Hazret-i Ömer (ra) şöyle demiştir:
“Eğer üzerimde halifelik görevi olmasaydı, müezzinlik yapardım.”
Bütün bunlar, Müslümanlıkla hakka hizmetin, Allah sözünü yüceltmenin, hayrı sevmenin ne kadar kıymetli ve şerefli olduğunu göstermektedir.
Ezan, ‘alem’ ve ‘şeâir-i İslâmiye’den olduğu için terki câiz değildir. Bir beldede ezan okunması terk edilse herkes mesul olur ama bir kişinin okuması ile de diğerinin üzerinden mesûliyet kalkmış olur.
Hz. Enes anlatıyor:
“Peygamber (asm) Efendimiz bir toplumun üzerine bizi gazaya götürdüğünde sabah olmayınca bize hücum ettirmezdi. Sabah ezan sesi işitirse harpten vazgeçerdi. Ezan sesi işitmezse hücum emri verirdi.”
Ezanın adapları şunlardır:
Beş vakit kılınması farz olan namazlar için denilen ezanı okumak erkekler için vacip kuvvetinde sünnet-i müekkededir.
Ezan mutlaka Kur’ân lisanıyla okunmalıdır. Allah’ın gönderdiği Cebrâil (as)’ın öğrettiği kelimelerin dışına çıkılamaz. Müslümanın hangi ırk ve dilden olursa olsun, ortak ibâdet dili Kur’ân lisanıdır. Bu İslâmiyetin bir gerçeğidir.
Farz namazlardan önce okunan kâmet hızlı okunduğu halde ezan ağır ağır okunur.
Ezan okurken kelimeleri yanlış okumak ve aşırı şekilde teğanni yapmak câiz değildir.
Kaza namazları için de ezan okunabilir, kâmet getirilebilir. Bayram, vitir, teravih ve cenaze namazları için ezan okunmaz.
Bir de ezanda, her cümle arasında bir bekleme (sekte) yapılır, ikinci cümlelerde ses biraz daha yükseltilir. Buna “Teressül, irtisal” denilir. Kâmette ise duraklama yapılmaz. Sürekli okunur ki, buna “Hedir” denir.
Bir namaz için daha vakti gelmeden ezan okumak câiz değildir. Böyle okunan bir ezanı iade etmek gerekir. Çünkü bununla namaz vaktinin girmiş olduğu haber verilmiş olmuyor. Ancak İmam Ebû Yusuf ile üç imama göre yalnız sabah namazı için vaktinden önce ezan okumak câizdir.
Ezan ile kâmet arasını biraz ayırmak uygundur. Şöyle ki: Akşam ezanından sonra üç kısa âyet okunacak kadar bir ara verilmeli, sonra kâmet yapılmalıdır. Diğer vakitlerde ise, farz namazların iki rekatinde on iki âyet okumak şartı ile namazın tamamlanması kadar bir zaman bekleme yapılmalıdır.
Müezzin cemaatin haline bakmalıdır. Cemaat bir namazın vaktinde kılınmasını istediği takdirde, hemen kâmette bulunmalı, mahalle büyüğünün veya dengi kimselerin gelmesini beklememelidir. Çünkü bunda riya, boyun eğme ve cemaata eziyet verme vardır.
Müezzin ezan ve kâmet getirirken ayakta olarak kıbleye yönelir.
“Hayye ales-salâh” (Haydin namaza) derken sağ tarafa, “Hayye alel-felâh” (Haydin felaha) derken de sol tarafa döner. Minarede ise, duruma göre sağ taraftan sol tarafa doğru dolaşarak ezanı bitirir. Ezanda sesin yükselmesine yardımcı olsun diye iki parmağının uçları ile iki kulağına tıkar.
Evlerde kılınan namaz için o beldede eğer ezan okunuyorsa ezan okumak gerekmez, yoksa ezan okunmalıdır.
Kırlarda ve yolculukta kılınan namaz için (namaz kılınacak yerde ezan okunmuyor ise) ezan gerekir.
Ezanı abdestli okumak sünnettir. Abdestsiz okuyanın okuduğu ezan sahihdir.
Cünüb’ün, kadının, mecnunun, sarhoşun, akıl-baliğ olmayanın, facirin okuduğu ezan sahih değildir.
Cuma namazında okunan iki ezandan asıl olanı iç ezanıdır. Dış ezan Hz. Osman zamanında okunmaya başlanmış olup sünnet-i Hulefa-i Râşidin’dendir.
Ezan, caminin dışında, yüksek bir yerde ve yüksek sesle, kıbleye dönerek okunur ki bunların hepsi sünnettir.
Sesin çok çıkması için şehadet parmaklarının uçlarının kulak içlerine sokulması da ezanın sünnetlerindendir.
Ezan okunurken hiç kimse selam vermez, verilen alınmaz. Ezana icabetten başka bir şey ile meşgul olunmaz.
Ezanı işiten bir kimsenin durup ezanı dinlemesi ve kelime kelime tekrar etmesi lazımdır.
Abdullah İbni Amr İbnil As (ra)’ın anlattığına göre, Resûlullah (asm)’ın şöyle söylediğini işitmiştir:
“Ezanı işittiğiniz zaman müezzinin söylediğini aynen tekrar edin. Sonra bana salâtü selam okuyun. Zira kim bana salâtü selam okursa Allah da ona on misliyle rahmet eder. Sonra benim için el-Vesileyi talep edin. Zira o, cennet bir makamdır ki, mutlaka Allah’ın kullarından birinin olacaktır. Ona sahip olacak kimsenin ben olmayı ümit ediyorum. Kim benim için Allah el-Vesileyi talep ederse, şefaat kendisine vacip olur. ’’ (Kütüb-ü Sitte, 2437)
Ezanın bitiminde dinleyen kişi ezan duâsını okur.
Ezan-ı Muhammedî, müslümanlığın en büyük güzelliklerinden biridir. Müezzin olan zat, bütün âleme karşı yüce Allah’ın varlığını, birliğini, Efendimiz’in (asm) hak peygamber olduğunu ilan eder. Bütün insanları kurtuluşa ve mutluluğa çağırır. Bu bakımdan pek hayırlı bir insan demektir. Bunun için Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Müezzin sesinin yetiştiği yerlere kadar insan, cin ve diğer hiç bir şey yoktur ki, onu işitmiş olsun da, kıyamet gününde müezzin için güzel şehadette bulunmasın.”
:GARİP BİR KISSA
Rivayet edilir ki, Evliyaullahtan Ebû Haddad isminde bir zat varmış. San’atı demircilikmiş. Bu zat ne zaman ezan sesini duysa durur dinlermiş. Hatta ezan başladığında çekici yukarıda ise aşağıya indirmez beklermiş. Konuşmazmış, kımıldamazmış.
Öldüğü zaman cenazesini götürürlerken ezan okunmaya başlamış. Tabut o anda ağırlaşmış, oradakiler tabutu kımıldatamamışlar. Ancak ezan bitince tabut yerinden oynatılabilmiş. Ebû Haddad bu dereceye ezana olan saygısından ulaşmıştır. (İmam-ı Gazali)
Bir yanıt yazın