Hakkında insanoğluna çok az bilgi verilen ruhun aslı kâinattaki kanunlara dayanmaktadır. Yani ruh, Cenâb-ı Hakk’ın kâinattaki kanunlarından bir kanunu idi. Yerçekimi kanunu, suyun kaldırma kanunu vesaire… Yeryüzünde, semâvatta bildiğimiz bilmediğimiz ne kadar kanun varsa onlardan bir tanesi de ruh idi. Cenâb-ı Hakk bu kanunu seçti ve seçmiş olduğu bu kanuna hayat verdi. Ve onu vücut sahibi yaptı. Ve üçüncü bir özellik olarak da şuuru verdi. Toparlayacak olursak; ruhun vazgeçilmez üç temel özelliği vardır: Birincisi, vücut sahibi olması (ki buna vücud-u harici denilir), diğeri hayat sahibi olması, bir diğeri de şuur sahibi olmasıdır. Bu üç özellik verildikten sonra ruh; Allah’ın vaz’ etmiş oluğu kanunlardan ayrılmış ve “ruh” diye bugün anlamaya çalıştığımız varlık meydana gelmiştir. Ve insan ruhu meydana gelmiş. Ruhun başlangıç safhası kısaca budur.
İntizam-ı İlahi
Peki, bu kadar güzellik ve iyilik kendi kendine mi oluyor? Bir düşün! Duvara çizilmiş bir harfi mutlaka bir yazan vardır. Çünkü tek bir harf bile bir irade ve bilgiyi temsil eder. Peki, bir harf bile kâtipsiz olmazsa, bir şiiri yazan sıradan biri de değildir. Mutlaka bir ediptir. Bunun gibi her aleti mutlaka bir yapan vardır. En basit bir toplu iğne bile bir ustasız olamaz. Peki, bir fabrika kendiliğinden olur mu? Olabileceğini iddia etmek, akıl ve izan sahibi birisi için imkânsızdır. Bu dünyamız, vücudumuz, hayvanlar, bitkiler, çeşit çeşit canlı cansız sayısız varlık her biri bir harf bile olsa sahipsiz olamaz ki, her birinde birer kütüphaneyi dolduracak hikmet olduğuna ilim adamları şahittir. Sadece kurbağa ile ilgili yazılan ciltlerle eser mevcuttur. Sairlerini kıyas et. Bir de tüm bu ayrı ayrı yaratıklar, belli bir düzende çekip çevriliyor. Tabiat denilen muazzam tuvalde her varlık bir denge unsuru olarak bulunuyor. Bu denge sürekli bozulmak eğiliminde olduğu halde asla bozulmuyor. Vücudumuzdaki 100 trilyon hücreyi aynı amaca hizmet ettiren kuvvet nedir ki, hiç biri bu güce isyan edemiyor? Atomun çekirdeği etrafında elektronları çeviren güç kimse, gökteki gezegenleri de aynı tarzda yakıtsız uçuruyor. Hepsi tek merkezden aynı elden idare ediliyor olmalı ki hepsi birbirinden haberdar gibi davranıyor.
Artık sizinle çok söyleşmem. Zira bu âlemin reisi geliyor!
Son peygamber Hz. Muhammed (asm)’ın dünyayı teşrifi, dünya tarihinin en büyük olayıdır. O’ndan önce dünya, manevî karanlıklarla, zulüm ve cehaletle dolu iken, O’nun bereketiyle iman nurlarıyla aydınlanmış, insanlık cehaletten kurtularak ilim ve hikmetle donanmıştır. Dünyadaki bütün siyasi ve dini düzen alt-üst olmuş, eski dinler ve büyük devletler yerlerini İslâmiyet’in hâkimiyetine bırakmıştır.
O’nun bu büyük inkılâbı aslında asırlardır beklenen ve bütün peygamberlerin ümmetlerine müjde verdikleri bir hadiseydi. Elbette insanlığın en büyük peygamberinin (asm) ortaya çıkması ve büyük inkılâbı, bütün peygamberlerin (as) ve ellerindeki semavî kitapların ilgisini çekecek ve ondan bahsedeceklerdir.
Onların Resûl-ü Ekrem (asm)’ı haber vermesi konusunda Üstad Bedîüzzaman çok mühim bazı tesbitler yapar. Mûcizat-ı Ahmediye adlı eserindeki tesbitlerinden bir kısmı şu mealdedir:
Tevrat ve İncil gibi semavî kitaplarda Peygamberimizin adı, Ahmed, Muhammed ve Mustafa manalarına gelen Süryanice ve İbranice tabirlerle geçiyordu. Açıkça Ahmed ve Muhammed az idi. O az miktarını da kıskanç yahudiler değiştirmişlerdir.
- « Önceki Sayfa
- 1
- …
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- …
- 336
- Sonraki Sayfa »