Evet kaşlar göze, gem ata mütemmim (tamamlayıcı) oldukları ve onların noksanlarını ikmal ettikleri (tamamladıkları) gibi; küçük ni’metler de, büyük ni’metlere mütemmimdirler (tamamlayıcıdırlar). Bu itibarla mütemmim olan haddizatında küçük de olsa, faydayı ikmal ettiğinden, büyükten daha büyük olması icab eder. Ve keza büyükten beklenilen menfaat, küçüğe mütevakkıf (bağlı) ise; o küçük, büyük sırasına geçer; o büyük dahi, küçük hükmünde kalır. Kilit ile anahtar, lisan (dil) ile ruh gibi.
(İşaratü’l-İ’caz)
MÂNÂSI HAKKINDA İZAHLAR
Rahîm ismi, çoğunlukla umumi kullanmadan dolayı sıfat olan bir ism-i hastır. Çünkü lügat bakımından rahm ve rahmetten türemiş devam-ı mübalağa ifade eden bir sıfat-ı müşebbehe sigasıdır ki, pek merhametli, çok rahmet sahibi anlamına sıfat olmuştur.
(Elmalılı)
İbn-i Abbas (r.a) der ki: Rahmân ve Rahîm birbirine çok yakın iki isimdir. Biri diğerinden daha çok rahmet sahibi anlamına gelir.
(İbn-i Kesir)
Allah lafzı, hükümranlığa kudrete ve yüceliğe işarettir. Cenâb-ı Hakk, Allah lafzının peşinden Rahmân ve Rahîm lafızlarını zikretmiştir ki, bu da O’nun rahmetinin kahrından daha çok ve daha mükemmel olduğuna işarettir.
(Razi, Tefsir-i Kebîr)
Rahîm ismi hakkında şöyle denmiştir: Allah Teala insanlara altı yerde merhamet eder. Kabir ve kabirden çıkıp toplanmada, kıyamet ve kıyametin karanlıklarında, mizan (terazi) ve derecelerinde, amel defterlerinin okunması esnasında ve onun korkusunda, sırat ve korkusunda, cehennem ve tabakaları hususunda.
(Razi, Tefsir-i Kebîr)
KUR’ÂN’DA KAÇ DEFA GEÇİYOR
Bismillah’takilerle beraber Lafz-ı Rahîm, Kur’an’da ikiyüz yirmi defa geçiyor.
(Mektubat)
Rahîm sıfatına gelince, Allah bu sıfatı kendinden başkaları için de kullanmıştır. “Andolsun ki, size kendinizden bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız kendisine ağı gelir. Sizin üzerinize düşkündür. Müminlere karşı Rauf ve Rahîmdir.”
(Tevbe, 128) (İbn-i Kesir)
RAHMÂN’DAN SONRA GELMESİNİN HİKMETİ
Rahmân lafzı Allah’a has bir isimdir. Rahîm ismi ise hem O’na hem başka varlıklara verilebilir. Eğer, buna göre Rahmân’ın ifade ettiği mana daha büyüktür; o halde “Büyük olanı zikrettikten sonra, küçük olanı niçin zikretmiştir?” denilirse, buna cevabımız şu olur. Çünkü büyük olandan önemsiz ve basit şey istenmez.
Anlatıldığına göre, birisi bir büyüğün yanına giderek: “Ufak bir şeyden ötürü sana geldim” demiş. O da bunun üzerine: “Önemsiz şeyler için önemsiz bir adam ara.” diye cevap vermiştir.
Buna göre, Cenâb-ı Hakk sanki şöyle demiş olur: “Şayet Rahmân lafzını zikretmekle yetinseydim, benden utanır ve benden basit isteklerde bulunman imkansız olurdu. Ancak sen benim Rahmân olduğumu bildiğin için benden büyük şeyler istersin; ama ben aynı zamanda Rahîm’im. O halde benden ayakkabının bağını ve tencerenin tuzunu da iste!” Nitekim Cenâb-ı Hakk, Hz. Musa ya şöyle demiştir: “Ey Musa, benden tencerenin tuzunu ve koyununun yemini bile iste”
(Razi, Tefsir-i Kebîr)
S- Rahmân, büyük nimetlere; Rahîm, küçük nimetlere delalet ettikleri (delil oldukları) cihetle; Rahîm’in Rahmân’dan sonra zikri, yukarıdan aşağıya inmek manasına olan “San’at-üt tedelli” kaidesine dâhildir. Bu ise, belâgatça makbul değildir?
C- Evet kaşlar göze, gem ata mütemmim (tamamlayıcı) oldukları ve onların noksanlarını ikmal ettikleri (tamamladıkları) gibi; küçük ni’metler de, büyük ni’metlere mütemmimdirler (tamamlayıcıdırlar). Bu itibarla mütemmim olan haddizatında küçük de olsa, faydayı ikmal ettiğinden, büyükten daha büyük olması icab eder. Ve keza büyükten beklenilen menfaat, küçüğe mütevakkıf (bağlı) ise; o küçük, büyük sırasına geçer; o büyük dahi, küçük hükmünde kalır. Kilit ile anahtar, lisan (dil) ile ruh gibi.
(İşaratü’l-İ’caz)
RAHMET VE MERHAMET BOYUTU
Hz. Peygamberin (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilir: “Ey Allah’ım, ümmetimin hesabını benim önümde gör.” Sonra, Hz. Peygamber (s.a.v), iki dirhem borçlu olarak öldüğü için ve ifk (iftira) atmak sebebiyle Hz. Aişe’nin evinden çıkmasına sebeb olduğu için, bir ölünün cenaze namazını kılmaktan kaçındı. İşte bunun üzerine Cenâb-ı Hakk sanki ona şöyle demiştir: “Senin tek bir merhametin vardır, bu da, ‘Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.’ (Enbiya 107) sözüdür.
Tek bir merhamet mahlukat alemini ıslah etmeye kafi gelmez. Beni kullarımla baş başa bırak. Beni ümmetinle baş başa bırak. Çünkü ben Rahmân ve Rahîm’im, benim rahmetimin sonu yoktur. Onların günahları ise, mahdut ve sayılıdır. Sınırsız olanın yanında sınırlı ve mahdut olan yok olur. Bütün mahlukatın günahlarının benim rahmet deryamda yok olacağında şüphe yoktur. Zira ben Rahmân ve Rahîm’imdir.”
(Razi, Tefsir-i Kebîr)
“Bir kediyi hapsetmek suretiyle yemekten engelleyip yerdeki haşeratı da yemesine engel olan bir kadın cehennemlik oldu.”
(Buhari, Müslim)
“Bir adam yolda yürürken müthiş bir şekilde susadı. Bir kuyu görüp içine iner ve içtikten sonra da çıkar, derken tam bu sırada susuzluktan toprağı yeyip dilini sarkıtan bir köpeği gördü. Adam kendi kendine: “Susuzluktan benim başıma gelenler bu hayvanın da başına gelmiştir” deyip tekrar kuyuya indi. Ve ayakkabısına su doldurarak ağzı ile tutup çıkınca ona içirdi. Allah (c.c.) bu hareketini makbul görerek onu affetmiştir”.
Ashab: Ey Allah’ın Resulü! Hayvanlara karşı vereceğimiz merhametten de bizlere sevap var mıdır?
“Evet her can taşıyan için sizlere ecir vardır” buyurdu. (Müslim)
ŞEFKAT BOYUTU
Hem şefkat dahi aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tarîktir (yoldur) ki Rahîm ismine îsal eder (ulaştırır). (Sözler)
Evet, şefkat bütün envaıyla (çeşitleriyle) latif (hoş) ve nezihdir (temizdir). Hem şefkat, pek geniştir. Bir zat şefkat ettiği evladı münasebetiyle bütün yavrulara, hatta zîruhlara (ruh sahiblerine) şefkatini ihata eder (kuşatır). Ve Rahîm isminin ihatasına bir nevi ayinadarlık gösterir. Hem şefkat, halisdir. Mukabele (karşılık) istemiyor. Sâfî ve ivazsızdır (karşılıksızdır). Hatta en adi mertebede olan hayvanatın yavrularına karşı fedakarane ivazsız (karşılıksız) şefkatleri buna delildir. (Mektubat)
SONUÇ
Allah, kendisinde olan bazı sıfatların kullarında da olmasını istiyor. Allah merhametlidir. Merhametli olanları sever. Şefkatlidir. Şefkatli olanları sever. Yani kullarından bu isim ve sıfatlarına karşı numûne olarak ayna olmalarını istiyor.
“Merhamet etmeyene merhamet edilmez” (Buhari)
“İnsanlara merhamet etmeyen kimseye de Allah merhamet etmez” (Müslim)
“Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler (Allah ve melekler) de size merhamet etsin” (Ebu Davud, Tirmizi)
“İnsanların merhametçe Allah’tan (c.c.) en uzak olanı katı yürekli olanıdır’” (Tirmizi)
İşte bizler, hem Peygamberimize (asm) uymak, hem Rahîm ismine güzel bir ayna olmak için başta insanlar, sonra diğer canlılara karşı da şefkatli ve merhametli olmalıyız. Böylece Allah’ın şefkat ve merhametini kazanabiliriz.
DUÂ
Ey Rahmân ve Rahîm olan Allah’ım! Bizleri katı kalbli, şefkatsiz ve merhametsiz kimselerden eyleme! Bizleri mahlûkatına karşı nasıl şefkatli ve merhametli olunması gerekiyorsa öyle şefkatli ve merhametli kıl! Rahmân ve Rahîm isimlerine ulaşıp, merhamet ve şefkatini üzerimize celbederek rızanı ve muhabbetini kazananlardan eyle!
Amin.
Bir yanıt yazın