İnsan! Lezzetlere meftun mahlûk.
Öyle istek ve arzularımız var ki peşinde koşturduğumuz; dünyanın vefasızlığını, istek ve arzularımıza bir türlü cevap veremeyeceğini hatta ve hatta bir üzüm tanesi yedirse on tokat vuracağını bile biledir bu koşuşturmamız. Bu yüzdendir insanoğlunun yakınışları, yıkılışları ve bunalımları.
Bazen olur ki bu kısa vadeli lezzetleri yakalayamayıp emellerimize ulaşamadıkça hüsrana düşer, yorulur, yıkılır ve kendimizi dünyanın en bahtsız insanı sayarız. Oysa yeniden dirilişe, âhiret aleminin varlığına iman eden bir insanın ümitsizliğe düşmesi, bunalımlara giriftar olması acaba ne kadar makuldür?
“Beşer şaşar!” İşte bu söz beşerin aczini ve mükemmel olamayacağını, kusur ve günah işlemeye müsait yaratıldığını ifade eden cümlelerden sadece birisi. ‘Beşer’ kelimesi, tüyü az olan hayvan (hayat sahibi olan) mânâsını içermekte. Evet, beşer olarak gelinir dünyaya, fakat ilim ile kemâlât elde edilerek insaniyet mertebelerinin basamakları çıkılır. Böylece hakîkî bir insan olarak dünya hanından, kabir kapısından asıl memleket olan âhiret diyarına geçilir. Beşeriyet mertebesinden insaniyet makamına terfi etmektir insanoğlunun vazifesi. Bu ise ruhların iman, irfan ve ahlâk ile ulvîleşmesi ile mümkün olacaktır.
Fakat asıl problem beşerin şaşmasında değil, şaşkın olmasındaki ısrarında olsa gerek. Ve asrımızın beşeri! O kadar ısrarlıdır ki şaşkınlıkta; arz bu kadar şaşkın bir güruh üzerinde bulundurmamıştır şimdiye kadar. Aklıyla ancak ve ancak bâki lezzetler ile mutmain olabileceğini idrak ettiği halde nefsiyle fâni lezzetleri satın almak için ebedî Cennet lezzetlerini satacak kadar sefih düşmüştür ahirzaman beşeri.
Evet, akıl ve nefis daima farklı nağmeleri söyler. Bunda saklıdır imtihan sırrı. Akıl, kalp ve ulvî hislerimiz ebedîyetteki lezzetleri görür ve onlara talip olurken, nefis hâl-i hazırdaki lezzetlerde arar mutluluğu. Ulvî hisler hakîkî lezzetleri elde etmek için haramdan kaçıp helâl ile yetinmeyi tercih ederler.
Fakat nefis; “gözünün ulaştığı yıldızlara eliyle de ulaşabileceği zannıyla yıldızlara elini uzanıp tutmaya çalışan mecnun gibi” fani dünyada ebedî Cennet lezzetlerine ulaşmaya çalışmak divaneliğini gösterir. Hırsla, gayretle, derin hesaplarla ve hummalı bir şekilde çalışarak dünyevî fani lezzetler ile mutmain olmak ister. İster istemesine, fakat nafile! Ölümlü dünyanın ölümlü lezzetleri, ölümsüzlük aşkıyla yanan insanın isteklerine bir türlü cevap veremez, veremez!
Bir düşünse şu insan, nerelidir, nereden gelmiştir? Biri bize nereli olduğumuzu sorduğunda, babamızın memleketini söyleriz. İnsanoğlunun ceddi Hz. Adem olduğuna göre insan Cennetlidir. Ve ancak ebedî Cennet lezzetleriyle mutmain olabilir. Hata bâki Cennet lezzetlerinin fani dünyadan talep edilmesidir. Sonuç ise; hayal ve istekler ele geçmedikçe veya lezzetler kısa bir müddet içinde elden kayıp gittikçe yaşamın azaba dönüşmesidir. Günümüzde her üç insandan birinin psikolojik hasta oluşunun en mühim bir sebebi zaten bu değil midir?
İnsanı bahtsız kılan tekrar dirilişe ve âhirete imansızlıktır. Ya da Amentüde haşir ve âhirete iman ederken dillerimiz, bu nîmetin farkında olmayışımızdır bizi ümitsizlik kuyularına atıp zavallı kılan. Zira âhiret inancının kuvvetli olmasının en mühim bir ölçüsü de bunalım, ümitsizlik ve bıkkınlıkların en asgariye indirilmesi ve hayatımızı mahveden bu virüslerin ebedî bir hayatın varlığının düşünülmesiyle izale olmasıdır.
ASIL TERKE UĞRAYAN ZAVALLILAR, ÂHİRET NİMETİNİN İDRAKİNE VARAMAYANLARDIR
Haşir bir diriliştir. Daha dünyada bir diriliş.Âhiret inancı yıkılışlara bunalımlara sıkıntılara kaybedişlere hem mani’dir, hem ilaçtır ve hem en büyük bir tesellidir. Kaybedişlerin kazanmak olarak karşımıza çıkması, ümitlerin, hayallerin, arzuların dirilişidir.
Yeniden dirilişe iman eden kısa vadeli iş ve planlar üzerine hayatını bina etmez ki kaybedenlerden olsun! Çünkü inanan insan; Allah namına başlar-işler, Allah namına alır-verir, Allah namına sever-nefret eder ve Allah namına yaşar-yaşatır. Böyle olunca dünyevî kaybedişler hakîkî bir kaybediş değildir onun için. Allah için sevdiği evladını, eşini, ahbabını bile kaybettiğinde ebedî Cennet kavuşma yeridir ona.
Helâlinden kazanıp Allah yoluna tasadduk etmekten çekinmediği malını, mülkünü kaybettiğinde ise Cennet sarayları onundur. Sağlık ve gençlik elinden gittiğinde, Rabbine ibâdetle geçirdiği gençliğin mukabili olarak ebedî bir gençlik artık onu beklemektedir.
Dünyevî kaybedişlere, ayrılıklara ebedî vuslat müjdesidir âhiret inancı. Haşir sadece insanın dirilişi değil ümitlerin de dirilişidir. Dolayısı ile haşire iman eden, ebedî âhiret hayatının varlığına itikad eden daha dünyada dip diridir. Yani dimdik ayaktadır ve hiç bir şey onu yıkamaz. Çünkü yaptığı tüm fiillerindeki niyet başlangıç ve sonuç itibariyle ebedîyete isnat etmektedir.
Zaten daima terke uğramaz mıyız, dünyadaki kaide böyle değil midir? Sıhhat, gençlik, güzellik ve sevdiğimiz her şey tek tek çıkar elimizden ve hep terk edilmeye mahkumdur insan. Fakat asıl terke uğrayan zavallılar, âhiret nîmetinin idrakine varamayanlardır!
EĞER ALLAH VERMEK İSTEMESEYDİ, İSTEMEYİ VERMEZDİ
Biz inananlarız. Amentü billahi ve bi’lyevm’il âhiri diyorken dillerimiz, “Bütün ayrılıklara ve ümitsizliklere çare yarattım!” diyor rabbimiz.
Evet biz öyle bir Rabbe (cc) iman ediyoruz ki: Beşeriyetten sıyrılıp ibâdet ile insaniyet makamını elde eden kullarına mükafatı, yaratılışın ulvî maksatlarını tahkir edip, insan elbisesi giymiş hayvanlar hükmünde olan beşere ise cezası mutlaktır. Zerre miktar şer ve zerre miktar hayrı asla karşılıksız bırakmayacaktır.
Ve öyle rahmet ve merhamet sahibi bir Zat’a (c.c) iman ediyoruz ki biz; dünyadaki gelmiş ve gelecek insan ve hayvan nevinden bütün annelerin şefkatlerinin toplamı O’nun şefkatinden sadece bir pırıltıdır. Küçücük midenin “Yâ Rezzâk! Yâ Rezzâk!” duâsına dört yüz bin çeşit nîmet ile arzda sofra açan bir şefkat, umum insanların kalpleriyle yaptıkları “Ebed! Ebed!” duâlarına da âhirette ebedî Cennet maidelerini açmakla cevap verecektir.
Biz öyle cömert bir Allah’a iman ediyoruz ki; O misafirperver Zât (cc) zamanı bir tren yapmış, baharı bir erzak vagonu gibi o trene takmış. Her sene o vagon ile biz misafirlerine fevkalade nîmetlerini gönderir. Denizden ve karadan hadsiz nîmetler ihsan eder. Öyleyse şu dünyada arzu edip vasıl olamadığımız bir çok emellerimizi, en güzel diyarında en güzel bir şekilde bize ihsan edecektir. Cömerttir Allah Kendisine ve güzel isimlerine müştak olanlara, güzelliğini ebedî olarak gösterecek kadar cömerttir.
Öyle bir Zât’a iman ediyoruz ki biz; kendisi ve isimleri Bâkidir, ölümsüzdür.
Ve bizler, O’nun (cc) isimlerini gösteren aynalarıyız her birimiz. Sadece konup göçmek için olan dünyada, fânîliğe münasip olarak kırılıp gideriz. Fakat ebedî mekanlarda Bâki Zât’ın aynaları ebedîyete bürünecektir. Ve orada O Bâki Zât’a ebedî ayinedarlık edeceklerdir.
Böyle şefkatli, ikram etmeyi seven, cömert bir Rabbin kulları olarak haşire öyle iman etmeliyiz ve öyle idrak etmeliyiz ki âhireti; ‘haşir’ derken dillerimiz yok olmalı bütün yeis ve ümitsizliklerimiz. Yeniden doğmak ve yeniden dirilmek demek olan haşir hayatımıza, bütün fiillerimize işlerimize ulvî ma’na ve gayeler kazandırmalı. Ve bütün elemlerimizi izâle etmeli ve bütün kurumaya yüz tutmuş ümitlerimizi yeşertmelidir. Böylece iman nîmetiyle maddî ve manevî sağlıklı, asla ümitsizliğe düşmeyen ve yıkılmayan güçlü birer şahsiyetler olmalıyız her birimiz.
Ey isteyip de elde edemeyenler!
Ey özleyip de vasıl olamayanlar!
Ey yitik ümit ve yitik sevdalılar!
Ey ümitlerini kaybetmekle perişan olup hayatlarını solduranlar!
“Haşir” deyin ve yeniden dirilin!
Âhirete iman, ruhlarımızı acıtan ayrılıklara ve hüzünlere ne büyük tesellidir. “Ebed! Ebed!” diye feryat eden ruh ve kalbe sahip insanoğlunun, gençlik ve sağlık nîmetlerini ve tüm güzelliklerini elinden aldıkça dünya, âhirete iman imdadına yetişir.
“Vermek istemeseydi Allah istemeyi vermezdi”
Ebedîyet arzusu, ölümsüzlük isteği ve güzele aşık olmak ve güzel olanla ebedî birliktelik istemek. Demek verecek ki, istemeyi bize veriyor.
Ey Bâki isimlerin sahibi Rabbimiz! Âhirzaman karanlığına düşmüş biz âciz, bîçâre kullar olarak ebedî güzelliklere vasıl edecek tahkîkî bir iman niyaz ediyoruz senden. Bâki isimlerinle ebedî âlemde cemâline ve sevgililerimize kavuşturmanı temenni ediyoruz. Ve bütün kâinatla beraber imanımızı tazeliyoruz tekraren. “Âmentü billâhî ..ve bi’l yevmi’l ahiri” diyoruz..
Bir yanıt yazın