Farsça kökenli bir kelime olan Cevşen, bir tür zırh ve savaş elbisesi manasına gelmektedir. Cevşenü’l-Kebîr ve Cevşenü’l-Sağîr olarak iki kısma ayrılır. Fakat günümüzde meşhur olanı Cevşenü’l-Kebîr’dir.
Cevşenü’l-Kebîr, Peygamberimiz (asm)’dan Musa-i Kazım, Cafer-i Sadık, Muhammed el-Bakır, Zeynelabidin, Hz. Hüseyin ve Hz. Ali (r. anhüm) gibi Ehl-i Beyt’in büyük imamları tarikiyle rivâyet edilmiştir.
Cevşenü’l-Kebîr’in fazilet ve hususiyetleri hakkında, Bedîüzzaman Hazretleri’nin de naklettiği bir rivâyet şöyledir:
“Gök kapıları açıldı. Cebrâil (as) nurlara bürünmüş olduğu halde nazil oldu. Dedi: ‘Sana Cenâb-ı Hak’tan selâm ve tahiyye ve ikram hediye getirdim.’ Ben ta’zimen selamlarını aldım. Cebrâil (as) buyurdular: ‘Üzerindeki şu zırhı çıkar. Bu duâyı oku. Bu duâyı üzerinde taşır ve okursan zırhtan daha büyük tesiri vardır.’ Peygamberimiz (asm) Cibrîl-i Emîn’e sordu: ‘Bu duânın tesiri ve hâssesi yalnız bana mıdır? Yoksa ümmetime de şâmil midir?’ Cebrâil (as) dedi: ‘Ya Resûlâllah! Bu duâ Allah-u Azîmüşşân tarafından sana ve ümmetine bir hediyedir. Bu duâ’nın sevâbını Allah-u Azîmüşşândan gayrı kimse bilmez’ ”
Osmanlı’nın son dönem büyük evliyalarından ve evvelki asrın müceddidi, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerinin halifelerinden olan, Ahmed Ziyaeddin Gümüşhânevi Hazretlerinin Mecmu’atü’l-Ahzab adlı meşhur duâ mecmuâsında, Hz. Zeynelabidin’den (ra) Hz. Ali’ye (ra) dayanan sağlam bir senetle Cevşenü’l-Kebîr’in tamamı rivâyet edilmiştir. Üstad Bedîüzzaman Said Nursi Hazretleri de, gâyet kesin ve net ifadelerle Cevşenü’l-Kebir’in, Resûl-i Ekrem Efendimizin (asm) kudsî bir münâcâtı olduğunu ve Kur’ân’dan sonra eşsiz ve misilsiz bir eser olduğunu bildirmiştir.
Bununla birlikte Cevşenü’l-Kebîr duâsını, Türkiye Müslümanlarına tanıtan da Bedîüzzaman Hazretleri’dir. O, Cevşenü’l Kebîr duâsına seleflerine nispeten daha fazla ehemmiyet vermiş ve bu muazzam duâ-yı nebevîyi talebelerine de okutarak bilinmesini ve yayılmasını sağlamıştır. Bu hizmetin bir neticesi olarak, bu gün ülkemizde milyonlarca insan, Cevşenü’l-Kebîr duâsını okuyup manevî feyzinden istifade ediyorlar.
Cevşenü’l-Kebîr duâsını okumak, büyük sevaplara medardır. Zira, Cevşen bir zikir ve münâcâttır. İçinde Kur’an’a ve sünnete muhalif hiçbir şey yoktur. Aksine, içinde zikri geçen bütün isimler ve marifetler, Kur’ân’a ve sünnette var olan ilâhî marifetlere istinad etmektedir.
Cevşenü’l-Kebîr duâsı100 bölümden oluşur. Her bölümde Allah’ın isim ve sıfatlarıyla tavsif edildiği 10 parça bulunur. Böylece duâ’nın tamamı Allah’a ait 250 isim ile Rabbimizi tarif edici 750 sıfatları kapsar. Her bölümün sonunda,
سُبْحَانَكَ يَالآَاِلَهَ اِلآَّ اَنْتَ اْلاَمَانُ اْلاَمَانُ
خَلِّصْنَا، اَجِرْنَا، نَجِّنَا مِنَ النَّارِ
(Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin, ey kendisinden başka ilah olmayan zat! Aman diliyoruz. Bizleri cehennem ateşinden halas eyle / koru, kurtar) denilmektedir.
Kur’ân-ı Kerim, hem şeriat, hem hikmet, hem ilim, hem hakikat, hem sadırlara şifâ, hem mü’minlere hidâyet ve rahmet kitabı olduğu gibi aynı zamanda bitmez tükenmez bir duâ kitabıdır. Çeşit çeşit duâ âyetleri, Kur’ân’ın her tarafına serpiştirilmiştir. Âyetlerden iktibas şeklinde, yani âyette de kullanılan ifadelerden yola çıkarak yeni yeni duâlar yapılabilir.
İşte, Bedîüzzaman Hazretleri’nin: “Bin bir esmâ-i ilâhiyeye sarîhan ve işâreten bakan ve bir cihette Kur’ân’dan çıkan bir harika münacat olan ve marifetullahta terakkî eden bütün ariflerin münacatlarının fevkinde…” dediği Peygamber (asm) Efendimizin Cevşenü’l-Kebîr isimli duâsı, âyetlerden iktibas suretiyle terkib edilmiş bir sırlar hazinesidir. Hz. Peygamber (asm) bu duâsında, açıktan veya dolaylı bir şekilde, Kur’an’da geçen ifadeleri kullanarak cehennem ateşinden korunmayı Rabbinden niyaz etmiştir.
Bir misal verecek olursak, Cevşenü’l-Kebîr’in 61. bölümünde yer alan her bir ifadenin, bir âyetten iktibas edildiğini müşâhede edeceğiz.
Ey gece ve gündüzü çeviren. Allah gece ve gündüzü (ard arda) evirip çevirir. (Nur, 44)
Ey karanlıkları ve nuru yaratan. Hamd, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. (En’am, 1)
Ey gölge ve sıcaklığı var eden. Gölge ile sıcaklık bir olmaz. (Fatır, 21)
Ey güneş ve ayı itaat ettiren. Allah, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirendir. (Ra’d, 2)
Ey ölüm ve hayatı yaratan. O Allah ki sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı. (Mülk, 2)
Ey yaratma ve emir O’na ait olan. Dikkat edin! Yaratmakta emretmekte O’na mahsustur. (A’raf, 54)
Ey ne bir eş, ne de çocuk edinmeyen. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk! (Cin, 3)
Ey mülkünde hiçbir ortağı bulunmayan. Hem mülkte kendisine hiçbir ortak olmamıştır.(İsra, 111)
Ey zillet sebebi bir yardımcısı olmayan. Acizlikten (münezzeh olduğundan) dolayı O’nun için hiçbir yardımcı da olmamıştır. (İsra, 111)
Ey havl ve kuvvet kendisinin olan. Bütün kuvvet Allah’ındır. (Bakara, 165)
Bedîüzzaman Hazretleri, Cevşenü’l-Kebîr’in, Peygamberimiz (asm)’ın bir münacatı olduğunu, bu sebepten Peygamberimiz (asm)’ın kulluk yönüyle alakalı olduğunu ve Peygamberimiz (asm)’ın ubûdiyetinin mertebesiyle beraber Cevşen’in değerlendirilmesi gerektiğini bildirmiştir. Ayrıca, Cevşen’e dair zikredilen faziletlerin, Peygamberimiz (asm)’ın sahip olduğu marifetle birleşmesi halinde mümkün olabileceğini söylemiş. Yani bu mükâfatlar, ancak Peygamberimiz (asm)’ın marifetiyle okunmuş olan Cevşen’e verilir. Bununla birlikte, bu mükafatlardan ümmet de mahrum edilmemiştir. Yukarıda Cebrâil (as)’ın: “Yâ Resûlâllah! Bu duâ Allah-u Azîmüşşân tarafından sana ve ümmetine bir hediyedir. Bu duâ’nın sevabını Allah-u Azîmüşşândan gayrı kimse bilmez…” buyurduklarını söylemiştik. Demek her Müslüman’ın o mükafatları alması mümkün. Güneşin deniz yüzündeki ve katrenin göz bebeğindeki temessülü gibi, o acîp sevabın her ferde imkanı vardır. Fakat derecesine göre ve istidadına nispeten olur.
Zırh anlamına gelen ve Cenâb-ı Hakk’ın bin bir ismini ihtiva eden Cevşenü’l-Kebîr duâsı, Allah’ın izniyle manevî bir koruyucudur. (Cevşen okumak suretiyle, Şeytan’ın maddî ve mânevî saldırı ve zararlarından korunmakla beraber, bir çok bela ve musibetlerden de Cenâb-ı Hakk’ın himayesiyle kurtuluruz.) Birçok ehl-i keşif ve İslâm âlimi, Cevşenü’l-Kebîr’in sürekli okunması halinde, okuyana birtakım maddî ve manevî faydaları temin edeceğine işaret etmişlerdir. Bu zatlardan birisi olarak Bedîüzzaman Hazretleri, Cevşenü’l-Kebîr’in bin hasiyeti bulunduğunu ve onu okuma neticesinde gördüğü faydalardan bir kaçını şöyle bahseder:
“Münâfık düşmanlarımın maddî ve manevî zehirlerine karşı gerçi Cevşen ve Evrâd-ı Kudsiye-i Şâh-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardılar…” (Emirdağ Lâhikası (1) s.1738)
Bedîüzzaman Hazretleri, Cevşenü’l-Kebîr, Celcelutiyye, Sekine gibi virdlere devam etmesiyle ve onların feyzi ile Risâle-i Nurların tezahür ettiğini söyler. Madem Risâle-i Nurların telifinde bu virdlerin feyzi mühim rol oynamıştır, aynı şekilde bu virdlere devam edenler de, bu virdlerin feyziyle Risâle-i Nurların, dolayısıyla onun membaı olan Kur’ân’ın pek çok hakîkatine vâkıf olabilirler.
Cevşenü’l-Kebîr, sırf Allah rızası için, ihlasla okunması gerekir. Bu asrın Müslümanlarının en büyük hastalıklarından birisi de, duâya ve ibadetlere yanlış mânâ yüklemeleridir. Duâyı ve ibadetleri, hep arzu ve isteklerimizin yerine gelmesi için bir araç olarak görüyoruz. Bu da ibadette mutlaka bulunması gereken ihlas’ı ortadan kaldırıyor. Dünyaya ait netice ve faydalar, ibadetlerimizin asıl sebebi olamaz. Eğer ibadetler yapılırken bu dünyevi menfaatleri kazanmak niyet edilse, o ubudiyet kısmen iptal olur. “İşte bu sırrı anlamayanlar, bin hasiyeti bulunan Cevşenü’l Kebîr’i, o faydaların bazılarını maksûd-u bizzat niyet ederek okuyorlar. O faydaları göremiyorlar ve göremeyecekler ve görmeye de hakları yoktur.”
Bir yanıt yazın