“O, yemez içmez, doyurur doyurulmaz”,
“O, halkın fânî oluşundan sonra da bâkî kalandır. O, hariç yeryüzündeki her şey yok olacaktır” ,
“O, ölmez kendisine vâris olunmaz olandır. Göklerin ve yerin mirası ona aittir”,
“O, uyumaz ve uyanılmaz”,
“O, hiç kimsenin sıfatı ile nitelenemez”,
“O, ayıbı, kusuru, noksanlığı olmayandır”,
“O, bütün sıfatlarında ve bütün fiillerinde kamil olandır”,
“O, galib gelen ama mağlub edilemeyendir”,
“doğurmamış ve doğrulmamış olandır. Çünkü doğuran herkese varis olunur; doğurulan her şey de mutlaka ölür”,
“O, eksiklikleri ve fazlalıkları bulunmaktan, değişikliklere ve farklılaşmalara mahal olmaktan ve zamanların, mekanların, anların, yönlerin kendisini kuşatmasından (içine almasından) münezzehdir”,
“O, zatında değişiklik kabul etmeyen, değişmesi mümkün olmayandır”
MÂNÂSI HAKKINDA İZAHLAR
Bu isim hakkında lügat açısından ele alınacak esaslı iki ayrı anlam rivayet edilmiştir:
Birincisi: Hamd vezninde “samd” masdarından masmud-ı ileyh, yani maksatların doğrudan doğruya kendisine yöneldiği maksud anlamına olmasıdır. “Samede samdehu” deyimi bilinmektedir ki, dosdoğru, düpedüz, hiç sapmadan ona kast ve teveccüh etti demektir. Bilindiği gibi, kasıtta bir noktaya doğrudan doğruya yönelme vardır. Bu anlamlara göre bir kavmin ulusuna yani yönetim ve ihtiyaçlarında kendisine başvurulan ve daha üstünü bulunmayan en büyüğüne “kavmin samedi” adı verilir. Ve mutlaka kadri yüce, şerefi yüksek, şanlı anlamına gelir ki, masmudun gerektirdiği manadır. (Elmalılı)
Lügat ehli arasında Samed, “İnsanların iş ve ihtiyaçlarının görülmesinde kendisine başvurduğu, yani doğrudan doğruya maksud ve matlub olarak kendisine müracaat ettiği ve sığındığı kimse ve daha üstü bulunmayan en büyük yetkili, efendi” demek olduğunda ihtilaf yoktur. (Elmalılı)
Samed, bütün ihtiyaçlar konusunda kendisine yönelinilen, başvurulan efendi, büyük mânâsınadır. İbn Abbas (ra)’ın rivayet ettiği bir hadiste, sahabe Peygamberimize, “Samed nedir?” dediler. Peygamberimiz (s.a.v) de, “O, ihtiyaçlar hususunda kendisine başvurulan efendidir.” dedi. (Râzî)
Samed kelimesinin lügat mânâsı, O’nun izni olmadan hiçbir işin hükme bağlanmadığı efendi demektir. Yüce Allah öyle bir efendidir ki, O’ndan başka hiçbir efendi yoktur. Uluhiyette bir tektir. Geriye kalan herkes O’nun kuludur. İhtiyaçlar yalnız ve yalnız O’ndan talep olunur. Ve yalnız ve yalnız ihtiyaçları O yerine getirir. Her iş ancak ve ancak O’nun emri ile hükme bağlanır. Kimse O’nun yanında emir veremez. (İbni Kesîr)
İkincisi: Samed, içinde boşluk olmayan demektir. (Râzî)
“Cevfi, boşluğu olmayan, eksiksiz, gediksiz, deliksiz, nüfuz edilemez şeye denir ki, musmet gibidir. Buna lisanımızda som tabir olunur. Nitekim bizim lehçemizde “som, yekpare, salt, kavî, bütün, içi dolu” anlamına som altın, som gümüş, som abanoz, som pelesenk gibi tabirler kullanılır ki, bütün bunlarda karışık olmayan, kaplama bulunmayan, saf ve halis anlamları ifade edilmek istenir.” (Elmalılı)
Buna dair Abdullah b. Büreyde (r.a)’dan rivayet edilen bir hadiste Peygamberimiz, “Samed, içinde boşluğu olmayandır.” demiştir. Hıristiyanlar Hz. İsa ile annesine ilahlık isnad etmişlerdi. Onları ret için Mâide suresi 5. ayette, “Her ikisi de yemek yerlerdi” buyurulmakla Allah’ın yeme ve içmeden münezzeh olduğuna tenbih vardır. (Elmalılı)
Âlimlerden bazıları, Samed ismini izah sadedinde:
“O, yemez içmez, doyurur doyurulmaz”,
“O, halkın fânî oluşundan sonra da bâkî kalandır. O, hariç yeryüzündeki her şey yok olacaktır” ,
“O, ölmez kendisine vâris olunmaz olandır. Göklerin ve yerin mirası ona aittir”,
“O, uyumaz ve uyanılmaz”,
“O, hiç kimsenin sıfatı ile nitelenemez”,
“O, ayıbı, kusuru, noksanlığı olmayandır”,
“O, bütün sıfatlarında ve bütün fiillerinde kamil olandır”,
“O, galib gelen ama mağlub edilemeyendir”,
“Doğurmamış ve doğrulmamış olandır. Çünkü doğuran herkese varis olunur; doğurulan her şey de mutlaka ölür”,
“O, eksiklikleri ve fazlalıkları bulunmaktan, değişikliklere ve farklılaşmalara mahal olmaktan ve zamanların, mekanların, anların, yönlerin kendisini kuşatmasından (içine almasından) münezzehdir”,
“O, zatında değişiklik kabul etmeyen, değişmesi mümkün olmayan” demişlerdir. (Râzî)
Ali b. Ebi. Talha, İbnü Abbas (r.a)’dan şöyle rivayet etmiştir: “Samed, sûdedinde kamil olan seyyid, şerefinde kamil olan Şerîf, azametinde kamil olan Azîm, hilminde kamil olan Halîm, ilminde kamil olan Alîm, hikmetinde kamil olan Hakîm, velhasıl şeref ve ululuk nevilerinin hepsinde en mükemmel olandır.” (Elmalılı)
Kamus-ı Okyanus’ta ise şöyle izah edilmiştir.
-Samed, kavmin ulusuna ve alişanına denir.
-Ve dâim ve câvid mânâsınadır.
-Ve refi ve âlî mânâsınadır.
-Ve içi dolu şeye denir. Râğıb-ı İsfehânî burada şöyle söylemiştir: “Hakk Teâlâ’ya ‘boşluğu olmayan-içi dolu’ mânâsına olan Samed ıtlakının vechi budur ki, ‘boşluğu olmayan-içi dolu’ olan şey iki kısım olur. Biri, insandan dun (aşağı) olur, cemadat (cansızlar) gibi. Diğeri, insandan âlî (yüksek) olur. Nasara (Hıristiyan) taifesi ise hazreti İsa’ya (a.s) uluhiyet (ilahlık) isnad ettiler. ‘Allah-üs-samed’ kavl-i şerifi mezkur isnadın reddine tenbihdir.”
-Ve şöyle bir adama denir ki, cenk ve harp hengamında asla susayıp acıkmaz ola.
Cemil-i Zülcelâl’in bütün isimleri Esmâ-ül Hüsna tabîr-i Samedanîsiyle gösteriyor ki, güzeldirler. Mevcudat içinde en lâtif, en güzel, en câmi âyine-i Samediyet de hayattır. (Bedîüzzaman)
Yani hayat bir şeye girdiği zaman o şeyi her bir şeyle alâkadar eder. Bu alâkadarlık yüzünden hayat sahibi olan o canlı nihayetsiz şeylere muhtaç olur. Bu ihtiyaç lisanıyla Samed ismini gösterir, Samediyete güzel bir âyine olur.
SAMED AYİNESİ OLAN BÂTIN-I KALB
Kâinat ağacının en mükemmel ve câmii meyvesi olan insanın kalbine, kâinatı istilâ edip içine alacak bir muhabbet yerleştirilmiş. Onun için insan, umum mevcûdata karşı bir muhabbet besliyor. Koca dünyayı evi gibi seviyor. Ebedî cennete bahçesi gibi muhabbet ediyor. Bu muhabbetle birlikte kalbinde korku hissi de yerleştirildiği için birçok şeyden de korkuyor. Aslında bu muhabbet ve korku hissi Cenâb-ı Hakk’ı sevmek ve O’ndan korkmak için verilmiş. Çünkü “Kalpler ancak Allah’ı zikr etmekle (anmakla) tatmin olur.” (Ra‛d Sûresi, 28) âyetinin işaretiyle, fânî mahbublar (sevgililer) ebed içi yaradılan ve Ebedî Zât’tan başkasına razı olmayan insan kalbini tatmin etmiyor. Korktuğu kimseler kendisine acıyıp merhamet etmiyor. İşte nihayetsiz ihtiyaçları ve hadsiz korkuları olan insanın kalbini tatmin edecek, ihtiyaçlarını karşılayacak, korktuklarından emin edip düşmanlarından kurtaracak ve kendisinden korktuğunda ona merhamet edecek birine muhtaçtır. Kalb bu lisanıyla Samediyete güzel bir ayine olup Zât-ı Ehad ve Samed’i gösterir.
MEKTÛBAT-I SAMEDÂNİYE
Birisi tarafından bir mânâ veya mesaj için yazılmış ve okunması gereken yazıya mektup denir. Mevcûdat, bütün ihtiyaçlarını karşılayacak bütün hazineler yanında bulunan zenginlik sahibi, korktuklarından koruyabilecek her şeye gücü yeten ve kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan yani Samed olan bir Zât’a muhtaçtır. Varlıkların her biri husûsen canlıların her biri yukardaki mânâyı anlatan ve Rabbimizin yazdığı birer Samedanî mektup, kâinat ise Samedanî bir kitaptır. İşte mektûbat-ı Samedâniye, kitab-ı Samedanî gibi tabirler bu mânâları anlatmak için kulanılan tabirlerdir.
HULASA
Karnında boşluk olan yani yiyen-içen, doğuran-doğurulan, parçalara bölünebilen, çoğalan, değişip farklılaşan, içine girilebilen, mekânda yer tutan, varlığı ve bekası başkasına muhtaç olan, fânî olan hakiki Samed olamaz. Bu vasıflar mahlukata aittir. Bu vasıfların hepsinden münezzeh ve hiçbir şeye muhtaç olmayan ve her şeyin O’na muhtaç olduğu Zât ancak Allah’dır. Her yaratılmışın doğrudan doğruya yöneldiği ve muhtaç olduğu Zat O’dur. O’ndan istiğna edemezler. O ise onların hepsinden müstağnidir.
DUÂ
Ey Rabbimiz! Ebede kadar uzanan nihayetsiz ihtiyaçlarımızı karşılayan ve korktuklarımızdan kurtaran fakat hiçbir şeye muhtaç olmayan mutlakğına sahibi ancak sensin. Umduklarımıza nâil eyle! Korktuklarımızdan emin eyle! Bizleri bütün korku ve ihtiyaçları için sana yönelen kimselerden eyle! Âyine-i Samed olan kalbimizi senin korku ve muhabbetinle doldur! Mâsivayı senin rızan ve muhabbetin için terk edenlerden eyle! Amin!
Bir yanıt yazın