Esmâü’l-Hüsnâ (en güzel isimler) ise Allah’ındır! Öyleyse O’na onlarla duâ edin; ve O’nun hakkında haktan (meyledip) sapanları bırakın!”
Cenâb-ı Hakkın birçok isimleri vardır. Hepsi de en güzeldir. Bunlardan birisi de Alîm’dir. Yani küçük büyük, az çok, insan melek, yer gök, dünya ve âhiret, görünen görünmeyen gibi her ne varsa her şeyin hakikatini, iç yüzünü, geçmiş, gelecek ve hâli hazırdaki hallerini hiçbir gizli taraf kalmaksızın bilene denir. Kısacası imkânsızı, mümkün olanları ve vâcib (zorunlu) olan her şeyi bilir.
Allah’a, Alîm denmesinin sebebi, kendi zâtına âit ilim sıfatının olmasındandır. Çünkü ilmi olana Alîm denir. Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de bir çok ayetlerin sonlarında, kendisini Alîm ismiyle zikretmiştir. Göklerin ve yerin bize gizli olan sırlarını, açıkladığımız ve sînelerimizde gizlediğimiz her şeyi, geçmiş ve geleceği, bizlere neyi, nasıl yapmamız gerektiğini öğreterek, hayır ve şerden neler kazanacağımızı, gaybı, karada ve denizde olan her şeyi, görüneni de görünmeyeni de, gece gizlenenle gündüz vakti yürüyenleri, her dişinin neye gebe kaldığını ve rahimde neyi eksiltip neyi ziyadeleştirdiğini, niyetleri, yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı kısacası her şeyi hakkıyla bildiğini ve ilmiyle kuşattığını bizlere kendi kelâmı olan Kur’ân-ı Kerîm’de haber veriyor. Hem bir çok hadîs-i şeriflerde de açıkça beyan edilmiştir.
Tarih sayfalarını çevirdiğimizde ise peygamberlere insanların dünya ve âhiret saadetleri için semavî kitaplar, suhuflar indirdiğini ve geçmiş ve geleceğe âit sırlar vahyettiğini, bu zâtlara muhalefet edenlerin, kurdukları bütün tuzak ve hileleri peygamberlerine bildirdiğini, Allah’a duâ edenlerin ihtiyaçlarının verildiğini görüyoruz. Bunlar ise hiç şüphesiz her şeyin ihtiyacını bilen ve ona göre veren Alîm bir zâtı gösteriyor.
BÖYLE BİR İSMİ OLAN ZÂTA NE KADAR MUHTACIZ?
Zaman olur ki çaresiz kalırız. Etrafımızdakiler de öyle. Çaresizliğimizin çaresini de kimse bilmez. Öyle anlar olur ki anlaşılamamaktan, yanlış anlaşılmaktan veya istediğimiz şekilde kendimizi ifade edememekten yakınırız. Bazı vakitler olur kelimeler, kalbimize tercümanlık yapamaz. Niyetlerimize bakılmaksızın, yaptıklarımızın sorgulandığı zamanlar olur. Doğru yaptıklarımızın, yanlış anlaşıldığını görürüz. İçimizden geçirip de dillendiremediğimiz nice şeyler vardır. Hep demişizdir “Keşke kendimi anlatabilsem. Beni hakkıyla anlayacak, bilecek birisini bir bulabilsem.” Bizim lehimize görünen daha sonraları aleyhimize dönen şeyleri istediğimiz olmuştur. Bizden uzak düşen sevdiklerimizin hallerini bilmek istemişizdir. Bizi bizden daha iyi bilen ve anlayan birisini temenni etmişizdir çoğu zamanlar. Belki de bundan dolayı eski dostlar kıymetlidir.
Düşünsenize çaresizliğimizin çaresini bilen Birisi var. Her şeyimizi doğru anlayan ve kendimizi ifade edemesek bile bizleri bilen Birisi var. Kalbimizden geçirdiğimiz en gizli şeylerimizi kelimelere ihtiyaç hissetmeden bilen Birisi var. Niyetlerimizi bilen hatta bazen imkânsızlıklardan ötürü yapamadığımız ama güzel düşüncelerimizden dolayı bizi mükafatlandıran Birisi var. Kendimizi her şeyimizle anlatabileceğimiz Birisi var. Bütün ihtiyaçlarımızı bilen bir Zât var. Bizi bizden daha iyi bilen Birisi var. İşte böyle bir zâtın varlığını bilmek ne kadar lezzetli ve bundan gaflet etmek ise ne kadar kederli bir şey.
BU ZÂT…
İşte bu Zât; bütün varlıkların yaratılışlarındaki mahâret ve dikkat, harika san’at, mükemmellik, çeşit çeşit tarzlar, şekiller, şirin süslemeleriyle kendisinin her şeye Alîm olduğunu gösteriyor.
Kısa bir zaman diliminde (özellikle bahar mevsiminde) gayet kolaylıkla, âniden, bir kısmı bir dakika, bir saat veya bir hafta zarfında düzgün, ölçülü, kendisine ait kimlikleriyle varlıkları icat etmekle her şeyi bildiğini ve her şeyin huzurunda hazır olduğunu söylüyor bizlere.
Sayısız varlıkları (aynı cinsten olanlar şekil itibarıyla birbirlerine benzerler) hiç şaşırmadan, karıştırmadan mükemmel bir san’at harikası olarak yaratmakla her şeyi ilmiyle kuşattığını bizlere haber veriyor.
Âlemde görünen varlıkları gayet çabuk ve süratle beraber (çabuk ve sürat düzensizliğe, karışıklığa ve basitliğe sebeptir) harikulade bir şekilde ölçülü icat etmekle kusursuz ilmini gözler önüne seriyor.
Çok geniş olan şu dünya bahçesinde, hiçbir şeyi atlamayarak, mükemmel bir san’at içinde, hiç şaşırmadan, aksatmadan, gecikmeden her şeyi icat etmesiyle Alîm bir zât olduğunu bildiriyor.
Hem aynı cinsten, aynı türden olanların her bir ferdi dünyanın her tarafına dağılmış iken aynı zamanda, aynı tarzda, aynı özeliklere sahip biri birinin misli şeklinde vücuda getirmekle bütün gizlilikleri bildiğini bizlere gösteriyor.
Netice olarak: O’ndan gizlenmek, O’na görünmemek, O’na bilinmemek imkânsızdır. Allah, her şeyi bilir. İyi ki böyle bilen Birisinin varlığından haberimiz var.
Bir yanıt yazın