Selamünaleyküm kardeşlerim.
Bu bölümde sizlere , Esma’ül Hüsna’nın dilek , hacet ve şifa konusunda ki faziletleriyle hizmet sunmak arzu ettik.
Bilindiği üzere ağır derecede büyü ve musallat tedavileriyle iştigal etmekteyim. Bunun yanında siz değerli kardeşlerimin şahsi istek ve arzuları olmakta. Bunlara da Esma’ül hüsna ve Kur’an ayetlerinin faziletleri üzerine olan çalışmalarımla size yardımcı olmaya çalışacağım. Burada , muhabbet konularında çalışmalar yapmayacağız.Çünki , insan iradesine müdahale büyü kısmına girmekte ve dinen câiz olmamaktadır. Ama diğer, câiz olan tüm konularda hizmet sunmaya çalışacağız inşeallah.
Burada istek , arzu veya sıkıntılarınız ne ise , onunla ilgili ayet ve esmalar la, kişilere mahsus vefkler hazırlayıp, bu vefkleri hazırlamış olduğum ayet ve esmaların size mahsus adette okumalarını vereceğiz. Bu çalışmalar sizin durumunuza göre 21 veya 41 günlük çalışmalar olacaktır.
Bunun için anne adınız, sizin adınız, doğum tarihi( ay,gün, ve yıl.Mümkünse doğduğunuz gün ve saat dahi önemli) istenecek.Bunlarla size mahsus vefkler hazırlanacak ve okuma adetleri ile beraber size paket olarak sunulacak. okuma süresince ve daha sonrasında vefk i taşımanız istenecek.
Normal esma okumalarını yapıyor olabilirsiniz. Ama bu okumalar okuduğunuz esmaların, size mahsus vefkleri hazırlanarak ve takılarak yapılırsa, Rabbimin in izniyle daha seri ve tesirli olacak.
Bu konuda önce sizinle ilgili bakım yapılacak. Eğer esma veya ayet okumanızda bir sakınca yoksa , bu çalışmalar yapılacak.
Bunu söylememin sebebi, eğer ağır derecede musallatlı bir hasta iseniz, okuma yapmak size sıkıntı verecektir. Bu durumda asıl tedavi şeklini öngöreceğiz. Ama bir rahatsızlık yoksa , bu çalışmaları yapabilirsiniz.
Öncelikle Esma’ül Hüsna’nın Anlamları ve Faziletleri konusunda sizi biraz aydınlatmaya çalışalım inşeallah.
Esma’ül Hüsna’nın Anlamları ve Faziletleri.
Esmâ-i Husnâ, Allah’ın güzel isimleri demektir.
Bir âyet-i kerîmede:
“En güzel isimler O’nundur (Allah’ındır)” (Haşr: 24) buyurulmaktadır.
Diğer bir âyette de; en güzel isimlerin Allah’a ait olduğu belirtildikten sonra, bu isimlerle dua edilmesi tavsiye olunmaktadır (A’râf: 180).
Allah’ın isimleri tevkifîdir. Yâni, Allah hakkında ancak âyet ve hadîslerde zikri geçen ve söylenmesine izin verilmiş olan isimler kullanılabilir. Rastgele isim izafe edilemez.
Esmâ-i Husnâ ile ilgili olarak Buhârî ve Müslim’de:
“Allah’ın 99 ismi vardır. Kim bunları ezberlerse (îman eder ve ezbere sayarsa) Cennete girer” buyurulmuştur.
“Kim bunları (Esmâ-i Husnâ’yı) mânâlarını anlayarak sayar, bunlarla Allah’ı zikrederse Cennete girer.”
Şâh-ı Nakşıbend Hz.leri bu hadîsle ilgili olarak buyurur ki:
“Bu hadîs-i şerîfteki Ahsâ kelimesinin bir mânası, saymaktır. Diğer bir mânası ise, bu ism-i şerîfleri öğrenip bilmektir. Bir mânası da, bu esmâ-i şerîfin mûcibince amel etmektir. Meselâ: Rezzâk ismini söylediği zaman, rızkı için asla endişe etmemeli. Mütekebbir ismini söyleyince, Allahü Teâlâ’nın azametini ve kibriyâsını düşünmelidir.
İnsan ne kadar ayinedarlığını bilerek Allah’ın güzel isimlerini okuyup okuttursa o nisbette kıymet ve değer kazanır. İşte bu sırla Peygamberimiz (asm) Cenâb-ı Hakk’a en cami’ ve en mükemmel bir ayine olmuş ve böylece Allah’ın en sevgili kulu olarak Habîbullah ünvanını almıştır.
Kur’ân’da Cenâb-ı Hakk: “Esmâ-ül Hüsnâ (en güzel isimler) ise Allah’ındır. Öyleyse Ona onlarla duâ edin.” buyuruyor. (A‘raf, 180)
Hadiste Peygamberimiz (asm): “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları anlayarak ezberlerse cennete girer.” buyuruyor. (Tirmizî)
Başka rivayetlerde Allah’ın isimlerinin sayısını ancak Allah’ın bileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla 99 rakamı sınırlandırmak için değildir. Hem Peygamberimiz (asm) Cevşenü’l-Kebîr isimli münâcatında Allah’a bin bir ismiyle duâ etmiştir.
İnsan, kâinatın küçük bir misali ve numûnesidir. Cenâb-ı Hakk, insanı kâinata bir fihrist, bir nümûne olarak yaratmıştır…
İşte bu sırla kâinatta tecellî eden Cenâb-ı Hakk’ın bütün isimleri insanda da tecellî etmektedir. Yani insan, kâinat kadar Cenâb-ı Hakk’ı gösteren cami‘(toplayıcı) bir aynadır.
İnsan, Cenâb-ı Hakk’a ayinedarlığını üç vecihle yapıyor.
Birinci vecih: Nümûneler i‘tibariyle. Yani insana verilen cüzî ilim, kudret, görme, işitme, malikiyet gibi duygular ile Cenâb-ı Hakk’a ayinedarlık eder. Mesela, “Ben nasıl bu evi kendi ilmimle kuvvetimle yaptım, ve görüyorum ve sahibiyim ve idarecisiyim; Allah da kâinatın yaratıcısı, mâliki, idarecisidir. Her şeyi görür ve duyar.” diyerek ayinedarlık edip gösterir.
İkinci vecih: Zıtlar i‘tibariyle. Yani nasılki gecede karanlık aydınlığı gösterir. İnsan da nihayetsiz acizliği ile Allah’ın nihayetsiz kudretini, nihayetsiz fakirliği ile Allah’ın nihayetsiz ğınasını (zenginliğini) gösterir ve hâkezâ.
Üçüncü vecih: Yani infial cihetiyle Cenâb-ı Hakk’ın bazı isimleri insanın üzerinde nakışlar suretinde görünür. Mesela yaratılışında Hâlık ismini, san‘atlı yapılışı Sani‘ ismini, kendisine çokca ikram edilmesiyle Kerîm ismini gösterir. Böylece bir ayine olur.
İnsan ne kadar ayinedarlığını bilerek Allah’ın güzel isimlerini okuyup okuttursa o nisbette kıymet ve değer kazanır. İşte bu sırla Peygamberimiz (asm) Cenâb-ı Hakk’a en cami‘ ve en mükemmel bir ayine olmuş ve böylece Allah’ın en sevgili kulu olarak Habîbullah ünvanını almıştır.
Burada münasebet gelmişken “zâhirden hakikate geçmek” ta‘birini izah edelim. Zâhir: Görünen demek. Eşyanın bir görünen yüzü bir de hakikati var. Eşyanın arkasındaki hakikat, Esmâ-i ilahiye (Allah’ın isimleri) dir.
Bedi‘üzzaman Hazretleri Ene Risâlesi’nde (30. Söz): “Kâinatın kapıları zahiren açık görünürken hakikaten kapalıdır.” diyor.
32. Sözün 3. mevkifinin başında da bu mevzu‘ şöyle izah ediliyor. “Bütün mevcûdatın hakaiki (hakikatleri), bütün kâinatın hakikatı Esmâ-i ilahiyeye istinad eder (dayanır). Her bir şeyin hakîkati bir isme veyahut çok Esmâya (isimlere) istinad eder (dayanır). Eşyadaki san‘atlar dahi her biri bir isme dayanıyor.
Hatta hakîkî fenn-i hikmet Hakîm ismine ve hakikatli fenn-i tıb Şafî ismine ve fenn-i hendese (geometri) Mukaddir ismine ve hakeza her bir fen bir isme dayandığı ve onda nihayet bulduğu gibi bütün fen ve kemalat-ı beşeriye (insanlığın ilerlemesi olgunlaşması) ve tabakat-ı kümmelin-i insaniyenin (insanların mükemmellerinin tabakaları) hakikatleri Esmâ-i ilahiyeye istinad eder. Hatta muhakkikin-i evliya (evliyanın araştırıcı olanları)nın bir kısmı demişler: “Hakiki hakaik-i eşya (eşyanın hakikatleri) Esmâ-i ilahiye (Allah’ın isimleri)dir.”
Yine Mu‘cizat-ı Enbiya Risalesi’nde şöyle geçiyor: “Her bir kemalin, her bir terakkiyatın (ilerlemelerin), her bir fennin bir hakâkat-ı âliyesi (yüce hakîkati) var ki: O hakikat ise bir ism-i ilahiye dayanıyor.”
Yani asıl gaye Allah’ın isimlerine ulaşmak ve onları anlamak ve böylece her şeyin asıl hakikatine ulaşmak.
Esmâ-i Hüsnânın celalî ve cemalî kısımları var. Rahman, Rahîm, Latîf, Gafur, Halîm, Cemîl gibi cemalî tecellileri olduğu gibi Kahhar, Cebbar, Müntekim, Celîl gibi celalî tecellileri de vardır. Bu sırra ve en baştaki âyette geçen “Ona onlarla duâ edin!” emrine binâen herkes ihtiyacına göre farklı isimlerle duâ eder. Mesela hasta olan şifâ için Şafî ismiyle, af ve bağışlanma isteyen Afüvv, Gafur, Gaffar, Tevvab gibi isimlerle, düğümlerin ve kapıların açılmasını isteyen Fettah ismiyle, sabır isteyen Sabûr ismiyle, zulüm gören Kahhar-ı Zülcelal, Cebbar, Müntekîm gibi isimlerle duâ eder.
Yâ Rabbenâ! Bütün Esmâ-i Hüsnâ’nı şefaatçi yaparak niyaz ediyoruz ki, bizleri, isimlerini güzel bir ayna olarak gören ve gösteren, okuyan ve okutturan kıllarından eyle! Amin.
…“Ona onlarla duâ edin!” emrine binâen herkes ihtiyacına göre farklı isimlerle duâ eder.
Allah’ın sıfatları olduğu gibi, isimleri de vardır. Onlara “Esma’ül Hüsnâ” yani “En güzel isimler” denilir. Bu konuda bir âyet şöyledir: “En güzel isimler (el-esmâü’l-hüsnâ) Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle duâ ediniz! Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.” (A’râf, 180) Allah’ın zâtı bir, fakat isimleri pek çoktur. Bu konuda Peygamberimiz (sav) “Allah’ın 99 ismi vardır, kim onları sayarsa cennete girer.” (Buhari, Tirmizi) buyurmuştur. Allah’ın isimlerinin çok olması, yapılan icraatların çokluğundan dolayıdır. 1.
İSİMLERİN SINIFLANDIRILMASI
İmam Gazali, Allah’ın isimlerini dört kısma ayırır: a. Allah’ın zâtına delâlet eden isimler. (Allah, Rahman, Rab, İlah vb.) b. Tenzihî sıfatlara delâlet eden isimler. (Evvel, Ahir, Baki, Ehad, Vahid, Kayyum, Samed vb.) c. Subutî sıfatlara delâlet eden isimler. (Alim, Semi, Basir, Kadir vb.) d. Fiilî sıfatlara delalet eden isimler. (Muhyi, Mümit, Rezzak, Gaffar vb.) (Bkz: İmam Gazali İtikatta İktisad) İsimlerin ekseriyeti fi’lî sıfatlara delalet eden isimlerdir. 2.
ALLAH
Allah lafza-i celali, bu kâinatı yaratan Allah’ın özel ismidir. Allah lafza-i celali, Allah’ın mükemmelliğini gösteren bütün sıfatlarını ve isimlerini tazammun eder, içerir. Çünkü lafza-i Celal, Allah’ın mükemmel sıfatları olan zâtına delalet eder. İslâm âlimleri “Allah” ismini tarif ederken “Kendisine ibâdet edilen ve ibâdete en layık olan Hak mabud”, “Ulûhiyet ve Rubûbiyet sıfatlarını tazammun eden zât”, “Vâcibu’l-Vücud, ezelî ve ebedî olan zât”, “kâinatın yaratıcısı” diyerek tarif etmişlerdir. (Kurtubî) Bazı âlimler Allah lafza-i celali için Allah’ın en büyük ismi ve ism-i A’zamdır demişlerdir. 3.
İSM-İ A’ZAM
İsm-i A’zam, Allah’ın en büyük ismi manasına gelir. Bazı hadislerde onunla duâ edildiği zaman Allah’ın duâları kabul edeceği rivayet edilmiştir. Âlimlerden bir kısmı “Allah’ın küçük ismi olmaz, O’nun bütün isimleri A’zamdır, büyüktür.” diyerek isimler içinde birisinin İsm-i A’zam olmasını reddetmişlerdir. Âlimlerin ekseriyeti ise pek çok hadislerden yola çıkarak İsm-i A’zam’ı kabul etmiş, fakat onlar da İsm-i A’zam’ın hangi isim olduğunda ihtilafa düşmüşlerdir. (Bkz: Celalettin Suyuti, El-Havi Lil-Fetavi, Darül Kütüb’ül İlmiye, Beyrut, 1988, c, 1, s, 394) Üstad Bediüzzaman’ın İsm-i A’zam hakkında yaptığı izahlar âlimlerin bütün görüşlerini uzlaştıracak, birleştirecek mahiyettedir. Şöyle der Üstad: “İsm-i A’zam gizlidir. Ömürde ecelin, ramazanda kadir gecesinin gizlenmesi gibi, isimler içinde de İsm-i A’zamın gizlenmesinin de mühim hikmeti var. Kendi nokta-i nazarımda hakikî İsm-i A’zam gizlidir, havassa [yüksek tabakaya, velilerin büyüklerine] bildirilir. Fakat her ismin de A’zamî [yüksek] bir mertebesi var ki o mertebe [o isim için] ism-i A’zam hükmüne geçiyor. Velilerin ism-i A’zamı ayrı ayrı bulması bu sırdandır. Hazret-i Ali r.a.’ın Ercuze namında bir kasidesi “Mecmuatü’l Ahzab” [adlı kitap] da var. İsm-i A’zamı altı isimde zikrediyor. İmam-ı Gazalî onu “Cünnetü’l-Esma” namındaki risalesinde, Hazret-i Ali’nin zikrettiği ve Ism-i A’zamı kuşatmış olan o altı ismi şerh ederek, özelliklerini de beyan etmiştir. O altı isim de, ‘Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs’ isimleridir.” (Barla Lahikası) Üstad, 30’uncu Lem’a Risalesi’nde bu 6 ismi şerh-eder. Orada şöyle der: “İsm-i A’zam herkes için bir olmaz, belki ayrı ayrı oluyor. Meselâ İmam-ı Ali radıyallahü anh hakkında [İsm-i A’zam]; “Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs” altı isimdir. Ve İmam-ı A’zam’ın İsm-i A’zamı: “Hakem, Adl” iki isimdir. Ve Gavs-ı A’zam’ın İsm-i A’zamı, “Ya Hayy!”dır. Ve İmam-ı Rabbanî’nin İsm-i A’zamı “Kayyum” ve hakeza pek çok zatlar daha başka isimleri, İsm-i A’zam görmüşlerdir.” (Lem’alar, s. 399) Hülasa; Allah’ın gizli olup bazı sevdiği kullara açtığı bir İsm-i A’zam’ı vardır. Bununla beraber, Allah’ın her isminin de bir mertebe-i a’zam’ı vardır. Bu mertebenin sırlarını Allah bazı kullarına açar ve o isim, onun için, İsm-i A’zam olur. Bu yönüyle Allah’ın her bir ismi, İsm-i A’zam özelliği taşıyabilir. 4.
FİiLÎ İSİMLER
Üstad Bediüzzaman, şöyle der: “Şunu iyi bil ki Allah’ın [zâtına delalet eden] zatî isimleri olduğu gibi, [fiillerine, yaptığı icraatlara delalet eden] Gaffar, Rezzak, Muhyi, Mümit ve emsali gibi çeşitli fiili isimleri de vardır. Bu isimlerin çeşit, çeşit olması ve çokluğu kudret-i ezeliyenin kâinatın nevlerine olan taallukunun [ilişkisinin] çokluğundan dolayıdır.” (İşârâtu’l-İ’câz) Bir sultan kendi hükûmetinin her bir dairesinde değişik unvanlarla, isimlerle anılır. Meselâ, ona idari yönden sultan denilirken ordunun başında olduğunda başkomutan denilir. Keza dini, ilmi işlere başkanlık etmesi yönünden halife, adliye dairesinde davalara bakarken hâkim denilir. Buna kıyasen, bir tek padişah, saltanatının dairelerinde, hükümetin değişik mertebelerinde bin isim ve unvana sahip olabilir. Bu misalden yola çıkarak nasıl bir padişah yaptığı icraatlara göre değişik isimler alıyorsa ondan daha haşmetli, daha yüce bir şekilde Allah’ın da yaptığı icraatlara göre değişik isimleri vardır. Örneğin, Allah, kâinatın sahibi olduğu için “Malikü’l-Mülk” ve “Melik”tir. Varlıkları yarattığı için “Halık”tır. Onları terbiye ettiği için “Rab” ve “Rabbü’l-Âlemin”dir. Canlılara hayat verdiği için “Muhyi”, suretlendirdiği için “Musavvir”, nimet verdiği için “Mün’im”, rızık verdiği için “Rezzak”, öldürdüğü için “Mümit” isimlerini alır. Misalleri çoğaltmak mümkündür. [1] 5.
CELALÎ, CEMALÎ VE KEMALÎ İSİMLER
Mutasavvıflar ve âlimler, fi’lî sıfatlara delalet eden isimlerin, “Celalî” ve “Cemalî” olmak üzere iki kısım olduğunu söylemişlerdir. Azamet, yücelik, şiddet, kahır gibi manaları olan Aziz, Kahhar, Şedidü’l-İkab gibi isimler Celalî isimlerdir. Lütuf, ihsan, güzellik, şefkat, bağışlama manasına gelen Latif, Muhsin, Cemil, Gafur, Gaffar, Rahman, Rahim gibi isimler de Cemalî isimlerdir. Keza cennet Allah’ın cemaline; cehennem ise, Allah’ın celaline mazhar olmuştur. Bunların dışında kalan ve hem celâl hem de cemal manalarını içeren Hafiz, Evvel, Ahir, Zahir, Batın, Habir, Basir gibi isimlere bazı mutasavvıflar Kemalî isimler demişlerdir. 6.
ALLAH’IN İSİMLERİ 99 MUDUR, YOKSA BAŞKA İSİMLERİ DE VAR MIDIR?
Yukarıda zikrettiğimiz gibi Peygamberimiz (sav) “Allah’ın 99 ismi vardır, kim onları sayarsa cennete girer.” buyurmuştur. Fakat bazı rivayetler Allah’ın isimlerinin 99’dan fazla olduğunu da ima etmektedir. Örneğin Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde şöyle bir hadis vardır: “Üzüntü ve kederle karşılaşan bir kimse, ‘Allahım! Ben senin kulunum, erkek ve kadın kullarının da oğluyum. Benim perçemim senin (kudret) elindedir. Hakkımda hükmün caridir. Hakkımda kaza ve takdirin adildir. Ben senden, kendini isimlendirdiğin veya yarattığın mahlûkattan birisine öğrettiğin veya kitabında indirdiğin veya senin katında olan gayb ilminde seçtiğin bütün isimlerin hürmetine, Kur’ân’ı, kalbimin baharı, gönlümün nuru, hüznümün cilası (gidericisi), kederimin gidericisi kılmanı istiyorum.’ derse Allah, onun üzüntü ve kederini giderir, yerine ferahlık verir.”[2] Bu ve benzeri rivayetlerden yola çıkan İmam Gazali ve Fahrettin Razi gibi âlimler, Allah’ın isimlerinin 99’la sınırlı olmadığını, Allah’ın bu 99 isimden farklı ve fazla isimleri olabileceği kanaatindedirler. Fahrettin Razi, şöyle der: “Âlimler arasında Kur’ân ve sünnette Allah’ın mukaddes ve mutahhar bin bir isminin olduğu meşhurdur. Bazı vaaz kitaplarında gördüğüme göre; Allahu Teala’nın dört bin ismi vardır. Onların bini Kur’ân’da ve sahih hadislerde, bin tanesi Tevrat’ta, bin tanesi İncil’de, bin tanesi de Zebur’dadır. Bin adedin de Levh-i Mahfuz’da olup beşer âlemine ulaşmadığı söylenir. Ben derim ki bu kitaplarda söylenenler akıldan uzak değildir.”[3] “Eğer Allah’ın isimleri 99’dan fazla ise Peygamberimiz (s.a.v) niçin ‘Allah’ın 99 ismi vardır.’ buyurmuştur?” Sorusu akla geliyor. İmam Gazali, bu soruya şöyle cevap veriyor: Bir hükümdarın bin askeri olsa ve bir kimse dese ki: “Hükümdarın doksan dokuz askeri vardır ki kim onları alarak harbe girerse düşmanlar kendisine asla dayanamaz [o mutlaka galib gelir].” Hükümdarın bin askeri olduğu halde, burada sadece doksan dokuzunun söz konusu edilmesi, onun 99 askeri bulunduğu için değildir. Bilakis onlarla zafer hâsıl olduğu içindir. Çünkü bu 99 asker ya çok kuvvetlidir veya zafere ulaşması için bin askerden 99’u kâfi gelmektedir. Daha fazla askere ihtiyaç yoktur.[4] İmam Gazali’nin bu izahından, Peygamberimiz (s.a.v)’in “Allah’ın 99 ismi vardır, kim onları sayarsa, cennete girer.” hadisiyle, Allah’ın isimlerini sınırlandırmadığını, bilakis pek çok isim içerisinde Allah’ın 99 ismine dikkat çektiğini anlıyoruz. Yani Allah’ın 99’dan fazla isimleri var, fakat bu isimler içinde 99 ismin çok farklı bir hususiyeti de vardır. Bu hususiyet, Allah katında bu isimlerin ehemmiyetinden kaynaklanmaktadır.
Hadîslerde zikri geçen 99 isim şunlardır:
Allah,
er-Rahmân, er-Rahîm,
el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm,
el-Mü’min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr,
el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri’, el-Musavvir, el-Gaffâr,
el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kâbıd,
el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi, el-Muiz, el-Müzill, es-Semi’, el-Basîr,
el-Hakem, el-Adl, el-Lâtîf, el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, el-Gafûr,
eş-Şekûr, el-Aliyy, el-Kebîr, el-Hafîz, el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl,
el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi’, el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd,
el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kaviyy, el-Metîn, el-Veliyy,
el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdî, el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy,
el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir,
el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâli,
el-Müteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntakim, el-Afüvv, er-Raûf,
Mâlikü’l-Mülk, Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm, el-Muksit, el-Câmi’,
el-Ganiyy, el-Muğni, el-Mâni’, ed-Dârr, en-Nâfi’,
en-Nûr, el-Hâdi, el-Bedî’, el-Bâkî,
el-Vâris, er-Reşîd,
es-Sabûr.
ESMA –İ HÜSNA ‘NIN FAZİLETİ
Bazı alimler şöyle demiştir: Allah Teala hazretlerine İsmi a’zam ile dua etmek isteyen kimse, kendi isminin adedini cümeli ebced ile hesap edip, Allah Teala nın hangi ismine eşit olduğuna baksın. Bu Esmaül hüsnadan bir, iki veya üç ismede eşit olabilir.
İsmi Hilal olan bir kimsenin Esmaül hünsadaki Vekil (وَكِيلْ) ismine eşittir. İsmi Ali olan bir kimsenin ismi Allah Teala nın Aliyyü (عَلِىّ) ismine eşittir. Muhammed isimli bir kişinin ismi Allah Teala’nın Basit (بَاسِطْ) ve Vedud (وَدُودْ) isimlerine eşittir.
Bu isimlerin önüne Lâ ilâhe illallâh لاَاِلَهَ اِلاَّ الله kelimesini eklersek, bu şekilde olur.
لاَاِلَهَ اِلاَّ اللهُ الْبَاسِطُ الْوَدُودْ
Lâ ilâhe illallâhül bâsitül vedûd.
Örneğin: İsmi Hilal olan kişi için:
لاَاِلَهَ اِلاَّ اللهُ الْوَكِيلْ
Lâ ilâhe illallâhül vekîl
İsmi Ali olan kişi için:
لاَاِلَهَ اِلاَّ اللهُ الْعَلِىُّ
Lâ ilâhe illallâhül aliyyü
İsmi Muhammed olan için ise:
لاَاِلَهَ اِلاَّ اللهُ الْبَاسِطُ الْوَدُودْ
Lâ ilâhe illallâhül bâsitül vedûd.
böyledir. Bunu kendi ismin kadar zikredip, sonunda İnşirah suresini okur ve peygamber efendimiz hazreti Muhammed s.a.v. e salavati şerife getirirsin. Daha sonra hacetini söylersen, Allah Teala nın izniyle hacetin yerine gelir.
Öncelikle esma-ül hüsnanın okunma adetleri olarak belirttiğimiz ebced değerlerine bir göz atalım. Okuma yaparken , eğer husisi bir adet belirtilmemişse, bu adetlere riyaet etmek çok önemlidir. Çünkü, bu adetler o esmanın sırrını inkişaf ettirecek olan şifrelerdir. Nasıl ki, bir kilidi açmak için kendi şifresinin girmezseniz, milyonlarca rakamda girseniz açılmaz. Bu esmalarında kendi okuma maksadına uygun sayılarını bilemezseniz, o gizli kapıları açamazsınız. İsterseniz fazla fazla okuyunuz. Bir fiilin olması için gerekli şartların vuku bulması lazımdır. Nasıl ki tohumun fidan olması için, toprak altına girecek, gerekli su , nem, ısı , zaman gibi sebepler yerine getirilecek, sonra fidan, neşvü nema bulacak. Bu dua adabı da böyledir. Uygun sebeplere baş vuracaksın, rahmet kapılarını açan zamanı ve anahtarı doğru seçeceksin ki, o amel senin hakkında istenilen neticeyi versin.
İşte kainatın ve tüm mahlükatın üzerinde tecelli eden 99 esmanın adetleri bunlar.
Şimdi esmaül hüsnanın bazı faziletlerinden bahsedelim.
1- Her gün sabah namazından sonra yerinden kalkmadan ve dünya kelamı konuşmadan, Esmâ-ül Hüsnâ yı bir defa okuyan kimse o gün akşama kadar, akşam namazından sonra okuyan kimsede sabaha kadar şeytanın şerrinden, ani ölümden, her türlü kaza ve belalardan emin olur.
2. Her gün sabah namazından sonra bir veya üç defa okuyan kimse, dünyada ve ahrette aziz olur. İnsanlar arasında sevilen ve hürmet gören birisi olur. Kabir azabından ve cehennem ateşinden emin olup, cennete girer.
3.- Hak Teala hazretlerinden bir dileği olan kimse yedi (7) gün sabah veya gece 7 defa Esmâ-ül Hüsnâ yı okursa, Allah Teala o kişnin dileğini yerine getirir.
4.- Herhangi hayırlı bir dilek ve maksat, mübtela bulunduğu bir bela ve felaketin defolup gitmesi için niyet ederek gece yarısından sonra, bilhassa seher vakti ki, diz üzerine kıbleye karşı oturup 41 defa Esmâ-ül Hüsnâ yı okuduktan sonra ellerini açarak dua eden kimsenin, Allah Teala hazretleri maksadına ulaştırır.
Bir yanıt yazın