Bu gelen gece Leyle-i Berât (Berât Gecesi) bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderât-ı beşeriyenin (insanın kaderinin) programı nev‘inden olması cihetiyle Leyle-i Kadr’in (Kadir Gecesinin) kudsiyetindedir. Her bir hasenenin (iyiliğin) Leyle-i Kadir’de otuz bin olduğu gibi Leyle-i Berâet’te her bir amel-i sâlihin (sâlih amelin) ve her bir harf-i Kur’ân’ın (Kur’ân harfinin) sevâbı yirmi bine çıkar. Sâir (diğer) vakitlerde on ise, şuhûr-ı selâsede (üç aylarda) yüz ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyâli-i meşhûrede (mukaddes meşhur gecelerde) on binlere veya yirmi bine veya otuz binlere çıkar. Bu geceler, elli senelik bir ibâdet hükmüne geçebilir. Onun için, elden geldiği kadar Kur’ân’la ve istiğfar ve salavâtla meşgûl olmak pek büyük bir kârdır. (Şuâ‘lar)
Şabân-ı Şerifin nısfı ufukta gözüktüğünde ve Mirac ile Rabbimizden bize gelen hudutsuz müjdelerin sürûru ve huzuru henüz tazeliğini kaybetmemişken, âhirzaman fitnelerinin dondurucu ve yakıcı prangalarının verdiği bezginlik ve şaşkınlık içerisinde, ‘Berat Kandili’ ile arz-ı hâl edilip ‘af’ dilenilecek yegâne kapıyı çalacak olmanın, yeniden doğacakmış hissini verecek kadar dupduru ve kalbin en belagatli tercümanları olan gözpınarlarını kurutacak kadar dopdolu olan heyacanını yaşayacağız…
Lâkin şu hakîkati de görmezden gelmek mümkün değil: Tüm şeytanlara inat, elimizle dünyayı arkamıza savurup âhirete nazar etmeye ne kadar muhtaç olduğumuzun muhasebesini yapacak sıhhatli bir ‘istikamet’ çizgisinin olmazsa olmaz kalemi olan ‘hikmet’ mevcut değil kesemizde… Ama ümidimiz var… Muhabbetimiz var… İşte Berat Gecesi’nde, iman ağacının en muharrik meyvesi ümid ile açacağız ellerimizi… Keskin mi keskin ‘Lâ taknatû min Rahmetillâh’ kılıncını olanca gücümüzle indirip nefsimize; ‘fecr-i sâdık’ özlemimizi arzedeceğiz tüm zerrelerimizle Rabbimize…
Rahmân’ın âyetlerini okuyup gözyaşlarıyla secdeye kapanacağız Berat Gecesi’nde… Af dileyeceğiz, nusret isteyeceğiz, inayet talep edeceğiz Yaratanımızdan… Bizden râzı olması ve bizi kabul etmesi için; bize verdiklerine râzı olacak bir iman ve şuûr ihsan etmesini niyaz edeceğiz Rezzâkımıza… Tecdid-i iman ile birlikte tecdid-i beyat edip, tekrar be tekrar söz vereceğiz Rabbimize, hem de bir daha bozmamak üzere: Kıraatiyle gönüllere inşirah veren, hakikatleriyle cemiyetleri ve fertleri hayatlandıran ‘hak söz’ isminin en lâyık müsemması ‘Kur’ân’a, ve getirdiği nûr ile akılların muallimi, kalplerin sevgilisi, nefislerin terbiye edicisi olan Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselâm’a; kederde ve neş’ede, sıhhatte ve mihnette, varlıkta ve darlıkta, hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmeden ‘bilâ kayd u şart’ bendeleri olacağımıza…
Berat Gecesinde, unuttuklarımızı hatırlayıp bir daha silinmemesi duâsıyla kazıyacağız kafalarımıza: Ölümlü olduğumuzu, dünyayı ‘kesben’ değil ancak ‘kalben’ terketmenin lüzûmunu; kalben ‘îman’ ile, bedenen ‘namaz’ ile, ‘mâlen’ zekât ile ibadetteki mes’uliyetimizi; zulme rızanın zulüm, küfre rızanın küfür olduğunu ve zâlimlere meyletmenin ateşi bize dokunduracağını; gündem ayarlarımızı ‘kalp dairesine’ raptedip, Allah-u Teâlâ nâmına ‘diz ve dirsek’ çürütmekten, seccade sandukçasına ‘salih amel’ akçeleri ve ‘gözyaşları’ bırakmaktan başka felâhımız için çıkar yol olmadığını; duamız olmazsa kıymetten düşüp mahşerde yüzü kızarmış permeperişan kaçışacağımızı; Rabbimizin bize olan (İslâm) nimetini ve ‘Dinledik ve itaat ettik!’ dediğimiz zaman onunla bizi bağladığı ‘misak’ını hatırlayıp, Rabbimizden lezzet alarak korkacağız… Tâ ki O’nu hakkıyla sevelim… Unutmamız icâbedenleri de hâfızalarımızdan ilelebed sileceğiz Berat Kandilinde: Mü’minler arasındaki sun’î ihtilâfları, iftirakları, kırgınlıkları, düşmanlıkları, nâkadirşinaslıkları… Hüsn-i zanla hareket edip kinimizi yutup affolunmak için affetmeyi öğreneceğiz… “Kâfire şiddet, mü’mine merhamet” Kur’ânî dengesini kaybetmeden, İlâhî inâyet ve nusretin gelmesinin yektâ şartı olan mü’minler arasındaki muhabbet ve uhuvveti te’sis etmek için kolları bir kez daha sıvayıp, himmetimizi milletimiz bilip, baş-başa, omuz-omuza, el-ele verip kudsî davamızda emin ve sabit adımlarla ilerlemek için Cenâb-ı Vahibü’l-Atâyâ Hazretlerinden ‘tevfîk’ talep edeceğiz… İsrâiloğulları gibi: “Ey Mûsâ! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya aslâ girmeyiz; sen Rabbinle git, (onlarla) ikiniz savaşın; biz burada oturucularız” demeyecek ve “fedâke ebî ümmî nefsî” demekte terddüt bile göstermeyen bir hüviyet ile habîbinin (asm) ümmetine bizi dâhil etmesi için yalvaracağız Berat Gecesi’nde…
Nihâyetsiz kudret sâhibi Rabbimizin metâ-ı lütfu ile şerefyâb olmak için sermayesiz çıkacağız yola.. Aczimizle, fakrimizle, noksanlarımızla…Geldiğimiz gibi, gideceğimiz gibi…
Ve kâinat ağacının en güzel meyvesi gibi biz de niyâz ile, fîzâr ile af ve mağfiret dileyeceğiz Berat Gecesi’nde…
“Nefsime zulmettim; beni bağışla! Senden başka günah bağışlayacak yok! Cezândan affına sığınıyorum. Azabından rahmetine sığınıyorum. Dargınlığından rızana sığınırım. Senden sana sığınırım.. Şanın yücedir. Sen kendi zâtını övdüğün gibi ben seni övemem…”
BU GECE…
Şa‘bân ayının yarısındaki bu geceye: “Mübârek, Berâet, Sâk (berâet, ferman), Rahmet” isimleri verilmiştir.
“Berât” Gecesine has beş haslet vardır:
1) Her mühim iş o gece tefrîk eder.
2) O geceki ibâdetin fazîleti büyüktür.
3) Rahmet-i İlâhiye feyezân eder.
4) Mağfiret gecesidir.
5) O gece Resûlullah (asm)’a şefaat hakkının tamâmı verilmiştir. (Râzî)
Bir yanıt yazın