İnsanların sanal kimlikler, kartlar ve imzalar kullandığı bir çağda yaşıyoruz. Kişiler sadece kendilerine âit şifreler ve anahtarlarla kendi özel dünyalarında işlerini halledebilmektedirler. Geliştirilen sistemler mutlak uyum gerektiren sistemler olduğundan, eksik olan şifreler, anahtarlar gerçek ve sanal kapıların açılmasını engeller ve açma denemelerini neticesiz bırakır.
Dünyada kapılar bu anahtarlarla açılırken âhiret ve cennetin kapılarının açılması da böyledir. Yani, nasıl bu hayatta anahtarlar varsa cennetin de anahtarı olduğunu Habib-i Ekrem Efendimiz (asm), Muâz Bin Cebel (ra)’ı Yemen’e vali gönderirken “Ey Muâz, Yemen’e vardığında yanına Kitap ehli kimseler gelip sana muhakkak “Cennetin anahtarı nedir?” diye soracaklardır.
Sen onlara cevaben “Lâ ilâhe illallah” cümlesidir. Lâkin bu Tevhid Kelimesi, cennetin dişsiz bir anahtarıdır. Eğer sen cennetin kapısı önüne dişli bir anahtarla gelirsen cennet sana açılır; yoksa açılmaz, diye cevap ver” (1) diye buyurmuştur.
Dişsiz bir anahtar nasıl bir şekle sahip olursa olsun sadece kilidin içerisinde dönecektir. Kapının o anahtardan belki de haberi bile olmayacaktır. Çünkü kapıyı, kilidi zorlayacak ve neticeye gidip açacak dişleri yoktur. İşte insan ruhlar âleminden ana rahmine, oradan dünyaya, berzahtan da âhirete uzun bir yoldan gelip uzun bir yola gider. Neticede, varmak istenilen kapının açılması bu yolculuk için en ehemmiyetli hadisedir. Zira bu büyük yolculuğun meyvesi cennettir.
Hadis-i Şerife dönersek, “Lâkin bu Tevhid Kelimesi, cennetin dişsiz bir anahtardır” sözünde bazı insanların anahtarlarının dişsiz olduğunun işaretlerinin aranılacağı gibi, kapıları da açmayacağı hakikati vurgulanmakta, Ayrıca “dişli bir anahtardan” bahsedilmektedir.
O zaman “Lâ ilâhe illallah” anahtarının mânasının bilinmesi ve dişlerinin yerine oturtulması gerekmektedir. Zira bu öyle bir anahtardır ki Hz. Adem (as)’dan beri kullanılmaktadır. Bütün peygamberler bu dişleri yerlerine oturtmaya çalışmışlar ve “Oku” (2) emriyle kâinatı okuyan, Kâinatın hâlıkının icraatlarını tefekkür eden, onun esmâsını hakkıyla bilen ve nokta-i mihrakiyyesi olup, bütün insanlığa tebliğ eden Üstad-ı Küll, Mahbubu Hüda, Sultan-ı Rusûl Hz. Muhammed (asm) bu anahtarın dişlerini “Ulûhiyet risalesiz olamaz” (3) sırrıyla eksiksiz, kusursuz olarak yerlerine oturtmuştur.
İste Hadîs-i Şerifteki bu sırdandır ki Bedîüzzaman Hazretleri de ehemmiyetli bir ihtarında şöyle buyurmaktadır:
“Arkadaş. Tevhid iki çeşit olur.
Birisi: âmiyane tevhiddir ki:
‘Allah’ın şerîki yok. Ve bu kâinat Onun mülküdür.’ der. Bu kısım tevhid sahiplerinin fikirce gaflet ve dalalete düşmeleri korkusu vardır.
İkincisi: hakikî tevhiddir ki:
‘Allah birdir. Mülk Onundur. Vücud Onundur. Her şey onundur.’ der. Lâyetezelzel bir itikada sahiptirler. Bu kısım tevhid sahipleri her şeyin üstünde Cenab-ı Hakk’ın sikkesini görür. Ve her şeyin cephesinde bulunan mührünü ve damgasını okur. Ve bu sayede huzurî bir tevhid melekesinin maliki olurlar ki: dalalet ve evhamın taarruzundan kurtulurlar.”(4)
Bugün tevhid anahtarı hakkıyla biliniyor ve dişleri yerine oturtulabiliyorsa “Muhammed Resûlullah” olduğu içindir. İşte nasıl ki anahtar dişsiz olmaz “Lâ ilâhe illallah” da “Muhammed Resûlullah”sız olmaz. Olursa, yazık olur, kapıyı açmaz, netice vermez. Zira Tevhid anahtarının dişleri onun sünnetleridir. Onun Sünnet-i Seniyyesi olmadan kapılar açılmaz. Her şeyin üstünde Cenab-ı Hakk’ın sikkesi onun sünnetlerine ittiba ile görülür.
Hâlik-ı Kâinat olan Rabbimiz,
Allah’ımızı bize tanıttıran Resûlü Ekrem Efendimizin Sünnet-i Seniyyesiyle Tevhidimizi güçlendirelim ve her an Kelime-i Tevhid ile imanımızı tazeleyelim. Ona ittiba ve itaat ederek Rabbimize ittiba ve itaat edelim.
İşte o zaman
Buyurun. Kapı size açılacak. Selâmetle giriniz.
Kaynaklar:
Et-Tarih (Buhârî), El-Hilye (Ebû Nuaym), Sünen (Beyhakî), Umdetu’l-Kaarî, IV, 3; İrşâdu ‘s-Sâri
Alak Sûresi, 1
Risâle-i Nûr Külliyatı, Bedîüzzaman Said Nursi, 10. Söz, Zülfikar, Orijinal Nüsha.
Risâle-i Nûr Külliyatı, Bedîüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Orijinal Nüsha.
Bir yanıt yazın