bu konularda şifa cihetiyle yapılan ve islami usulller dışına çıkılmadan yapılan şeyler harici her şey büyüdür, şirktir, Kadere müdahale nev’inden küfürdür.
Peygamber efendimiz, bazı afsunlama veya şifa olaylarına bile şirktir demiştir, fakat nasıl olduğu ve ne okunduğu gibi içeriği açıklandıktan sonra onlara cevaz vermiştir.
-Afv b. Malik el-Eşcai r.a.dan mervidir.
‘’ Biz cahiliye döneminde afsunlama yöntemiyle tedavi yapardık. Allah Rasulü s.a.v ‘me dedik ki; Bu hususta ne buyurursunuz. Şöyle buyurdular; Bana okuma şeklinizi bir sunun bakalım. Okuduğumuz şeyi ona arz ettik. Şöyle buyurdu, içinde şirk olmayan afsunlamada bir sakınca yoktur’’
-Câbir r.a dan mervidir.
‘’ Peygamber efendimiz s.a.v afsunlama yoluyla tedaviyi yasakladı. Amr b. Hazm ailesi gelip dediler ki, O, bizim akrep sokmalarına karşı okuduğumuz bir afsun idi. Sen bizi rukyeden ( afsundan) alıkoyorsun. O’ na afsunlarını ( nasıl yaptıklarını ve ne okuduklarını ) sundular. Bunun üzerine şöyle buyurdu. ‘ Bunda bir sakınca görmüyorum. İçinizden kim bir şey ile kardeşine faydalı olabiliyorsa, bunu yapsın’’.
En önemli konu, bu işlemlerden ücret alınırmı,. Biliyorsunuz ki, bu işlemleri yapan kişilerin hiç paraya pula ihtiyacı olmaz. Çocukları mağrada yaşar, ot çöp yer, Okul falan zaten okumaz. Bu zihniyetten dolayı para alan dinden çıkmış gibi olur bazı kişilerin nazarında. Oysa harama para harcarken hiç sorgulamazlar. Hiç zorlarına gitmez.
-Ebu said ra dan mervidir.
‘’Sahabelerden bir grup insan yolculuğa çıktı. Arap kabilelerinden bir kabilenin yanında konakladılar. Onlardan kendilerini misafir etmelerini istediler. Onlar ise, Onları misafir etmekten kaçındılar. Derken bu kabilenin reisi yılan veya akrep tarafından sokuldu. Ne yaptılarrsa fayda vermedi. Onlardan biri dediki; ‘Şuraya konaklayan insanlara gitseniz, belki onlarda , buna iyi gelecek bir şey vardır’. Hemen oraya gidip şöyle dediler.’’ Ey cemeat , reisimizi yılan veya akrep soktu, ne yaptıysak fayda vermedi, sizde oana iyi gelecek bir şey varmıdır.
İçlerinden biri, ben okurum vallahi, Ama siz bizi misafir etmediniz. Bu yüzden ücret almadan size okumam. Bir miktar koyuna anlaştılar ve adam gitti ve okumaya başladı.
Fatih’a suresini okudu. Okudukça adam bağlarından çözülmüşcesine ayağa kalkıp yürümeye başladı. Sonra iyileşince anlaştıkları koyunları o adama verdiler.
İçlerinden biri , haydi şu koyunları taksim edelim dedi. Okuyan Adam, Olmaz , gidelim Rasulullah a danışalım, öyle paylaşalım, bakalım O ne diyecek dediler. Bunun üzerine huzuru saadete doğru gidip, Rasulullah a durumu anlattılar. Allah Rasulu s.a.v şöyle buyurdu. Bunun( Fatiha) rukye olduğunu nereden biliyordun. Sonra şöyle buyrdu. Yaptığınız iş doğrudur. Koyunları paylaşın, bana da ondan bir hisse ayırın buyurdu ve gülümsedi. ‘’
Büyü veya musallat olduğunu anladık , şimdi ne yapacağız. Nasıl bir tedavi uygulamamız gerek.
Tedavi usullerinden hangisi olursa olsun, şirk ihtiva etmediği takdirde caiz olabilir.Öncelikle bu sıkıntıların belirtilerini zaten gayet aşikar bir şekilde belirttik. Kişi bunları bile bile, yani kendisinde bu tür rahatsızlıkların olduğunu bildiği halde neden bakım yaptırır bunu anlamak zor. Öyleki, vatandaş arıyor, hocam ben cinleri görüyorum, seslerini duyuyorum,Bana şunu şunu yapıyorlar. Rahatsız ediyorlar. İntihar etmek istiyorum v.s bana bir bakarmısınız, bende musallat varmı. Bu vatandaşa ne cevap verirsiniz.
Elbette cenabi Mevla her türlü sıkıntının çaresinide vermiştir. Ama bunu üsulunce yapmak lazım.
Eb’ul Abbas İbn’i Teymiyyeden sordular. Büyük bir sihre veya nazara uğramış bir hastayı tedaviye çalışan bir kişi bunu başarıyor.Kainatta az vukua gelen şeylerdendir bu. Fakat sihir belki yüz kereden fazla yapılmıştır.Sihrin sebebiyle çarpılmış kişinin ölmesi muhtemeldir. Hatta bazen öldüğüde vakidir.
Kendisine büyü yapılmış hastanın tedavisiyle meşgul olan kişi , olanca gücü ile, etiiği duâlar ve zikirlerle, veya almış olduğu ilim münasebetiyle, onları bozguna uğratarak ve zayıflatarak, belkide öldürerek veya hapsederek, o zavallı hastanın kurtulmasına ve şifa bulmasına vesile olur. Hatta bu durumda hasta olan kişi, bu cinleri görür ve kendisine uygulanan tedavi sürecinde onları görür ve konuşur. Hatata cinler ona kendilerine zarar verilmemesi için yalvarırlar. Hatta ölüm anında , o hastanın çok sevdiği kişiler suretine girerek, bu olaya karşı çıkmasını ve tadavi sürecini bıraktırmasını isterler ve bazende zorlarlar.
Rivayet edilir ki, kahirede dev cüsseli biri vardı. Emsaline az raslanırdı.Cinlerle görüşür ve onların gerçek hallerine vakıf olurdu.Cinlere karşı güçlü idi. Onu dinlerlerdi. Bir münasebette kendisinden, çarpılmış bir kişinin uygulamasından , ona yapılan tedavinin tesirinden sorulduğunda, şöyle cevap vermişti.’’ Altısı helak oldu. Cinlerden bir çoğuda hastalandı.Bunlar gibi bir çok olaylar vaki olmuştur.
Çarpılmış kimseyi mudefâ konusunda Allah c.c onu Cinni düşmanlara karşı kahir kılmış ve her seferde de onları mağlup etmiştir. Ondan sonradır ki. Onlar, ona boyun eğmiş ve dilediğini yapmışlardır.
Bu hususta şu aklımıza geliyor, Böyle durumda hastalanan kişileri sürekli müdaf etmesi caiz midir. Bu mücadele de ölenler veya zarar gören cinler sadece kâfirmidir, müslümanları da zarar görüyorlarmı. Hastanın ölmesine bile göz yumup bu işten çekilmesi câizmidir. Cinlerle mucadele hususu meşrumudur, sünnetmidir. Dinimiz bunun doğruluğuna cevaz verirmi, yoksa yasaklarmı. Bu tedavi aşamasında müneccimlerden veya bakıcı dediğimiz kişilerden yardım almak câizmidir. Hasta kişinin yakınları mutlaka hastalarının iyileşmesini istiyor. Bu durumda uygulanan yöntemlerde şirk ve küfür varsa, bundan hasta sahipleri nasıl etkilenir. Dinini dünyasına satan kişilerle bu çalışmayı yaparlarsa küfre girerlermi veya onların küfre girmelerine sebeb olduklarından, hükümleri nedir gibi, bir çok sorular akla gelmektedir.
Soru çok, ama kısaca cevap vermek gerekirse, câizdir ve mustehabdır. Mazlumdan, zülmü kaldırmak vaciptir. Mümkün olduğu kadar zulme uğrayan kişiye yardım etmek lazımdır. Hatta dinimiz bunu emr etmiştir.
Eğer hasta , duâ, zikir, cinleri lanetlemek ve nehyetmek gibi usullerle tedavi edilebilmişse,bunda bir sakınca yok. Maksat yerini bulmuştur.Ama , eğer hastanın iyileşmesi cinlerden bazılarının hastalandırılıp, zayıf bırakılmaları, yakalanıp hapsedilmeleri, dövülmeleri veya öldürülmeleri ile mümkünse, O zaman katilleri şifa uygulaması yapan kişi değil, bizzat, kendi katilleri kendileri olur.Ama bu öldürme amelinde, kişi yine onlardan olanlarla , onlara mükavele ederse, onların üzerine kendi cinslerinden ordular gönderirse, o zaman , bu kişiye mukavele ederler ve ona saldırırlar. Hatta Ailesine ve çocuklarına da zarar verirler. Bu konunun caiz olmadığını idea edenler var. Bana göre buda caiz dir. Çünki mazlumun hakkını muhafaza maden müslümanlara vaciptir ve emirdir. Müslüman ve mü’min cinlere neden olmasın. Maden onlarda bizim kardeşlerimizdir ki, efendimiz böyle buyurmuştur. ‘’ Tezeklere ve Allah ın ismi anılan kemiklere taharetlenmeyiniz, zira onlar kardeşlerimizin yiyeceğidir, buyurmuştur.’’ Neden bu kardeşlerimizde bu konuda bizlere yardımcı olmasın. Veya onlar arasında olan savaşlarda ve zulme uğrayan cinlerin hakkını müdefa konusunda bizler onlara yardımcı olmayalım. Kur an bu konuda ayırım yapmamıştır. Her kes kendi işine baksın dememiştir. Muslümanların bir birine yardımcı olmalarını emretmiştir. Madem onlarda müslüman veya mü’min neden bu konu hariçte tutuluyor, bunu anlamış değilim.
Kaldı ki , Allah ve rasulunun çizidiği adalet çizgisinden ayrılmadan, Bu işi başaranlara gelince, Onlar hiç bir zaman zulm etmiş değillerdir.Bilakis mazlumun yardımına koşarak Allah ve Rasulunun emrine icabet etmişlerdir. Küfre rıza küfürse, zulme rıza da zulum değilmidir. Elinden geldiği halde, bir zulme mani olmamak, ondan razı olmak değilmidir.
Burada ki ölçü şudur. Kişi kendisine verilen imkanlar dahilinde, hasta üzerindeki sıkıntıları giderebiliyorsa, buna devam etmeli. Ama hastadaki musallat ifrit türü çok güçlü varlıklar ise ve mudahale yapan kişinin gücü buna yetmiyorsa, o zaman tedaviden çekilmesinde bir bahis yoktur. Çünki tedaviye devam ederse, hem kendisini , hem hastasını, hemde ailesini tehlikeye atmış olur. Bu ifritlerin saldırısı sonucu ailesi ve kendisi ve de gerekli mudahaleyi yapamadığı için hastası ölebilir veya sakat kalabilir. Ama gücü yetiyorsa, kardeşinin kurtulmasını istiyorsa, bu konuda da gelecek risklere karşı kendini ve ailesini feda etmeyi dahi göze alıyorsa, bunun mükafatını da inşeallah Allah c.c verecektir. Savaşan şehitleirmiz de , bizler için kendilerini ve ailelerini feda etmemişlermiydi. Hatta savaştan kaçan veya savaşa gitmeyen sahabeler hakkında ki hükmü duymadınızmı. Efendimizin onlara karşı tavrını bilmiyormusunuz. Neden cinlerle savaşa gelince câiz değil diyorsunuzda, insanlarla savaşa gelince savaşmıyanı cehennemle tehdit ediyorsunuz. Her iki savaşta, din için , namus için, mal için, mazlum için, iman için değilmi.
Ey kendisini prafosor ilan eden ve televizyonda bu işi yapan her kesi, ayrım yapmadan şarlatan ilan eden, cinci diye dalga geçen, bir pislik gibi gören âlimlerimiz. Bu şeytani varlıklar yüzünden kaç kişininin itihar ettiğini biliyormusunuz. Kaç yuvanın yıkıldığını veya kaç kişinin küfre düştüğünden haberiniz varmı. Maden biz şarlatanız, o zaman bu işi, siz çözeceksiniz. Çözmez iseniz Allah indinde mesulsunuz. Beceremiyorsanız susmasını bilin. Evet bu konuda bir çok şarlatan var. Ama, dini kendi emellerine göre yorumlayan ve sapıtan bir çokta sözde alim, profösör olmuş hocalar var. Biz onlara bakarak, aman alim ve hocalara inanmayın, onların hepsi dini kendilerine ve nefislerine göre yontarlar, onlar sapıktır, şarlatandır diyormuyuz. Peki siz neden böyle yapıyorsunuz. Bu şeytanın bir hilesi olmasın sevgili hocalarım. Acaba sizlerin sözleri halk huzurunda makbul diye, bu insanları tedaviden uzaklaştırıp, kolayca eğlenmeleri için sizi kullanıyorlar olmasın. Biraz düşünmenizi tavsiye ederim, haddim olmayarak.
Neyse konumuza dönelim. Saldıran musallat ister müslüman olsun. İsterse kafir olsun, mutlaka def edilmelidir . Eğer inat edip gitmezse ve zulmünde ısrarcı olursa , hapsedilmeli veya öldürülmelidir. Bu uğurda kaybedeceğimiz bir şeyimiz yok. Rasulullah s.a.v Şöyle buyurmuştur.’’ Malı uğruna ölen kişi şehittir, Canı uğruna, ırzı uğruna , dini uğruna da’’ Bu mükellefiyet kendimiz için geçerli olduğu kadar, kardeşlerimizin hukukları içinde geçerlidir. Malı uğruna caiz olan bir şey, nasıl olurki, aklı, ırzı ve bedeni uğruna olmaz.
Şüphe yokki ,şeytan onun aklını ve bedenini ifsad ediyor. Onda çirkin işler icra ediyor.Bırak şeytan veya cini, bu işi bir insan bir insana yapsa ve ondan kurtulmanın yolu, bu insanı öldürmek olsa, Bu dahi câiz olur. Karşısındakinin müslüman olması buna ,mani değildir. Çünki zulüm var, saldırı var. Bu insan da bile caiz olursa, şeytani varlıklarda nasıl câiz olmaz. Cin yakmak günahmış. O zaman zalimi öldürmekte günah. Düşmanı öldürmekte günah. Hani derler ya insan bilmediğinin cahilidir. Malesef dünyanın en büyük alimi de olsalar, bu cinler alemini bilmediklerinden, anlatılan hadiseleri dedekorkut masalı nazarıyla dinleyen alimlerimiz ,asla bu işin ehemmiyetini anlayamayacaklar. Bu konuda gücü ve ilmi ve imkanı olan kişilerin , islami çerçevelerde, şirke ve büyüye bulaşmadan bu işi yapmaları farzı kifayedir. Nasıl ki düşmanla savaşmak farzı kifaye ise. Bundan daha önemli işler yüzünden bu işi yapamıyorsa, ve yerine bu işi yapabilecek biri varsa, ancak bu işten kaçabilir. Ama her ikisinide yapabiliyorsa , bu görevden afv edilmesi istilzam edilmez.
Cinlerin insan bedeninden çıkarılması için onların dövülmesi gerekiyorsa buda yapılmalıdır.
İmamı Ahmed, Ebu davut ve Ebul Kasım Et-Tebarani , Ümmü Eban dan nakl ediyor. O babasından rivayet ediyor. Diyor ki Babam mecnun bir oğlunu veya kız kardeşinin oğlunu alarak Rasulullah ın s.a.v huzuruna götürdü.
Ey Allah ın Rasulu, beraberimde mecnun olan , oğlum veya kız kardeşimin oğlu vardır. Dua buyurmanız için huzurunuza getirdim dedi. Onu ,benim huzuruma getirin buyurdular. Bunun üzerine temiz elbiseler giydirip huzuru saadete çıkardım.Onu bana iyice yaklaştır, arakası bana doğru olsun buyurdu.İyice hazırlandı onu usulunce dövmeye başladı. Bunu yaparken de Çık ey Allah ın düşmanı diyordu. Baktım oğlanın gözü açıldı. İyileşmiş bir vaziyette bakmaya başladı. Sonra biraz su getirtip ona içirdi ve dua etti. Bundan sonra o çocuğun hiç hastalandığını görmedim. Bu durum ne kadar cinlerin dövülmesi için hastaya vurulmasını anlatsada, günümüzde bu işin yapılmasına karşıyım. Çünki kendini bu konuda icazetli sanan kişi, cini dövüyorum diye, hastaya olmadık eziyet veriyor. Aslında cini değil hastayı dövüyor. Bunun için icâzeti olması lazım. Gerçi günümüzde her kes kendi kendinden icazetli ya! Kendi acil hasta olduğu halde, hasta tedavisi yapmaya çalışan insanların sayısı çok fazla. Bunların cin dövme işini tahmin edin. Normalde icâzetli kişi insana vurunca insan acı duymaz , cin duyar. Ama bizinkiler hasta nakavut olana kadar devam ederler. Sebebide cinin çıkmaması. Cin çıkmayıncada dövmeye devam eder, Çünki dövdüğü cin değil , hastadır. Taki hasta nakavut olana kadar. Sözüm işin ehli olmayanadır. Ehilleri tenzih ederim.
Eb’ul- Hasan Ali b. Ahmet anlatıyor. Dedemden duydum dedi ki. ‘’ Ebu Abdullah b. Hanbel ‘in mescidinde idim. El-Mütevekkil tarafından gönderilen bir adam geldi ve dedi ki, Halife beni gönderdi, sarayda cinler tarafından çarpılmış bir cariye varmış, ona dua buyurmanızı rica ediyor. Bunun üzerine nâlinlerini çıkarıp ona vererek, Bu nâlinleri al , Emirulmü’mininin evine git.Câriyenin baş ucuna otur ve ona musallat olan cine hitaben deki; Ahmet sana şu iki husu üzere muhayyer kalmanı teklif ediyor. Ya bu cariyenin bedeninden çıkar gidersin veya bu nâlinleri başına yersin. Adam aynen öyle yaptı. Bir de ne görsün. El-Marid cariyenin dilinde ‘’ peki baş üstüne!Ahmet bize ırak durmamızı emrederse, ırak dururuz. Çünki, O Alah a iteat etmiştir. Allah a iteat edene her kes iteat eder, demezmi.
Sonra cariye sukunet buldu ve bir daha fenalaşmadı. Ahmed b. Hanbel öldükten sonra, El-Marid tekrar O cariyeye musallat oldu. Bu defa halife Ebu Bekr el-Murizi’ye haber geldi. Oda nâille cine hucum etti ama nafile. Çünki ifirt ona şöyle haykırdı. Bu cariye yi terk etmeyeceğim. Sana da iteat etmeyeceğim. Teklifini asla kabul etmiyorum. Sen Ahmed b. Hanbele bakma. O Allah a iteat etmiştir ve bizde ona emr olunmakla emrolunmuşuzdur.
Buradan anlaşılacağı üzere, tedavi uygulayan kişinin icazet sahibi olması ve yaşantısının dini vecibelere ve kurallara uygun olması şarttır.
Bir yanıt yazın